Paylaş
Öğretmenler çocuklara ödev yaptırtmanın, çocuklar da ödevlerden kurtulmanın yolunu arıyor.
Acaba çocuklar neden ödev yapmak istemiyor?
ZORLUK VE BECERİ
Prof. Mihaly Csikszentmihalyi alanında en üst düzeye ulaşmış kişilerle, derinlemesine görüşme yapıyor.
Hepsi çok zor şartlarda yıllarca çalışmış.
Peki, bu kişiler nasıl olmuş da sıkılmadan yıllarca çalışabilmişler?
Yapılan işin zorluğu, o kişinin becerisinden bir ya da iki birim üstteyse, kişi oraya ulaşmak için çabalıyor.
Bu süreçte keyif almaya başlıyor, Csikszentmihalyi’nin “akış alanı” dediği sürece giriyor.
KEYİF ALMA SÜRECİ DURUYOR
Kişinin becerisi, o seviyeye ulaşınca, keyif alma süreci duruyor.
Bu durumda kişi (ya da eğitmeni) işin zorluğunu bir nebze arttırdığında, öğrenen tekrar yeni akış alanına giriyor. Keyif alma süreci tekrar başlıyor.
AKIŞ ALANI OLUŞMAZSA
Peki akış alanına giremeyen kişilere ne oluyor?
Bunlar etkinlikten keyif almıyor ve bırakıyor. Bir kişi ne zaman akış alanına giremez?
İki durumda. Yaptığı işin zorluğu becerisinin üstünde ya da altında olunca.
Çok üstündeyse, endişe duyar. Çok altındaysa, sıkılır. Her iki durumda da etkinliği bırakır.
AKIŞ ALANI VE ÖDEV
Aynı mekanizma, ödev konusunda da geçerli. Çocuklar seviyesinin altında veya üstünde olan ödevleri yapmak istemez.
Ödevin zorluğu seviyesinin altındaysa, çocuk sıkılır. Ödev, ona büyük bir zahmet gibi gelir. Çocuk o zamanını, daha keyifli etkinliklerle geçirmek ister.
ALT SEVİYE VE ÖDEV
Ödevin zorluğu çocuğun seviyesinin üstündeyse, o daha tehlikeli.
Çocuğun ödevi yapacak bilgisi ya da becerisi yoktur. Çocuk endişe duyar.
Zamanla bu endişe yerini “öğrenilmiş çaresizliğe” ve “değersizlik” duygusuna bırakır.
Çocuk ödevden ve okuldan soğur.
Aile de çocuğa kızar. Seviyesinin üstünde ödev verilen bir çocuğa, ödevini yapmadığı için kızmak, kör bir adama göremediği için kızmaya benzer.
ANLAMSIZ ÖDEVLER
Peki, seviyesine uygun olduğu halde çocuk hala ödevini yapmıyorsa, ne olacak?
Bunun birçok nedeni var. Bunları zaman zaman yazacağım ama şimdilik şu soruyu soralım: Çocuklara niçin ödev veririz?
Öğrensinler diye, değil mi?
ÖDEV VE ÖĞRENME
Ödevler öğrenmeyi gerçekten sağlıyor olsaydı; öğretmen ödevlerin yapılıp yapılmadığını değil, ödevle çocuğun ne öğrendiğini kontrol ederdi.
Ödevler için öğrencilerine sadece artı, eksi ya da not vermez, onlara ödevlerinin kuvvetli ve zayıf yanlarını gösteren geribildirim verirdi.
Ödevler keşfetmeyi ve öğrenmeyi sağlamadığı, sadece tekrar olduğu için, çocuk ödevi anlamsız bulur ve yapmaz.
(Zaten Duke Üniversitesi’nden Prof. Harris Copper’un araştırmaları da gösteriyor ki ödevin öğrenmeye etkisi çok az. Bu konuda Doç. Dr. Selçuk Şirin’in yazısını da okumanızı öneriyorum: http://www.hurriyet.com.tr/egitim/25547767.asp)
AİLE NE YAPMALI?
Bu durumda aile ne yapmalı?
Aslında okullar, kontrol gücünü ödev aracılığıyla evin içine kadar sokuyor. Maalesef aileler de buna izin veriyor.
Müdür, eve iş verdiğinde, anne ve baba buna tepki gösteriyor; aynı şeyi okul, çocuğa yapınca tepki göstermiyor.
Aileler ilk önce ödevin kontrol mekanizması olarak kullanılmasına izin vermemelidir.
Kendileri de ödev ile çocuğu kontrol etmeyi bırakmalıdır. Ödevler ailenin değil, çocuğun sorumluluğudur.
ÖDEV VE ÖĞRENME
Aile, ödevin, çocuğun seviyesine uygun olup olmadığına bakmalıdır. Uygun değilse, aile yardımcı olabilir ya da öğretmenle işbirliği yapabilir.
Ayrıca aile ödevin yapılmasıyla değil, çocuğun ödevle ne öğrendiğiyle ilgilenmelidir.
“Çocuğum ödevini yap!” demek tehlikelidir. Bunun yerine “Bu ödevle ne öğreniyorsun?” diye sorarak sürece dahil olmak, çocuğun ödeve olan ilgisini arttıracaktır.
Kısacası ödevler kontrol değil, öğrenme ve keşfetme aracı olmalıdır.
Bu durumda çocuğu kontrol etmeye gerek kalmayacaktır. Doğası gereği öğrenme makinesi olan çocuk zaten ödevini zevkle yapacaktır.
Paylaş