Paylaş
Olayı hepiniz biliyorsunuz. Geçen hafta Livaneli ve Teodorakis’in verdikleri konsere geç gelen İbrahim Tatlıses’e basın ilgi gösterince sahnedeki sanatçılar ve seyirciler tedirgin olmuş, Tatlıses’e yönelik sataşmalar yaşanmıştı.
İbo, ‘‘seyirci’’yi iyi tanıyan, yılların sanatçısı olarak bu sonucu akıl edebilmeliydi ancak olan olmuştu. O anda elinde mikrofon olan Livaneli’ydi. Yani güç ondaydı. İki kelime ile ortalığı yatıştırabilirdi. Yapmadı. Sanatçı arkadaşının protesto edilişini seyretti. Durum tersine olsaydı İbo asla bu tatsızlığa izin vermezdi. Nitekim daha beter olaylarda bunu nasıl başardığını defalarca gördük.
Tatsızlığın devamını ertesi gün bir kanalın Livaneli’yle kurduğu telefon bağlantısı sırasında yaşadık. Livaneli konuşmasında İbo’dan ‘‘şarkıcı’’ diye söz etti. ‘‘Şarkıcı’’ ile ‘‘sanatçı’’ arasındaki farkın sıkça tartışıldığı şu günlerde bu sözcüğü özellikle seçtiği belliydi. Ayıp.
Zülfü Livaneli’nin kuşaklarca dillerden düşmeyecek, her biri ‘‘klasik’’ olmayı haketmiş besteleri nasıl görmezden gelinemezse, İbrahim Tatlıses’in sanatçılığına da kelime oyunlarıyla dil uzatılamaz. Bu memlekette İbrahim Tatlıses de sanatçı değilse...
Hele iki ayrı ülkenin insanları arasındaki dostluğun mimarı olmayı görev edinmiş birine ‘‘Benim dinleyicim arabesk dinleyicisi değildir’’ diyerek aynı ülkenin insanlarını ‘‘Seninki’’, ‘‘Benimki’’ diye sınıflandırmak hiç yakışmadı.
* * *
Bu konserleri kim tertipliyorsa lütfen artık Livaneli ile Teodorakis’i rahat bıraksınlar. Yazıktır. Ne bu böyle? Daha ağızlardan dostluğun ‘‘d’’si çıkarken bir bakıyorsunuz Livaneli, çoktan sahneye çıkmış da tek bacağını sallamaya başlamış bile. Bir, iki, üç, beş... Yeter artık. Bir sanatçıya bu kadar yüklenilmez. Hasan Mutlucan’a benzedi vallahi. ‘‘Darbe’’ deyince Mutlucan, ‘‘dostluk’’ deyince Livaneli.
* * *
BU KADAR DA DEĞİL
Çocukluğumuzda takvimler vardı. Karlı dağların ya da yemyeşil ormanların yer aldığı bir kartonun üzerinde her gün koparılan 365 tane küçük yaprak. Neler yoktu ki bu yapraklarda. Yemek tarifleri, fıkralar, doğacak çocuğunuza isimler, ayetler, hadisler... Şimdi yok mu? Var, ama eskisi gibi herkesin evinde değil. Karlı dağların yerini ‘‘silikonlu tepeler’’in aldığı takvimler var şimdi duvarlarda.
Geçen gün baktım televizyonda bir haber. Bu eski tip takvimlerden birinde bir fıkra varmış ve bu fıkrada generallere hakaret ediliyormuş. Can kulağıyla dinledim. Siz de duymuşsunuzdur ama bilmeyen için yazalım. Generalin biri vefat etmiş. Cenaze namazında imam ‘‘Er kişi niyetine’’ deyince cemaatten biri atılmış, ‘‘Er değil generaldi o’’ demiş.
Şimdi gözünüzü seveyim söyleyin, hakaret bunun neresinde? Generaller ölümsüzdür de fıkrada ölmüş olması mı hakaret? Bu fıkrayı herhangi bir yerde duysaydınız ‘‘Er değil general’’ diyen ibişe güler geçerdiniz. Fıkra herhangi bir yerde değil de malum kesimin bastırdığı takvimde yer alınca öküz altında buzağı aramak şart oluyor. Yapmayın allahaşkınıza bu kadar da değil. Bu paranoya ile yaşayamayız.
Bu fıkrayı duyunca aklıma benzer bir olay geldi. Mesut Yılmaz politikaya girdiği günlerde Erkal Zenger kendisini Rize’lilere tanıtırken ‘‘kaliteli’’ sıfatını kullanınca, Yılmaz’ın hemşerileri atılmışlar hemen, ‘‘Kaliteli değil Rizeli’’.
* * *
ŞAŞMAK
Sevtap Parman ölen köpeği için gazeteye ölüm ilanı vermiş. Belli ki çok üzülmüş. Okuyunca ben de üzüldüm. Hayvansevenler bunun ne demek olduğunu anlarlar. Sevmeyenlerse televizyon kanalından ‘‘Köpeğinizle neler paylaştınız?’’, ‘‘Size ne yapardı?’’, ‘‘Şimdi onun yerini kocanız mı alacak?’’ gibi manidar sorular sorarak ‘‘ne kadar seviyesizlik, o kadar reyting’’ kervanına katılırlar. Bunu yapan da benim çok sevdiğim bir programcı. Ben seyretmedim, seyredenler anlattılar. Eski kanalındaki kalitesi geldi aklıma, inanmam çok zor oldu.
Galiba artık hiçbir şeye şaşmamak lazım. Siz de Sevtap Parman'a şaşmayın. ‘‘Yok illa şaşacağız’’ derseniz ‘‘Dünyada ne deliler olduğuna’’ değil, ‘‘Hala duyarlı insanların var olduğuna’’ şaşın.
Mış muş...
Kemal Sunal ‘‘Filmlerimde öpüşmedim bile’’ demiş.
Öpüşürken küfredemeyeceği için öpüşmemiştir.
Memur 2000'de de açmış.
Tabii. Ne bekliyordunuz? 2000 yılı elinde tencereyle mi gelecekti?
Clinton acemi bir başkanken yanlış bir düğmeye bastığı için az kalsın kendi korumaları tarafından vurulacakmış.
İnsanın eli işte gözü oynaşta olursa...
Yeni bin yıla eski dertlerle girecekmişiz.
Bilmediğimiz bir yere giderken yanımızda aşina olduğumuz bir şeylerin olması hiç de fena değil.
Japonlar insan yıkama makinesi geliştirmişler.
Yaşasın! Artık bizi de ağartan, ağartırken yıpratmayan deterjanlarımız olacak.
Clinton, Monica anılarını anlatacakmış.
Biz durumu Monica'nın olaya bizzat şahit olan uzvundan dinledik; artık Clinton ne anlatırsa anlatsın.
Siverek Belediye Başkanı belediye işçilerine üçüncü çocuğu yasaklamış.
İşçiler de bu yasağı seve seve kabul etmişler ancak dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu çocuğun serbest olması için dilekçe vermişler.
Paylaş