Grip üstü TV’de yılbaşı

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Gidip geliyorum. Zatürree olmakla olmamak arasında. Bir olsam. Gidip paşa paşa tedavimi olup geleceğim. Yok. Sürünüyorum.

Bronşit, larenjit, faranjit, anjin, nezle, grip, soğuk algınlığı. Ve bunlara bağlı yüksek ateş. Vücudun herbir santimetrekaresinin ağrıması. İlaç yükselmesinden böbreklerin sızlanması, mide ve bağırsakların isyanı. Durumumun özeti bu.

Bu hastalığın bir faydası oldu. Şunu keşfettim. Kas yapmak için ağırlık kaldırmaya falan gerek yok. Öksürük vücuttaki bütün kasları çalıştırıyor. On gün boyunca mütemadiyen öksürseniz ne dediğimi anlarsınız.

Yeni yıla bu vaziyette girdim. Hem de nerede? Sahnede. Vallahi para hırsı değil. Yılbaşı rezervasyonunun yapıldığı günlerde bilseydim hastalanacağımı 'Ben yokum' derdim. Ama son gün olmaz.

Her şeye rağmen seviyorum hastalığımı. Çünkü duygusalım. Çünkü virüs müdür; mikrop mudur, vücuduma giriş tarihi 1999. Başka ne kaldı 1999'dan? Ha bir de dolapta iki kutu süt var. Üretim tarihi 24. 12. 99

İNCE GİYERİM İNCE

Kardeşim hiçbir şeyimi beğenmez. Hastalığımı beğendi. O da hasta. Kediler bir onun üzerine zıplıyorlar bir benim. Bizim ateşlerimizse bir 38'e bir 39'a.

Aman kendinize dikkat edin. Biz etmedik hastalandık. Neye dikkat edecektik? Bilmiyorum. Annemin söyleyip durduğu bu. Gözetiminden çıktığımız günlerden bu yana kendimize dikkat etmediğimiz kanaatinde. Büyük ihtimalle kalın giyinmediğimizi kastediyor. Bu konuda hiç tatmin edemedik onu. Azap içindeyiz. Sırtımıza yorgan bağlayıp çıksak söyleyeceği belli. ‘‘Ay yine çırılçıplaksınız.’’

Kışın hadi neyse de, Ağustos'ta bile yapıyor bunu. Belki de şöyle düşünüyor. Mikropların kalın kumaşları delip vücuda girmesi zor olur. Yok yok. Annem akıllı kadındır. Olsa olsa annelik içgüdüsüdür. Sarıp sarmalama isteği.

DÜDÜK-BALON-ŞAPKA

Eve mahkum olunca insan ister istemez televizyonla daha çok haşır neşir oluyor. İyi de ediyor. Benim gibi kaçırmış olanlar yılbaşı programlarını karşılarında buluveriyorlar. Cumartesi günü birçok kanal yılbaşı özel eğlence programlarını yeniden yayınladı. Özelin altını çiziyorum. Hakikaten özeldi.

Başka hiçbir ülke insanının, bir delikanlının ‘‘Her akşam kendi kendimi paralıyorum’’ diye bağırması ya da bir yavrucuğun ‘‘Beni anneme götürün’’ diye yalvarması eşliğinde başına yaldızlı külah geçirip zıplaması sağlanamazdı. Peki bu ülke insanı bunu nasıl beceriyor? Anlatayım.

Birincisi mecbur. Başka seçeneği yok. Kendimden biliyorum. Yılbaşı gecesi söylemek üzere acısız şarkı arayışına girdim. Bula bula beş tane buldum. Üçer dakikadan onbeş dakika eder. E, sahnede iki saat kalacağım. Gerisi ne olacak?

İkincisi bizim halkımız dinlemez. Hele böyle günlerde. Kapıdan girerken oynamaya başlarlar. Şartlanmışlardır. Çok eğlenecekler, çok sarhoş olacaklar, çok dağıtacaklardır. Nitekim öyle olur.

İlerleyen saatlerde bir kısmı tuvalette kusarken diğer bir kısmı açılırım umuduyla kapının önüne çıkar. Her gece pratik yaptıklarından olsa gerek içkinin vücutlarında şişedeki gibi durduğu bir kısım da vardır elbet. Ancak onlar da o esnada düdük-balon-şapka üçlüsüyle meşgul olduklarından şarkı niyetine demiryollarının tren tarifesini okusanız farkına varmazlar.

UZATMALI YILBAŞI

Dünyayı gördünüz. Işık selleri, lazer gösterileri, havai fişekler. Sahi bizim havai fişeklere ne oldu? Güngeçmez ki bir yerlerde tabancalar patlıyor korkusuyla yüreğim ağzıma gelmesin. Bir bakarım havai fişek. Meğer bilmemkimin oğlunun sünnet düğünü varmış. Saraydan bozma otelde... Onun şerefineymiş. Demek milenyumun pipi kadar şerefi yok. Tek bir patırtı duymadım.

Günlerden pazar. Yılbaşı özel eğlence programları devam ediyor. Yani tekrarları. Uzatmalı yılbaşı. Fazlası da var. O gece eğlence yerlerinden alınmış görüntülerle zenginleştirilmiş. Bir Kıbrıs'ta, bir İstanbul'dayız. Bir Uludağ'da, bir Antalya'dayız. Mekanlar değişiyor, kişiler asla. Serdar Ortaç, Hülya Avşar, Seren Serengil, Emrah.

Seren'le Emrah'ın kavgasına onsekizinci kez denk geldiğimde bayılmışım. Ateştendir. Yoksa başka birşeyden değil.

Mış muş...

Ecevit, Rusya'nın yeni lideri Putin'i içine sindirememiş.

Memura düşük zamla affı da sindirememişti. Hayat, sayın Ecevit'in sindirim organlarındaki bozukluğa rağmen devam ediyor.

CHP yönetimi Bolu'daki Yenimahalle Belediyesi Aşevi'nde iftar yemeğine katılmış.

Zaman sana uymazsa sen zamana uy!

Sabancı: ‘‘Yeni binyılda Türkiye bomba gibi patlayacak’’ demiş.

Sabancı yeni bin yıldan önce bu lafı edeydi de şu patlamayı görmek bize de nasip olaydı.

Üçyüz yılı gören Türk şirketleri Kurukahveci Mehmet Efendi, Şekerci Ali Muhittin Hacı Bekir ve Baklavacı Güllüoğlu'ymuş.

Herşeyden vazgeçeriz, ağzımızın tadından asla!

Dijital kıyamet rivayet çıkmış.

Darısı 'Olası İstanbul Depremi'nin başına.

Yazarın Tüm Yazıları