Bu sütunda edebiyat konularına olabildiğince değinmemeye karar vermiştim. Ancak bir pembe roman yazıcısının, bezirgán tezgáhında kullandığı meslektaşlarına ve edebiyata topluca hakaret etmesi üzerine bu yazıyı yazmak zorunda kaldım.
*
Ahmet Altan bir çoksatan ‘‘sabun köpüğü’’ romancı. Sabah gazetesinde (8-9-10-11 Eylül 2002), roman sanatı üzerine birtakım cümleler yayımlamış. Çıkan şamata üzerine ben de okudum. Söyledikleri, hayatını roman sanan her sıradan kişinin aklına gelebilecek basmakalıp düşünceler. Bunları okurken, roman sanatının ve yazınsal söylemin gizlerinden habersiz bir yazıcının, bu sıradan cümlelerin bulanık aynasında, kendi imgesini hayranlıkla seyrettiğini gördüm.
*
Sabah gazetesinin muhabiri, bazı yazarlara, Ahmet Altan'ın cümleleri konusunda düşüncelerini sormuş. Onlar da büyük bir alçakgönüllülük ve özveri ile konuşmuşlar, sarakaya alınması gereken içi boş láfları hoşgörüyle karşılamışlar, ılımlı bir dil kullanmışlar.
Sabah gazetesinde yayımlanan bu yazılar, aslına bakarsanız, ‘‘Aldatma’’ konusunda yeni bir ‘‘pembe roman’’ yayımlayan Ahmet Altan'ın reklam kampanyası içinde yer alıyor. İyi yürekli yazarlar, böyle bir kampanyadan habersiz oldukları için, kuşkudan uzak, düşüncelerini açıklamışlar. Yazarlarla ilişki kuran muhabir kendilerinden bu gerçeği gizlemişse, onları düpedüz tuzağa düşürmüş. Ama Attila İlhan tuzağa düşmüyor.
Ahmet Altan, reklam kampanyasına yaptıkları katkıdan dolayı meslektaşlarına teşekkür etmesi gerekirken, Milliyet gazetesinin Kültür-Sanat ekinde (19 Eylül 2002) hepsine hakaret yağdırıyor!
Ahmet Altan'a göre: Türk edebiyat dünyası bir zavallı; edebiyatçıların ciddi bir tartışmaya girecek birikimleri, kendilerine ait düşünceleri yok, varsa bile bunları tartışacak cesaretten yoksunlar; yazılardan, kitaplardan değil de yazarlardan konuşmayı seviyorlar; bir kitabı edebi kriterlerle ölçmek yerine yazar hakkında edebiyat dışı şeyler söylemeyi tercih ediyorlar(mış)... Ve onlarda olmayanların hepsi Ahmet Altan'da varmış.
Bunların hepsi reklam kışkırtması!... Magazin basınını tepe tepe kullanan Ahmet Altan, edebiyat konusunda şimdiye kadar hangi edebiyat dergisinde bir tartışma açmış ya da bir tartışmaya katılmış? Kimse anımsamıyor. Edebiyat ve sanat dergilerinde, ona ve benzerlerine kitaplarının önünde durmamaları hep söylendi, ‘‘yazar’’ı televole malzemesi haline getirmeleri eleştirildi. Sabah gazetesine konuşan yazarlardan gazetede yayımlanan láfları değerlendirmeleri istenmiş... Kibarlık edip bunların ‘‘bir edebiyat cahilinin zırvaları’’ olduğunu söylememişler.
*
Ahmet Altan ‘‘Ayrıca o yazı dizisindeki tanımlar tamamen benim tanımlarım. Bunlar tartışılabilir’’ diyor.
Neden tartışılsın? Roman sanatının ne olduğunu bilen, yazınsal söylemden haberli bir deneme yazarı; Milan Kundera, Umberto Eco, Octavio Paz gibi yazar ve şairlerin kuramsal kitaplarıyla kendini denemiş bir romancı; Luk cs, Bakhtine, Kagan, Lotman, Jakobson, Goldman ve Bourdieu gibi kuramcıların yazılarıyla beslenmiş bir eleştirmen, Ahmet Altan'ın ‘‘ortaokul tahrir ödevi’’ kılıklı karalamalarını neden önemsesin?
*
Bir roman hakkında ‘‘Bu romanı bu yazardan başkası da yazabilir miydi?’’ diye soracakmışsınız, cevabınız ‘‘Hayır’’ ise elinizde tuttuğunuz büyük romanmış... Peki, üzerinize alınmayın, ama ‘‘siz’’ denen kimdir?
Yazın kuramıyla hiçbir ilişkisi olmayan bu ilkel düşünceyi ciddiye almayan meslektaşlarına kızıyor Ahmet Altan. Evet, ‘‘Ecinniler’’i Dostoyevsky'den başkası yazamazdı, ama bir ‘‘pembe’’ romancının romanlarını da bir başkası yazamaz. ‘‘Ecinniler’’ büyük roman olduğuna göre Ahmet Altan da sabun köpüğü romanların ‘‘büyük’’ yazıcısı mıdır?
Bu sorunun yanıtını merak edenler, Hürriyet Gösteri dergisinin Ekim 2002 sayısını okusunlar.