BUNDAN 13 yıl önce Varlık Dergisi’nde (Mayıs 1994) "Pathemata mathemata! Evet, acı deneyimler öğreticidir!" adlı bir inceleme yayınlamıştım.
Bu yazıyı "Yazmasam Olmazdı" (Doğan Kitapçılık) kitabımda okuyabilirsiniz. Bu incelemede "imam-öğretmen", "imam-kaymakam", "imam-vali" deyimlerini ilk kez kullanmıştım. Bu deyim artık politika diline, basın diline iyice yerleşti ve anonim bir kavram haline geldi.
Konu o tarihte de gene Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve imam hatip okulları idi.
İLİMDE EŞİTLİK
Mustafa Kemal, 16 Temmuz 1921’de Ankara Maarif Kongresi açılış konuşmasında, gerilememizin en önemli nedeninin şimdiye kadar izlenen eğitim ve öğretim sistemleri olduğunu vurgulamıştı. Daha sonra 1 Mart 1923’te TBMM açılış konuşmasında şöyle demişti: "... Efendiler! Memleket evladının ortak ve eşit olarak almaya zorunlu oldukları ilimler ve fenler vardır. Yüksek meslek ve ihtisas sahiplerinin ayrılabileceği öğretim derecelerine kadar, eğitim ve öğretimde birlik, sosyal toplumumuzun ilerlemesi ve yükselmesi görüş açısından çok önemlidir. Bu sebeple Din İşleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda fikir ve çalışma birliğine gitmesi istenmeye değerdir?"
(Bu düşünce 2.3.1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 4.maddesinde ifadesini buldu:)
"Milli Eğitim Bakanlığı, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir İlahiyat Fakültesi kuracak ve (ayrıca) imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılacaktır."
DP İLE DEĞİŞTİ
Yasaya göre imam hatip okullarının bir tek amacı vardır, imam ve hatip yetiştirmek. Başka bir amacı yoktur. Oysa 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, 1951-1952 ders yılında 7 yıl süreli imam hatip okullarını yürürlüğe soktu. 1963-1964 ders yılında parasız yatılı öğrenciler alındı. 22 Mayıs 1972 yılında yayınlanan bir yönetmelikle ortaokuldan sonra 4 yıl eğitim veren meslek okuluna dönüştürüldü. 1973 yılında imam hatip lisesi adını aldı. Buraya kadar yasaya aykırı bir durum söz konusu değil.
Yasa dışına şu girişimlerle çıkıldı: 1973’te İHL mezunlarına lise fark dersi sınavına girmeden üniversitelerin edebiyat bölümlerine girebilme hakkı tanındı. 1976’da kızını İHL’ye kaydetmek isteyen bir velinin Danıştay’da açtığı davayı kazanması sonucu, sadece erkek öğrencilerin alındığı İHL’ye kız öğrenci alınmaya başlandı. Milli Selamet Partisi’nin ortak olduğu hükümetler döneminde (1975-1978) 230 yeni İHL açıldı. 12 Eylül 1980 askeri yönetimi tarafından Temel Eğitim Kanunu’nun 32. maddesinde yapılan bir değişiklikle İHL mezunlarının üniversitelerin tüm bölümlerine gidebilmesine olanak tanındı. 28 Şubat’tan sonra bu hak sıkı bir denetim altına alındı.
AMAÇ DİNİ ÖĞRENİM
AKP iktidarı, yasanın ruh ve amacına aykırı şekilde İHL mezunlarına koşulsuz olarak üniversite kapılarını açma hesapları yapıyor. Daha sonra belki bütün klasik liseleri İHL haline getirerek tersine bir öğrenim birliği darbesi yapacak ve laik öğrenimin yerini dini öğrenim alacak. Bütün üniversite mezunları "imam" olacağı için artık İHL’ye ihtiyaç kalmayacak(!). (Salı günü devam edeceğim.)