Paylaş
- Uyanma; ilk iş olarak tavana bakıp yerli yerinde durduğuna şükretme.
- Yataktan kalkma; bu esnadaki hafif başdönmesinin yatay halden düşey hale geçişten mi yoksa artçı şoktan mı olduğuna karar verme.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Tuvalete girme; olası bir yıkımda uygunsuz yakalanmamak için işi rekor sürede bitirme.
- Duşa girme; bir elle vücut ovalanırken öteki elde ilk sallantıda giyilmek üzere hazır bekleyen giyecekleri duşun dışında tutmaya çalışma.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Kahvaltı hazırlama; masaya reçelle peyniri koyarken bir şarkı mırıldanma, yani hayat 7.4 öncesiymiş gibi davranma.
- Çayı yudumlarken gazetelere göz atma; haber, yorum, resim vs’ler sayesinde depremle yeniden yüz yüze gelme, lokmaları boğazına dizme.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Anne, teyze, arkadaş, kardeş, eş, ahbap, dostla telefonda deprem konusunda fikir teatisinde bulunma. Her birinden yeni yeni senaryolar öğrenme. Birinden öğrendiğini ötekine aktarma. Aralarından bazılarına şiddetle inanma, senaryoya göre saatlik, günlük, haftalık kaçış programları yapma.
- ‘‘Türkiye Deprem Haritası’’na bakma, depremsiz yer arama. Anamur ile Karaman arasında tercih yapamama.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- ‘‘Deprem öldürmez bina öldürür’’ sözünden hareketle duvarlara potansiyel katil gözüyle bakma, içinden bir tablo asmak bile gelmeme.
- Konu komşu toplanıp 17 Ağustos öncesini yad etme.
- 862’nci kez İstanbul’un zemin haritasına bakma, Trakya formasyonunun ne anlama geldiğini hala anlayamama.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Öbür tarafta 90-60-90 olmanın bir anlam ifade etmediğini düşünüp ha bire yeme ha bire yeme.
- Deprem çantasına, evde koltuk ve perde dışında ne varsa doldurma; bir, iki, üç derken tam on iki adet deprem çantası yapma. Kaçarken herbirimiz ikişer tane alsak bile altı tanesini evde bırakmak zorunda kalacağımızı hesaplama ve en iyisinin kapının önünde deprem TIR’ını hazır etmek olduğuna kanaat getirme.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Üç aydır, olası bir depremde dibinde cenin haline gelip yatacak iki karış uygun yer bulamadığına hayıflanma.
- Üst kattaki komşuları yükte ağır eşyalarını çıkarma için ikna etmeye çalışma.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- ‘‘Enkazdan sağ çıkarsak, para lazım olur’’ düşüncesiyle ‘‘Ya sağ çıkmazsak? O halde hepsini yiyelim’’ düşüncesi arasında bocalama.
- Televizyonu açma, kanal başına üç profesör düştüğünü görme.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Hangi kanalda hangi güzide programın yer alacağı anonslarının yerini, hangi kanalda hangi profesörün canlı yayın konuğu olacağı anonslarının aldığını görerek, memleketin kültür seviyesindeki ani yükselişe sevinme; sonra bunun kültürden değil korkudan olduğunu hatırlama.
- ‘‘Hersek Çukuru’’yla ‘‘Adalar Fayı’’nın ‘‘Televole’’den fazla reyting aldığını görüp dünyanın sonunun geldiğine inanma.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Bütün Prof. Dr.’ları pür dikkat dinleme, hepsine inanma, dolayısıyla depremin olup olmayacağı konusunda bir kanaate varamama.
- Ev halkı olarak Üşemezsoy’cular, Barka’cılar, Ercan’cılar şeklinde kamplara bölünme.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Marmara Denizi’nden nefret etme. Bir daha feribotla Bandırma’ya geçmemeye karar verme.
- Bilimadamlarıyla haber spikerlerinin pazarlığını takip etme.
Spiker - Efendim, bir tane 7.5 yerine 6 tane 6.5 olsa...
Bilimadamı- Olmaz efendim ya 100 tane 6.5 ya da bir tane 7.5 üstü. Aşağısı olmaz.
- Avizelerin sallanıp sallanmadığına bakma.
- Işıkara’nın 15 dakikada 36 kanala telefonla bağlanarak aynı şeyi anlatmasına rağmen yüzünden asla bıkkınlık ifadesi olmamasına şaşma.
- Yatmaya hazırlanma; başucuna ‘‘deprem’’in ‘‘d’’sinde takılmak üzere kask, ‘‘deprem’’in ‘‘m’’sinden ‘‘kurtulma’’nın ‘‘k’’sına kadar geçecek belirsiz sürede tüketilmek üzere yiyecek, içecek koyma.
- Görüntüde sokağa çıkıyormuş intibaı yaratacak biçimde giyinme, yatmadan önce gökyüzünün rengini kontrol etme. Eğer beyaza ya da kırmızıya çalıyorsa Kandilli’yi arama. ‘‘Hanımefendi saçmalamayın lütfen‘‘ cevabını alma.
- Bel çantası ve cep telefonuyla yatağa girme, köpek ulumalarına kulak kabartma. Ulumalar normal seyrinde devam ederse kuş uykusuna dalma, ulumalarda bir artış sezilirse sokağa fırlama.
- Galiba yavaş yavaş delirme.
Mış muş...
Clinton’un kucağına aldığı Erkan bebeğin başına devlet kuşu konmuş.
Adam olacak çocuk nasıl belli oluyor; kimin burnunu sıkacağını iyi bildi.
Merve balayından kilolu dönmüş.
Benim bildiğim balayında yemeye içmeye vakit kalmaz; ‘‘hülle evliliği’’ diyenler doğru söylüyorlar galiba.
Clinton ‘‘Kendimi Yunanlı hissediyorum’’ demiş.
O da kimin arabasına binerse onun türküsünü söylüyor.
AGİT Zirvesi’nde Demirel, Ecevit’i gölgede bırakmış.
E, tersi olamazdı zaten; ne kadar cüsse o kadar gölge.
Clinton’un kızı Chelsa’nın kebapçıda oturduğu koltuğu satın almak isteyenler varmış.
Poposunu çıplak gören klozet dururken koltuğu ne yapacaksınız?
Paylaş