BU yazıyı ortalık bilgi kirlenme ve fesadına uğramadan cumartesi günü yazıyorum, çarşamba günü değişmeden yayınlanacak.
Yazının konusu, Genelkurmay Başkanı ile üç kuvvet komutanının istifası. Kimileri “emeklilik” sözcüğünü kullanmak çabası içinde ama dört orgeneral emeklilik istemiş olsalar da istifa etmişlerdir. Kimileri de bu istifaların bir kriz olarak tanımlanamayacağını ileri sürüyorlar, ama bu durum kriz değilse ne? Olayın kriz niteliği Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner’in TSK’ya veda mesajında:
“173’ü muvazzaf 250 general/amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş hürriyetlerinden yoksun bulunuyor. Tutuklanmaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun yapıldığını kabul etmek mümkün değil. Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı bulunmamasına rağmen, tutuklu 14 general/amiral ile 58 albay, YAŞ’ta değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmışlardır. Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nın sürekli gündemde tutularak, kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamakta. Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkânlarımı ortadan kaldırmıştır. Şartlar ne olursa olsun, TSK’nın kahraman mensuplarının, kutsal görevlerinde başarıya ulaşacaklarına olan inancımı bir kez daha güvenle ifade ederken, TSK’nın tüm mensuplarına sağlık ve esenlik dilerim.”
Genelkurmay Başkanlığı’na şu ya da bu şekilde bir atama yapılabilir, daha sonra kuvvet komutanlıklarına da yeni komutanlar getirilebilir. Ama Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner’in veda mesajı göz ardı edilemez. Değiştirilemez! Org. Koşaner, hükümeti, TBMM’yi, yargıyı ve polisi itham ediyor. Bu istifa mesajı, aynı zamanda, TSK’nın davalar ve tutuklamalar konusundaki duygu ve düşüncelerini de dile getirmektedir. Makamın sorumluluklarının baskısı altında bulunan Org. Koşaner ve üç kuvvet komutanı YAŞ toplantılarına katılıp 14 general ile amiralin ve 58 albayın, hiçbir hukuki dayanağı olmadan “hal” edilmeleri yönünde nasıl oy kullanacaklardı? Peki, istifa edenlerin yerine atanacak olanlar, hükümetin isteği doğrultusunda hareket edecekler mi? Kriz işte burada! Yeni genelkurmay başkanı ile yeni kuvvet komutanları hükümetin isteklerine boyun eğmezlerse, benzeri görülmemiş bir kriz çıkar. Hükümete boyun eğip 14 general ve amiral ile 58 albayın tasfiyesine göz yumarlarsa, TSK’ya nasıl komutanlık edecekler? Böyle bir durumda genelkurmay ile TSK arasında hangi uyumdan söz edilebilir? TSK, personelinin hak ve hukukunu koruyamayan bir genelkurmaya nasıl itaat eder, nasıl görev yapabilir? TSK içeriden parçalanmaz mı? TSK’ya karşı girişilen operasyonların ileri demokrasi ile sivilleşme ile ilişkisini kurmamız olanaksız görünüyor. Darbe suçlamasıyla hapse atılan komutanlar, sayıları ve görevleri dikkate alınacak olursa, o (hayali ya da gerçek) darbeyi her şey karşın mutlaka yaparlardı ama adalete güvenip kuzu kuzu teslim oldular. Bu da krizin bir başka yönüdür ki yargının iddialarını zayıflatmaktadır. İzin verilmediği için, ÖSYM Başkanı’nı, belediye başkanlarını yargılayamayan adaletin, 173 muvazzaf 250 askeri hapiste tutmasının gerekçelerini TSK’ya anlatmak mümkün olacak mı? Yeni genelkurmayın işi çok zor!