Paylaş
İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı tarafından yayımlanan, Olaf Yaranga’nın yazıp Gürhan Tümer’in dilimize çevirdiği ‘‘XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Fransız Gezginlerin Anlatımlarında İZMİR’’i okuyunca, şuna karar verdim: Doğduğumuz, yaşadığımız, karnımızı doyurduğumuz ve bir gün mezarlıklarına gömüleceğimiz kentlerimizi tanımıyoruz, bilmiyoruz.
Örneğin, İzmir’in, adı bir zamanlar Pagosta olan Kadifekale’de, Büyük İskender tarafından ikinci kez kurulduğunu bilmiyordum. Coğrafyacı Strabon, İzmirliler’den söz ederken, ‘‘Kentleri, şimdiki kentlerin en güzelidir’’ diye yazıyormuş... Corneille’in ‘‘Nicomède’’ adlı trajedisi 1657 yılında İzmir’de sahnelenmiş... Yazılışından 6 yıl sonra. Oyunun sahnelenmesi kadar seçimi de ilgi çekici: Nikomedes, Bithynia prensidir. Yani Anadoluludur. Günümüzün İzmit’i olan Nikomedeia’yı kuran kraldır.
19. yüzyılın ilk yarısında İzmir’e en çok tüccarlar geliyor. Bunları yazarlar ve mitolojinin peşinden gidenler izliyor. Bir de İzmir ‘‘Doğu Seyahetleri’’ güzergáhı üzerinde. Ancak Atina ve İstanbul’dan sonra geliyor. Kutsal Topraklar’a, Kudüs’e giden hacı adayları da uğruyormuş İzmir’e.
İzmir’e gelen yazar ve şairler arasında Chateaubriand’ın, Padişah tarafından kendisine armağan edilen çiftliği bulmaya gelen Lamartine’in, Nerval’in adına rastlıyoruz. Şair Lamartine, Homeros’u düşünüyor İzmir’de: ‘‘Orada Meles çayı akıyor. Benim için, Homeros’un anısı İzmir’in bütün kıyılarında dolanıyor...’’ Homeros, Meles doğumlu ya, gezginler Meles’i arayıp duruyorlar.
Gene Lamartine yazıyor: ‘‘İzmir, benim bir doğu kentinden beklediğim hiçbir şeye yanıt vermiyor; o, Küçük Asya’nın kıyısında bir Marsilya’dır; Avrupalı tüccarların Paris ve Londra’daki gibi yaşadıkları geniş ve zarif bir tezgahtır.’’ Lamartine’in ‘‘tezgáh’’ sözcüğünü ‘‘ikinci dereceden ticaret kenti’’ anlamında kullandığını tahmin ediyorum.
I950 sonrasında, taşra zihniyetinin (kültürünün) etkisiyle sıradanlaşmış, estetik duyarlıktan, kentçilik anlayışından yoksun bir imalat ve yapılaşma hevesiyle kimliği yozlaşmış bir İzmir var şimdi karşımızda. Güvenilir kaynaklardan gelen bilgilere bakılırsa, kentin fizikî çehresi, çağdaş estetiği izleyen bir kaygı ile yeniden ele alınıyor. Bir deniz kıyısı kenti olduğu halde, denizini ve körfezini yitirmiş olan İzmir’in denizle yeniden buluşmaya başladığını öğreniyoruz. Kordonboyu, Bostanlı-Mavişehir sahillerinin nitelikli kentsel tasarımlarla insanları çektiğini ve İzmirlilerin denizle barışmaya başladığını öğreniyoruz. Bilinçli ve programlı kentsel yenileme çabaları olduğunu işitiyoruz.
Ve ben de İzmir’in İstanbul’a kafa tutacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum.
***
Bitirirken: Okullarda, yaşadığımız yerlerin (köy, kasaba, kent) tarihi ve geçmişi çocuklarımıza mutlaka öğretilmeli. Bu amaçla özel bir ders programı başlatılmalı.
Paylaş