Galileo Galilei mi yoksa Herostratos mu?

KUSURA bakılmasın: Biri kendi kendini "Galileo Galilei"lik makamına tek imza ile tayin eder, adı geçenin bir dava arkadaşı da onu Habermas ile mukayese ederse, bir başkası neden Herostratos’u sahneye çıkartmasın?

Herostratos, Efesos’taki Artemis Tapınağı’nı yakmıştı. Bu sayede ölümsüzleşti. O günden bu yana bu türden eylemler "Herostratos sendromu" olarak anılır. Bu sendromun Türkçe’de bir karşılığı var: Zemzem kuyusuna işemek!

* * *

Dünkü yazımda da belirttiğim gibi Prof. Dr. Atilla Yayla olayında sadece Gazi Üniversitesi’nin tutumu eleştirilebilir. Onun dışında, basında çıkan Atilla Yayla eleştirilerini eleştirmek, eleştirenleri suçlamak, köpeksiz köyde gezinmek hayalinden başka bir şey değil.

Atilla Yayla’nın düşünceleri, sözleri başa çıkılmayacak kadar sağlam dayanakları olan düşünceler mi? Kesinlikle değil, ders vermesi engellenerek bir Herostratos, bir vehim bile olsa Galileo Galilei haline getiriliyor. Ne demiş Atilla Yayla:

"İlerde bizlere ’Neden her yerde bu adamın heykelleri, fotoğrafları var?’ diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz. Bu mutlaka tartışılacaktır" demiş.

Atilla Yayla’nın geleceğe yönelik kaygısı çoktan gerçekleşti: Bu soruyu Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği temsilcileri çoktan sordular. "Kemalist Türkiye AB’ye giremez", "En büyük engel Kemalizm’dir" bile dediler: Andrew Duff, Arie Oostlander ve Ingmar Karlsson’u anımsayalım.

İmam hatip okullarını savunurken "Bu okulları halk istiyor, yaptırıyor" diyenler Atatürk’ün heykellerini halkın diktiğini, resimleri halkın astığını bilmiyor mu? Atatürk resimleri özel evlerde de yok mu? Heykeller ve fotoğraflar konusunda Avrupa Birliği’nin çemkirmesi halt etmekten başka bir şey değildir! Bu çemkirmeden kaygılanmak, gocunmak da işgüzarlık!.. Çünkü demokrasinin tek dayanağı halk böyle istiyor. Atatürk heykelleri 1925-1950 arasında tek parti (CHP) tarafından dikilmedi, 56 yıldır bütün iktidarlar dikiyor.

"Bana göre Türkiye tarihi iki ana dönemde ele alınabilir. 1925-45, bir de 1950 ve sonrası. 1925-45 dönemini Kemalizm’in egemen olduğu dönem olarak ele alırsak bir ilerlemeden çok gerilemeye tekabül ediyor diyebiliriz. İfade hürriyeti yok, siyasi hürriyet yok, muhalefete teşkilatlanmaya izin verilmiyor. Bu ve benzeri faktörler bir gerileme göstergesidir."

* * *

Böyle diyor Atilla Yayla. Sıradan bir bilim adamının bile ağzından çıkmayacak bir cümle bu. Neye göre gerileme? Ekonomik açıdan gerileme olduğunu ileri sürmek için ya kara cahil ya da kara çalıcı olmak gerekir. Bilsay Kuruç’un, Korkut Boratav’ın, Tevfik Çavdar’ın kitaplarını okumalı bu Bay Yayla.

Bir de şu sorumu yanıtlasın: 1925-1945 yılları arasında Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Almanya’yı faşizm yönetmiyor muydu? ABD’de ırk ayrımcılığı, İsveç ve Norveç’te "Eugenisme" uygulamaları yok muydu? Bunların arasında en temizi, en demokratik olanı 1925-1945 arasının Türkiye’sidir. Bu gerçeği görmeyenlere ya da inkár edenlere Herostratos adı verilir. Mahalle kabadayısı ağzıyla meydan okuyor!.. Bu kafayla hiçbir tartışmayı kazanamaz. Meydana çıkmadan önce Bilgi Yayınevi’nin bedava dağıttığı "Atatürk’ün Devrim Koşusu Günlüğü" adlı bir kitapçık yayını var, özel bir alerjisi yoksa bulup onu okusun!
Yazarın Tüm Yazıları