PROF. Dr. Nur Vergin, "Din, Toplum ve Siyasal Sistem"de yer alan "Din ve Muhalif Olmak: Bir Halk Dini Olarak Alevilik" (Bağlam Yayınları, s.66) adlı makalesinde, Osmanlı dönemi toplumsal yapılanmasını merkez ve çevre olmak üzere iki düzlemde konumlandırır ve bu ikilinin özelliklerini 6 kalemde belirler:
MERKEZ: 1. Kentliler ve yerleşik halk, 2. Askeri sınıf, 3. Etnik heterojenlik, 4. Ortodoks İslam (Sünni), 5.Arap-Fars kültürü, 6. "Osmanlıca".
ÇEVRE: 1. Göçebeler, 2. Halk tabakaları (reaya), 3. Etnik homojenlik (Türkmen), 4. Heterodoks İslam (Alevilik), 5. Türkmen kültürü özgüllüğü, 6. Türkçe.
* * *
Bu nitelemelerden hareketle merkez ve çevrenin portresini çizebiliriz:
1. Kentliler ve yerleşik halk / Göçebeler, 2. Askeri sınıf / Halk tabakaları (reaya), 3. Etnik heterojenlik (çoğul etnisite) / Etnik homojenlik (Türkmen), 4. Ortodoks İslam (Sünni) / Heterodoks İslam (Alevilik), 5. Arap-Fars kültürü / Türkmen kültürü / 6. Osmanlıca / Türkçe.
Yani: Kentli ve yerleşik olan halk çoğul etnisiteden (Türk, Rum, Ermeni, Arap ve diğerleri) oluşuyor.
Arap-Fars kültürünün yörüngesine girmiş olan yerleşik kentli halk Osmanlıca konuşuyor.
Çevreyi ise Türkmen ağırlıklı, Türkmen kültürünü koruyan, has Türkçe konuşan göçebe ve Alevi halk oluşturuyor.
* * *
Bu nitelendirme, şimdiye kadar pek dile getirilmeyen bir gerçeği de yansıtıyor: Anadolu’nun yerleşik, kentli, sivil meslek sahibi Hıristiyan halkı Müslüman olurken Sünniliği seçmiştir. Bunun böyle olması, yerleşik Hıristiyan halkın yerleşik Türklerin mezhebi olan Sünniliği tercih etmeleri çok doğal. Çünkü göçebe ve Alevi Türkmenler, üretim ve tüketim tarzlarıyla, yerleşik Müslüman ve Hıristiyan halk için ortak tehlikeyi temsil etmekteydi.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde görülen, göçebe ve Alevi Türkmenlerin merkeze karşı giriştikleri ayaklanmaların tek nedeni bu ikilik olmasa da ayaklanan taraf, karşısında her zaman yerleşik kentlileri (Müslüman ve Hıristiyan) buluyordu. Bu merkez-çevre çatışması yüzyıllarca sürdü ve bu süreç içinde merkezdeki Hıristiyanların büyük bir bölümü Sünni İslam’a döndü.
* * *
Yapı budur: Şu anda sahip olduğumuz Türk dilini ve Türk kültürünü merkezden çok çevreyi oluşturan kitlelere borçluyuz.
Osmanlı döneminde halife ve şeyhülislamın temsil ettiği Sünni İslam, toplumun inanç bağlamında egemen unsurdu. Çevrenin inancı olan Heterodoks İslam (Alevilik), Osmanlı döneminde devlet için tehlikeli ve güvenilmez öğe muamelesi görmüş ve Alevi halk her fırsatta şiddetle cezalandırılmıştır.
Cumhuriyet, "tehlike ve güvenilmezlik" kaygılarını iki taraf için de gidermiş olmasına karşın, onun kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı merkezi ve Sünniliği temsil etmeyi sürdürmüştür.
Evrensel demokrasinin şiarları adalet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ise, bu şiarların artık Alevi inancına sahip halkımızın kimliğini de kapsaması gerekmektedir. Resmen!