Liberalizmin sefaleti

EBEDİ İslamcıların, "paleo" ve "neo" liberallerin, eski acilci goşistlerin (özellikle "solcu" demiyorum), "sırtlan meşrepli" ya da "kuduz ağızlı" olarak adlandıracağımız bir kesimin Cumhuriyet ile "kan davalı" oldukları artık gizlenemez. Yürüttükleri gerilla savaşında "Kemalizm" üzerinden Cumhuriyet’le çarpışıyorlar.

Yazımın bu noktasında, her türlü saptırmaya engel olmak için, kişiye tapıncı (şahıs kültünü) hastalıklı bulduğumu söylemeliyim. Mustafa Kemal’i dinsel bir refleksle puta çevirmenin özgür bilince ters düştüğünü inkár etmek kuşkusuz mümkün değil. Bunun karşıtı, dizginsiz Mustafa Kemal düşmanlığı ve nefretidir. Ancak Cumhuriyet’in bir kült nesnesi haline getirildiğini ileri sürmek de son derece hince bir tepki. Kült Mustafa Kemal Atatürk tartışılmalıdır. O halde "kült" Cumhuriyet de tartışılmalıdır mantığı. İş bu noktaya geldi!

* * *

Bu memlekette mürteci olabilirsiniz, muhafazakár, İslamcı, ırkçı, faşist, komünist olabilirsiniz ve kendi siyasal partinizi kurabilirsiniz, ama kesinlikle Kemalist olamazsınız! Hálá 1923-1950 arası dönemle hesaplaşmayı bitiremediler. Bitiremezler, çünkü hem bilinç hem de kuyruk acıları var. Bu dönem kin ve kuyruk acısıyla değerlendirilemez. Ancak siyaset biliminin normları ile değerlendirilebilir.

Sanki Cumhuriyet Halk Fırkası, 29 Ekim 1923’te yapılan demokratik seçimler sonucu iktidara gelmiş ve hükümeti kurunca da ilk işi öteki siyasal partileri kapatmak olmuş.

Arkadaşlar! Kimi nankör, Kurtuluş Savaşı’nı "Kurtuluş Savaşı" saymasa da Türkiye Cumhuriyeti bir kurtuluş savaşı sonucu kurulmuş devrimci bir devlettir. 1923-1950 dönemi de bir devrimci süreçtir. Günümüzün kuduz ağızlılarının bu döneme verdiği notları bir yana bırakıp, bu dönemi her alan ve disiplinde stratejik olarak değerlendirmek zorundayız.

* * *

1923-1950 arasını değerlendirirken mutlaka hesaba katmamız gerekenler var: "Cumhuriyet ilan edilirken bize neden sorulmadı"cılar; İstanbul’u yeniden başkent yapmak isteyen kadro; Cumhuriyet hazırlanırken Halife Efendi’nin elini öpmek için sıraya girenler; İttihat ve Terakki artıkları; İslamcılar, tarikat, tekke ve zaviye erbabı mürteciler; İzmir suikastçıları ve Menemen mürtecileri; 1919 Paris Konferansı’nın anlamından habersizler ve mandacılar; Şeyh Sait militan ve müritleri, İstiklal Mankemesi’zedeler, Takriri Sükûn Kanunu’zedeler, vb...

Günümüzde sabah akşam Kemalizm’e küfredip Cumhuriyet’e karşı fesat çevirenler, bunların gerçek ve manevi torunlarıdır. İsteyen araştırabilir.

* * *

1980’den sonra ortaya çıkan bir eğilimin temsilcileri ve yandaşları, 1950 öncesinin iki muhalif partisinin, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (1930) çöplerinde mucize boncukları aramaktalar; ama bu iki partinin politik bilinçten yoksun kurucu kadrolarının sapkın bencilliğini, yeteneksizliğini, öngörü eksikliklerini görmemekteler; iki parti programlarında yer alan hayaller ve vaatlerle yoksul ve gayri memnun halk yığınlarını nasıl zıvanadan çıkardıklarını unutmaktalar; dinci irticaya nasıl kucak açtıklarını özellikle gizlemekteler, vb...

Bu zırvalarla hesaplaşmanın artık zamanı geldi.
Yazarın Tüm Yazıları