Paylaş
Baktım: En önde bizim kuşağın en iyi öykü yazarlarından Adnan Özyalçıner ile eşi değerli şair Sennur Sezer var.
Topluluk, Beyoğlu Refia Övünç K.T.Ö. Olgunlaşma Enstitüsü önünde durdu. Ben de durdum ve okunan bildiriyi dinledim. Benimle birlikte 10-15 kadar gazete muhabiri ve fotoğrafçısı da dinledi ve çalıştı. Ama ertesi gün gazetelerde bu konuda herhangi bir haber yayımlanmadı.
* * *
Gösteriyi yapan, bildiri okuyan “Okuluma Dokunma İnisiyatifi”nin savına göre: İstanbul Valisi Muammer Güler, 2009 Haziran’ında, İstanbul’da bazı okulların satışının düşünüldüğünü açıklamış. Bu açıklamaya kamuoyu tepki göstermiş. Bunun üzerine, İstanbul Milli Eğitim Müdürü bir açıklama yapıp “Okul sayısı net değil ama bir çalışma başlattık. Ankara’da bu konunun değerlendirilmesiyle ilgili bir toplantı yapıldı. Tarihi okullarımız dışında kalanların takas yöntemiyle devri üzerinde duruluyor” demiş.
Bilindiği gibi takas (trampa, değiş tokuş) ilkel bir ticaret yöntemidir. Bir şey verirsin yerine bir başka şey alırsın. Yani verdiğin şeyi satmış olursun. Demek oluyor ki bazı okullar satılacak: Etiler Otelcilik Turizm Meslek Lisesi, Levent Kız Meslek Lisesi, Etiler Lisesi, Kağıthane Ziyapaşa İ.Ö.O., Sait Çiftçi İ.Ö.O., Çağlayan İ.Ö.O., Beyoğlu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Beyoğlu Refia Övünç Kız Teknik Olgunlaşma Enstitüsü ve diğerleri.
* * *
İstanbul Valisi, değeri milyonlarca dolara ulaşan bu okulların otel ve iş merkezleri olarak değerlendirilebileceğini söylüyormuş. Bin yıllık tarihi sedir ve çınar ağaçlarına bakıp “Bunlardan iyi kereste ve odun çıkar!” demeye benziyor.
Aynı kafayla Kuleli Askeri Lisesi’ni, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni de satmak isteyebilirler. İkincisini kolayca satabilirler ama Kuleli’yi satışa çıkarmak için Ergenekon davasının sona ermesini bekleyebilirler. Ergenekon davası ile Kozmik Oda tezgâhı diledikleri gibi sonuçlanırsa Kuleli Lisesi kırsala postalanabilir. Karşı taraftaki Dolmabahçe Sarayı da Çırağan Sarayı gibi otel yapılabilir. Bu gidişle, bir süre sonra, Ankara’nın göbeğindeki Anıtkabir’in arsa ve rant değeri de dikkate alınabilir.
* * *
Çünkü ülkeyi, yaptığı işlere bakarak, “Tufeyli, mirasyedi, talancı, vurguncu, yağmacı, vb.” sıfatlarıyla tanımlayabileceğimiz bir iktidar yönetiyor. Güya gelenekçi, tutucu (muhafazakâr) bir zihniyeti, ideolojiyi temsil ediyor. Ama ata yadigârlarından hiçbirini muhafaza etmek niyetinde değil. Başbakan’ın sık sık kullandığı deyişle, “Bu noktada”, Osmanlı mirasını talan eden Suudilerden hiçbir farkları yok. Bizimkilerin bir tek amacı var: “Muhafaza-i kâr!” Kârı korumak yani! Ama üreterek, yaparak değil, ataların emeklerinin ürünü olan kuruluşları haraç-mezat satarak: Seka, Sümerbank, şeker ve çimento fabrikaları, Petkim, Tüpraş, Telekom, havaalanları, limanlar, otoyollar, köprüler!..
Yakında sıra dağlara gelecek: Ağrı Dağı’nı diaspora destekli Ermenistan’a satarlar. Toros Dağ-ları’nı Fransızlar almak isterler ama paraları yetmez. Belki Çinliler alır!
Yazdıklarımın bir fantezi ürünü olduğu düşünülmesin sakın. 14 Ekim 1945’te açılan, Cumhuriyet yadigârı ilk Olgunlaşma Enstitüsü’nü satan zihniyet Ağrı Dağı’nı da, GAP’ı da satar.
ÖZÜR: Dünkü yazımın son cümlesi, “Yasamayı egemenliği altında almış, yargıyı sultası altına almaya çalışan AKP hükümeti, nasıl bir hükümettir acaba?” şeklinde olacak.
Paylaş