AHMET Z. Özdemir’in gönderdiği 11 Şubat 2008 tarihli mektubu birlikte okuyalım:
"Kuran’daki Nur Suresi’nin 31. ayetinde geçen örtünme konusunda gerçekleri yazıyorsunuz. Yazıyorsunuz da gerek din adamlarından gerek aydın dediğimiz çevrelerden hiç ses çıkmıyor. ’Yahu bu adam ne diyor, bunun aslı esası nedir?’ diye merak edenler de yok. Hiç duymamış gibi davranıyorlar.
Bin yıllık bir yalan bir ölü toprağı gibi üzerlerini örtmüş. Korkularından olacak, kılları bile kıpırdamıyor. Beni en çok üzen ise ulemanın safran yutmuş gibi sus pus olmalarıdır. Diyanet İşleri Başkanı bile ’Sözlüklere bakarak bu iş olmaz, bunca yıldır süren gelenek böyledir’ anlamında bilimsel (!) açıklamalar yapıyor. Ortaya çıkıp gerçekleri söylemiyor. Böylece bunca yıldır söylenen yalanlara ortak oluyor. İşte balık böyle böyle baştan kokar. Sözlüklere bakmayalım da hangi ulemanın sözüne bakalım?
Ali Bardakoğlu daha önce de ’Başörtüsü İslam’ın önşartı değildir’ (Milliyet, 01.03.06) demişti. Sözü uzatmıyorum. Size bu konuyla ilgili, çeşitli dergilerde yayınlanan yazılarımı gönderiyorum."
* * *
Konuyla ilgilenen ya da ilgilendiklerini yazılarında görebildiğim meslektaşların hakkını yemeyelim: İlhan Selçuk (Cumhuriyet, 09.02.08), Melih Aşık (10.02.08), Mehmet Y. Yılmaz (Hürriyet, 11.02.08), Necati Doğru (Vatan, 15.02.08) gereken ilgiyi gösterdiler. Ve Vatan Gazetesi yazarı Ruhat Mengi işin hiç peşini bırakmadı. Hepsine teşekkür ederim!
Yalan ve dolan, istismar ve sömürü politikası hiç bu kadar kemiğe dayanmamıştı, rejimi bu denli açık eylem ve mesajlarla, "teori ve pratik olarak" hedef almamış idi. Bu nedenle artık, konuşulmayan konuşulacak, tartışılmayan tartışılacak!
Ahmet Z. Özdemir’in gönderdiği yazıları dikkatle okudum: "Ardıç Kuşu" dergisinin Haziran 1999 (sayı: 3), Kasım 1999 (sayı: 8) ve Kasım 2007 (sayı: 104) sayıları ile "Çağdaş Türk Dili Dergisi"nin Ekim 2002 (sayı: 176) sayısında yayınlanan yazısını...
Ahmet Z. Özdemir’in, Muhammed Bin Hamza’nın 14. yüzyılda yaptığı çeviriden, benden çok önce 1999 yılında söz etmesi (Ardıç Kuşu, Sayı: 8) beni hem şaşırttı, hem de çok sevindirdi.
Ahmet Z. Özdemir yeni bir tartışma yaratması gereken bir noktayı işaret ediyor: Nisa suresinin kırk yedinci ayetinde geçen ’edbar’ sözcüğünü ’geri, arka, ense’ diye çevirerek Kitap’ta olmayan anlamları yükleyen pek çok. ’Edbar’, ’Dübür’ün çoğulu değil mi?"
* * *
Şimdi "dübür-edbar" işine girişecek değilim. O da karışık. Yalnız bir şey söyleyeceğim: Tartışılmak üzere özgürlükler masaya sürüldüğü zaman "kutsal" da tartışılır! Cumhuriyet ve ilkeleri, laiklik, demokrasi, anayasa, yasalar, "devletin bölünmez bütünlüğü", ulus devlet, kimlikler tartışılacak ama türbanlının inancı tartışılmayacak! Yok bre! İnançlar da, Kuran çeviri ve yorumları da tartışılır! "Bu işler Hürriyet Gazetesi’nin Marksist, ateist, jakoben yazarına kalmadı" diyenler ve diyecek olanlar çok haklı. Bana kalmamalı. Kalmamalı da, "Kuran ister doğru, ister yanlış tercüme edilsin, önemli değil. Bu insanlar inanıyor!" diyen Birikimli aydınlara mı kalmalı? Onlara ben bağlı eşeğimi bile emanet etmem!
Bir de şu var: İslami kesimin dut yemiş bülbül gibi susan şair ve yazarları ne diyor bu işe?