Elleri buz gibi kadınlar

BİR ‘‘Adam’’ dört ‘‘Kadın’’.

Hayır, doğuda değil İstanbul'da.

Hem imam nikáhlı değil resmi nikáhlı. Daha doğrusu üçü nikáhlı biri hálá sevgili.

Nikáhlar aynı anda değil tabii... Sırayla.

‘‘E, ne var bunda?’’ diyeceksiniz. Yok bir şey. Geçenlerde bana ilginç gelen bir ilişkiler yumağına rastladım da onu anlatacağım. Ama size de ilginç geleceğinin garantisini veremem.

* * *

Bir gece... Bir kutlama gecesi.

‘‘Adam’’ tertiplemiş. Bütün dostları orada.

Ben kutlamanın dışında ama mekánın içindeyim. Karşımda dünya güzeli genç bir kadın oturuyor. Su gibi. Tanışıyoruz. Kadınlardan ‘‘sevgili’’ olanıymış.

Bana kalabalığın arasından ötekileri gösteriyor:

‘‘Şu kısa saçlı olan ikinci eşi.’’

‘‘Bakın, bu da üçüncü eşi.’’

‘‘Şu ikinciden olan kızı.’’

‘‘Bu da birinciden olan oğlu.’’

‘‘Birinci burada değil.’’

‘‘Peki ne zamandır varsın?’’
diyorum.

‘‘İkinci’’den beri varmış.

‘‘Ama 'Üçüncü'yle evlenmiş’’ diyorum.

Kısacık bir ayrılık yaşamışlar, o sırada evlenivermiş ‘‘Adam’’ ‘‘Üçüncü’’yle...

Ama ‘‘Sevgili’’ bunu mesele yapmamış. Kadınları anlamaya çalışmak hakikaten gereksiz bir iş galiba.

* * *

Bir ara ‘‘İkinci’’ geliyor yanımıza.

İncecik, zarif, güzel.

‘‘Sevgili’’yle tanıştırılıyor. Hem de ‘‘Sevgili’’ olduğu söylenerek.

‘‘A hatırladım’’ diyor ‘‘İkinci’’, ‘‘Biz evliyken eşimle çalışıyordunuz... O zaman bir şeyler seziyordum zaten’’.

‘‘Sevgili’’
ne diyeceğini bilemiyor.

‘‘Eyvah’’ diyorum, ‘‘Şimdi kıyamet kopacak’’.

Kopmuyor.

‘‘İkinci’’ öyle olgun ki...

‘‘Sevgili’’nin elleri avucunun içinde, ‘‘O dünyanın en iyi erkeğidir, onu sevmeye devam et’’ diyor.

‘‘Sevgili’’ rahatlamış, minnettar bakıyor ‘‘İkinci’’nin gözlerine. Bir süre el ele kalıyorlar.

Zaman sen nelere kadirsin. Kıskançlık, kızgınlık, kırgınlık... Ne varsa alıp götürmüşsün.

‘‘Eski eş’’i, ‘‘yeni dost’’ yapmışsın.

* * *

Ama ‘‘Üçüncü’’, ‘‘İkinci’’ kadar olgun değil. Olması da beklenmez zaten; ‘‘Adam’’ hálá kocası çünkü. Seviyor, kıskanıyor. ‘‘Birinci’’yle ‘‘İkinci’’den değil tabii... ‘‘Sevgili’’den.

Daha önce birtakım söylentiler gelmiş kulağına belli; mıknatısa tutulmuş gibi bize doğru geliyor ve gözlerini ‘‘Sevgili’’ye dikiyor.

Bakışırken neler düşünüyorlar bilmiyorum.

Belki ‘‘Üçüncü’’, ‘‘O benim, bırak onu’’ derken ‘‘Sevgili’’, ‘‘Hayır, senden önce ben vardım’’ diyordur. Belki de sadece ‘‘Benden güzel mi?’’ diye düşünüyorlardır.

Her neyse...

‘‘Üçüncü’’ geceyi tamamlayamıyor.

Erken bir saatte, gözleri yaşlı terk ediyor orayı.

‘‘İkinci’’de badireyi çoktan atlatmış olmanın rahatlığı gözleniyor.

‘‘Sevgili’’yse biraz mutlu, biraz tedirgin, biraz hüzünlü, bir gözü ‘‘Adam’’da, kalabalığa karışmadan olan biteni seyrediyor.

‘‘Adam’’ mı?

O mutlu mutlu gülümsüyor. Yani görünürde. Ötesini bilemem.

Bana gelince...

Her birini ayrı ayrı gözlemekten yoruluyorum.

Ve el sıkıştığın üç kadında da bir şey dikkatimi çekiyor. Üçünün de elleri buz gibi.

Üzülüyorum.

Ve de savaşların en zorunun ‘‘Kadınlararası Savaş’’ olduğuna karar veriyorum.


MIŞ-MUŞ

Názım Hikmet'in Fenerbahçe amigosu olduğu ortaya çıkmış.

Böyle giderse sayemizde ‘‘suyu’’ da çıkacak.

*

Petek Dinçöz, ‘‘Ben sahnede ağır durmuyorum’’ demiş.

Aslında ağır kızdır, tutuyor kendini.

*

Sibel Can'ın eşi, ‘‘25 yıldır evli gibiyiz’’ demiş.

Vah vah! Demek ki kardeş olmuşlar.
Yazarın Tüm Yazıları