Aslında bu defa Ata'ya bir mektup yazmayı düşünüyordum. Tarih olarak da 10 Kasım'ı seçmiştim. Fakat ne yazık ki hangi günün hangi tarihe denk düştüğünü hiçbir zaman önceden hesaplama adetim olmadığından atlamışım 10 Kasım'ı.
Geçtiğimiz pazar sabahı elime gazeteleri bir aldım ki hepsinde Atatürk trende. O anda 10 Kasım olduğu dank etti. Lakin iş işten geçmişti, benim köşede günün anlamıyla alakası olmayan her zamanki dandik yazılarımdan biri yer almaktaydı.
Diyeceksin, ‘‘Ertesi yazı gününde yazsaydın, 10 Kasım Atatürk'ün mektup kabul günü mü?’’
Değil tabii. Ama ne bileyim işte vazgeçtim. 23 Nisan'a kadar bekleyeyim diyorum. Hem yeni meclis o güne kadar kendini belli etmiş olur. Varsa bir durum, şikáyet dilekçesi nevinden bir şeyler karalarım artık.
*
Ha, senin haberin yok tabii, biz meclisi bir nevi feshettik babacığım. Yeni meclisin büyük bir kısmı ise dini bütün kişilerden oluşuyor. Milletçe kendilerinden çok umutluyuz. Piyasalara, gazete köşelerine falan bahar geldi adeta. Hiçbir şey yapamasalar, 363 kişi aynı anda okuyup üfleyip ‘‘Amin’’ deseler memleket havalanır diye düşünüyoruz.
Bu, işin şaka tarafı tabii. Ben zaten dindar olduklarına inanmıyorum pek. Yani koyu dindar olduklarına demek istiyorum. Piyasa şartları diye bir şey var biliyorsun, siyasette de ya dindar ya milliyetçi görününce işler kolaylaşıyor.
Gerçi günahlarını almayayım, bu sefer açık açık ‘‘Biz dindar partiyiz’’ diye çıkmadılar ortaya. Zaten biz de öyle durumdaydık ki, ‘‘Mafyayız’’ deseler yine verecektik oyumuzu.
*
Babacığım,
Sen yine de 23 Nisan'a kadar Atatürk'ü görürsen ‘‘Kızım 'Ne vardı kendisini siroz edene kadar uğraşıp, 57 yaşında göçüp gidecek?' diye soruyor’’ der misin?
Seçim sonuçlarıyla ilgisi yok vallahi bu sorunun. Zira ortada şimdilik Atatürk'lük bir durum yok. Mahkemelik dosyalar var sadece. Zaten sırf zemzem suyu içseydi yine de bu günlere yetişemezdi. Hem yetişseydi ne olacaktı, seçmenin kafasına akıl fikir mi zerk edecekti? Üstelik hayatımızın en isabetli seçimini de yapmış olabiliriz; dur bakalım, zaman gösterecek.
Ben sadece değerli bir insanın o kadar genç yaşta gitmesine üzülüyorum. Tıpkı senin de çok genç yaşta gitmene üzüldüğüm gibi.
Neyse, acıklı konuları kapatalım. Zaten bugünkü mektubu çok uzun tutamayabilirim. Zira az sonra ‘‘Konak’’lı ‘‘Ağa’’lı dizilerden biri başlayacak.
*
Bir görsen babacığım... O konakları...
Biz İstanbul'da İzmir'de yaşamakla övünüp dururken, Mardinliler, Ürgüplüler iki oda bir salon apartman dairelerimize için için gülerlermiş meğer. Tez günde gidip oralara yerleşmek niyetindeyim. Hayal kırıklığına uğramam herhalde, kartondan olacak hali yok ya o konakların.
Ama ağalar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Neden?
Bir zamanlar, bir yerlerde, uzaktan akraba, yakışıklı deniz subayları var ve biz onlara kan tükürene kadar aşık olacağız zannederek yaşadık. Ne oldu? Uma uma döndük muma.
Şimdi de o sarıp sarmalayan hayali ağalara bel bağlamak istemiyorum. Bu sefer sahici adamları salatalık gibi görme tehlikesi baş gösteriyor zira.
*
Sıra geldi inanamayacağın bir habere...
Kıbrıs meselesi çözülüyor.
Nasıl? İnanmadın değil mi? Ben de...
Neyse ki Rauf Denktaş bizi daha fazla şaşırtmamak için yeni modele itirazlarını sıralamaya başladı. Nasıl yeniden çözümsüzlüklere gark olduğumuzu bir dahaki mektuba anlatırım artık.
Kendisine senin aracılığın ile bir sorum daha olacak. Şu, Safiye Ayla'yı perde arkasından okutmasıyla ilgili. Gerçi manevi kızı yalanladı ama bir yandan da ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Doğrusu nedir çok merak ediyorum.
Yoksa o zaman da rekabet vardı da, ‘‘Benim şovum daha çok reyting aldı’’ mevzuu olmadığından yarış ‘‘Atatürk beni perdenin önünde, seni arkasında söyletti’’ şeklinde mi yaşanıyordu? Kadın kısmından her şey beklenir babacığım, sen annemin istisnai masumiyetine bakma.
Mektubuma son verirken ellerinden ve yanaklarından öperim.
mış-muş
Abdullah Gül, ‘‘Derviş'in ortasını doksana takarız’’ demiş.
Futbol takımından tek farkları 363 kişi olmaları.
Çiller, ‘‘Aday değilim, ama göreve hazırım’’ demiş.
Yani liderliği yan cebine koyacaksınız.
AB için Avrupa turuna çıkan iki liderden Erdoğan orucu bırakmış, Baykal'sa tutmaya devam etmiş.
İşte ‘‘Adam köpeği ısırdı’’ gibi bir haber.
Ameliyatla kadın olan Sisi hamileymiş.
Tamam, yeni meclisten mucizeler bekliyorduk ama bu kadar da değil.
Erdoğan'ın İtalya'ya gittiği uçakta içki servisi varmış.
Bu durum haber olma özelliğini kaybettiği zaman Tayyip Erdoğan'ı başıma taç yapacağım.
Kadın vekil sayısında Bangladeş'ten geriymişiz.
Lakin ‘‘erkeklik’’ hususunda herkesten ileri olduğumuzdan, böyle olması memleket için iyidir, zira kadın bolluğunda erkek vekillerin akıllarını başlarına kaydırmaları mümkün değil maalesef.
İtalyan Başbakan Tayyip Erdoğan için, ‘‘Ben bu adamı sevdim’’ demiş.