HER gün birbirinden harika yazılar yazan Yılmaz Özdil, 25 Ekim 2011 günü şöyle diyordu: “Türkiye’de üç işi canı çeken yapabilir: Müteahhitlik, siyasetçilik ve gazetecilik. // ‘Gazeteci olunmaz doğulur’ palavrası da buradan çıkmıştır zaten... Hiçbir bilimsel kritere dayanmadığı için, ana rahmi’ne dayandırılır.”
Hey gidi ana rahmi hey! Ben de fantirifitton liberal demokratlara “Ana rahmine haklı düşenler!” demiyor muyum? GELMEZ, GELEMEZ 25 Ekim 2011 tarihli Hürriyet gazetesinin 14. sayfasında “Arap Baharı Yeşillendi” manşetini görünce kıs kıs gülmeye başladım. Ama, yayınlanan fotoğrafın altındaki “Libya’dan sonra Tunus’ta da ‘İslamcılar’ iktidarda” açıklamasını okuyunca yüreğim cız etti. Hani Mısır, Libya ve Tunus’a beklenmedik baharı getirenler Türkiye’yi örnek alacaklardı? Kahire’de yalancı baharın çiçekleri açmaya başladığı zaman, “Arap ülkelerine laiklik, demokrasi falan gelmez, gelemez!” diye yazmamış mıydım ben? Ciddi bir emek ve araştırmanın dayandığı yazılar yayınladım 23 Ocak 2011 tarihinden bu yana ve Türkiye Araplara model olamaz, ilk seçimde İslamcılar iktidara gelir, İslamcıların da demokrasiyle hiçbir ilişkisi yoktur demişim. Bu konuda yazdığım yazıların yayın tarihlerini yazıyorum. Lütfen bir kez daha okuyun hayallerle gerçeklerin, palavralarla doğruların farkını görün: 23 Ocak 2011; 5, 8, 9, 11, 12 ve 16 Şubat 2011; 13 Nisan 2011; 17 Ağustos 2011; 21 Eylül 2011. Bu konuda tamı tamına 10 yazı yayınlamışım ve özet olarak şöyle demişim: “Özdemir İnce, 9 Şubat yazısında ne yazmış?: ‘İslam, Türkler için, içine Şamanizm ve hurafe karışmış bir dindir, sadece bir dindir. İslam, Araplar için, önce bir uygarlık ve kültürdür, konuşulan ve yazılan bir dildir, tarihtir, gündelik hayattır yani her şeydir. Bu İslam’ın içinde İslam öncesine ait yerel inançlar ve hurafeler de kaynamaktadır. Bu nedenle, bizimkiler, eşitlikten, özgürlükten söz eden (üniversite öğretim üyesi) bir Arap feminist kadının laiklikten hiç söz etmemesine hep şaşırırlar’.” (11.02.11) SIRASI GELİNCE SURİYE Arapların tarih-coğrafya-yurtbilgisini, romanını, şiirini, resim sanatını ve gündelik yaşam geleneklerini bilmeyeceksin ve Arap Baharı üzerine işkembe-i kübradan yazılar yazacaksın. Ve bir gün Libya’dan, Tunus’tan gelen haberler yüzüne şamar gibi inecek ve ortalıkta Arap dünyası uzmanı diye gerine gerine gezeceksin! “Libya’da Kaddafi sonrası yeni yönetimin çokeşlilik de dahil şeriat kanunlarını uygulamasını açıklamasının ardından, Arap Baharı’nın başladığı Tunus’ta da İslamcılar ilk seçimlerde oyların en az 3’te birini alarak birinci oldu” (Hürriyet, 25.11.2011). Tunus’ta 23 Ekim’de yapılan Ulusal Kurucu Meclis seçiminde yüzde 41.47 oy alan En Nahda’nın lideri Gannuşi “Tunus ve Türkiye birbirine çok benzeyen iki ülke ama her iki ülkenin kendi iç dinamikleri farklı. AK Parti’yi örnek alıyoruz, fakat bizim düşünsel önderimiz diyemem. Onlar laik olduklarını söylüyorlar, biz laik değiliz!” diyor(du). AKP’nin laik olduğu yanılsamasını bir yana bırakalım, gerçek artık anlaşılmıyor mu? Mısır’da da aynı şey olacak. Sırası gelince Suriye’de de... Irak’ta olan oldu zaten. Bir İslam ülkesinde laiklik olmazsa demokrasi de hayalden ibaret kalmaya mahkûmdur! DAHA NE DESİN? Avrupa Birliği ve Fransa sanki çok umurlarındaymış gibi Libya’yı uyarmış, Libya da “Ilımlıyız!” diyesiymiş. Yeni yönetimin çokeşliliğe izin verilmesi ve faizin yasaklanması gibi birçok konuda şariat hükümlerinin uygulanacağını açıklamasının ardından AB’nin dış politika şefi Catherine Ashton, “Libya’nın yeni liderlerinin insan haklarına ve demokratik ilkelere saygılı olmasını bekliyoruz” demiş. Libya Ulusal Geçiş Konseyi lideri Mustafa Abdülcelil de “Çokeşlilik konususunda sadece mevcut yasalarla şeriatın çeliştiğini örnek verdim. Faiz ise Kuran’a göre haramdır, bunun tartışması olmaz!” diye cevap vermiş. Daha ne desin? (Haftaya: “Arap Devletlerinde Din ve Anayasa” konusunda yazacağım.)