Al başına zekáyı!

Geçenlerde evliliğin zeki kadınları daha da mutsuz yaptığına dair bir haber vardı gazetelerde.

Haberin Devamı

Tamamen katılıyorum bu tespite. Hatta daha da ileriye gidiyor, zeki kadın her yerde, her şartta, her zaman mutsuzdur diyorum.

Aslında kadın, erkek diye ayırmamak lazım. İnsanın zekisi mutsuzluğa mahkûmdur.

"Zeká insanoğluna verilmiş bir cezadır" da denilebilir hatta.

Bir insanın zeki olmasının etrafındakilere faydası vardır ancak.

Mesela, leb demeden leblebiyi anlar, karşısındakinin işini kolaylaştırır zeki insan...

Mesela, patronuna zaman ve para kazandırır...

Mesela aile içindeki sorunları hep o çözer...

Mesela, herkesten farklı olarak üç adım ötesini görebilir...

Falan filan.

Fakat bunların kendisine hiçbir faydası yoktur. Ha, ortalıkta "Çok zekiyim ben" diye dolaşmak bir faydaysa onu bilemem.

*

Doğuştan şanssızdır zeki insan.

Dünyanın işi üstüne yıkılacaktır.

Asla hata yapma şansı olmayacaktır.

Ve ömür boyu ayrık otu gibi yaşayacaktır. Zira Allah kullarını sevdiğinden olsa gerek pek az kişiye bu sıkıntıyı reva görmüştür.

Zeki insan, zekásıyla daima kıt zekálılara hizmet edecektir.

Zeki insan, görecek, anlayacak, sezecek, bilecek, çözümler üretecek, çareler bulacaktır. Fakat buna karşılık elinden bir şey gelmeyecektir zavallının. Her şey bir ekip işidir zira.

"Zeki olmak" demek "düşünmek" demektir aynı zamanda. Fakat eskiler ne demiştir, "Düşün düşün b.ktur işin!"

Kısacası ortada "Al başına zekáyı!" durumu vardır.

Yani "Bizim oğlan pek zeki değil" falan deyip üzülmeyin. Zeká kıtlığı mutluluğun garantisidir, bunu bilin.

Röportaj fotoğrafları

Son dönemde, röportaj verenle röportaj yapanın birlikte çektirdikleri fotoğraflarda büyük değişiklik var biliyorsunuz. En son Nimet Çubukçu’yla Yalçın Doğan’ı gördük...

Şimdi burada ismini anmadan geçmek haksızlık olur, bu işin de öncüsü Ayşe Arman’dır. Kendisinin bulunmadığı karelerde de konuğuna ilginç kıyafetler giydirerek, değişik pozlar verdirerek en az yaptığı röportajlar kadar kullandığı fotoğraflarla da dikkat çekmiştir.

Fakat bizde, özenme, esinlenme, taklit etme, peşinden gitme, geride bırakma, iyice abartma, vs. hususlar "Allah’ın emri"dir adeta.

Gerçi Nimet Çubukçu’yla Yalçın Doğan’ınki hoştu hakikaten. Beğendim doğrusu. Uzun uzun baktım, hatta bir de fotoğraf altı yazdım.

"Bizimkisi bir aşk hikáyesi, siyah-beyaz film gibi biraz."

Sonra gözlerim başka kareler aradı. Mesela Boğaz sırtlarında bir ağaç... Çubukçu’yla Doğan ağacı aralarına almış birbirlerine "ce" yapıyorlar.

Fakat yoktu. Ağzımıza bir parmak bal verip bırakmışlar.

Ben şimdi Yalçın Doğan’ın rakiplerini bekliyorum.

Rekabet açık artırma gibi bir şeydir zira.

"Yok mu artıran?"

Olacaktır.

Bakmışsınız yorganın altından iki çift çıplak ayak görünüyor.

"Falanca, yazarımıza her şeyi bütün ’çıplaklığıyla’ anlattı."

Sibel Can ve şişmanlık

Sibel Can, bir büyük beden giysi firmasından modellik teklifi almış.

Nihayet.

Bu, Sibel Can’ın şişman bir kadın olduğunun tescilidir!

Ve bence Sibel Can artık şişmanlıkta karar kılmalı, bunun tadını çıkarmalıdır.

Şu hayatta herkesin bir tipi vardır.

Nasıl bazı insanlar mavi gözlü, bazıları kısa boylu, bazıları esmerse bazı insanlar da şişmandır.

Yani şişmanlık da değişmeyen bir özelliktir aslında.

Diyelim, esmersiniz. Fakat kuaför marifetiyle sarışın oldunuz. En çok yirmi gün sonra saç diplerinizden aslınıza rücu etmeye başlarsınız.

Şişmanlık da aynıdır.

Onca spor, diyet kıyamet... Bir süre sonra tekrar şişmansınız. Dikkat edin etrafınızdakilere, olan budur.

Tipinize razı olacaksınız en iyisi.

Hani ne derler... Tecavüz kaçınılmazsa...

Şişmanlık da bazı bünyeler için kaçınılmazdır.

Diyetisyenlere bakmayın siz... Aksini iddia edecekler elbet.

Siz bana bakın, şişmanlığınızın tadını çıkarın.

"Hayır, ben manken olucam" diyorsanız, onun da çaresi var. İşte Sibel Can gibi büyük beden mankeni olursunuz.

"Sağlık" diyeceksiniz...

Şişmanlar öldü de zayıflar ölmedi mi?

Hem ben zayıflama ve zayıf kalma mücadelesinin getirdiği stresin daha öldürücü olduğunu düşünüyorum.

MIŞ MUŞ

İngiltere’de, karısının yüzünü sırtına dövme olarak yaptıran adamı, karısı terk etmiş.

Buradan "Sırtını dövdüren dizini dövmez diye bir şey yok" şeklinde bir modern zaman atasözü çıkabilir.

Paris’te müzeye gelen beş saldırgan Monet’ye ait tabloyu parçalamış.

Allah’ım ne olur Türk çıkmasınlar!

Ebru Akel "73’ümde Sophia Loren gibi görünmek isterim" demiş.

Burası Türkiye, bi faydası olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları