Kimileri Söylev’i resmi tarihin ana kaynağı saysalar da, zekálarıyla keramete kıç attıran kimi köşemenler Söylev’i okumayı saflık ve naiflik olarak tanımlasalar da siz okuyun bu tarihi belgeyi.
Okurken, resmi tarih kara çalıcılarının atalarıyla, prototipleriyle karşılaşırsanız sakın şaşırmayın!
Üç gün önce, perşembe günü, ‘Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ idi. Bu vesile ile isterseniz gelin, Avrupa Birliği’nin, İkinci Cumhuriyetçilerin, Neoliberallerin başımıza kakarak bize hararetle tavsiye ettikleri şeyi yapalım ve tarihimizle yüzleşelim.
Ve bu zevkli işe Mustafa Kemal Atatürk’ün Söylev’inin ‘Samsun’a Çıktığım Gün Umumi Vaziyet ve Manzara’ bölümünden başlayalım:
*
‘1919 senesi Mayıs’ın 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir...
Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, 1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş. Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes imzalanmış. Büyük Harp’in uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir halde. Millet ve memleketi 1. Dünya Savaşı’na sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten kaçmışlar. Saltanat ve Hilafet makamını işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet; áciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız padişahın iradesine tábi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı...
Ordunun elinden siláhlar ve savaş gereçleri alınmış ve alınmakta...
İtiláf Devletleri, ateşkes antlaşmalarının hükümlerine uymaya gerek görmüyorlar. Birer bahane ile, İtiláf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana viláyeti Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri; Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta, yabancı subay ve memurları ve özel ajanları faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün evvel, 15 Mayıs 1919’da İtiláf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında, Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa, maksatlarını gerçekleştirmeye, devletin bir an evvel çökertilmesine yönelik çalışmalar yapıyorlar.
Bundan başka elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerden anlaşılmıştır ki İstanbul Rum Patrikhanesi’nde teşekkül eden Mavri Mira (Belge:1) iller dahilinde çeteler teşkil ve idare etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaçı, Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavri Mira heyetinin çalışmalarının kolaylaştırılmasına çalışıyorlar. Mavri Mira heyeti tarafından idare olunan Rum okullarının teşkilátlanmaları, yirmi yaşından yukarı gençler de dahil olmak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira heyeti ile hemfikir olarak çalışıyor. Ermeni hazırlığı da Rum hazırlığı gibi ilerliyor.
Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı Pontus Cemiyeti hiçbir engelle karşılaşmadan ve başarıyla çalışıyor (Belge:2).’
*
Söylev’in ilk bölümü burada bitiyor ve ardından ‘Bu Durum Karşısında Kurtuluş Yolları’ bölümü başlıyor. Bundan sonrasını siz kendiniz okumalısınız. Kimileri Söylev’i resmi tarihin ana kaynağı saysalar da, zekálarıyla keramete kıç attıran kimi köşemenler Söylev’i okumayı saflık ve naiflik olarak tanımlasalar da siz okuyun bu tarihi belgeyi. Okurken, resmi tarih kara çalıcılarının atalarıyla, prototipleriyle karşılaşırsanız sakın şaşırmayın!
Günümüzde de yakamızdan düşmeyen emperyalizm, irtica, PKK, Ermeni, Rum ve Yunan marazlarının o zamanki temsilcileri ve bunların kötücül eylemlerinin nasıl değerlendirildiklerini, nasıl yorumlandıklarını okuyacaksınız.
Günümüzde, Yunanistan’da Pontus dernekleri kuruluyor ve Pontus Soykırımı yalanları inşa ediliyorsa, ‘Söylev’ aracılığıyla tarihimizle yüzleşmek zorundayız.
*
Cumhuriyet devrimlerinin halkın görüşü alınmadan, tepeden inme yapıldığını ileri süren seçkin tarihçilerimizden ilham alarak, ‘Bu işte bir yanlışlık var’ diyecekler çıkabilir. Onlara göre: Mustafa Kemal, Türk halkının görüşünü almadan Samsun’a çıkmıştır. İlkin bir genel seçim yapmalı ve TBMM’ni kurmalı, ardından bu Meclis’in kararıyla referandum yapıp halkın görüşünü almalıydı.