Paylaş
Spor kulübü yöneticisi ile siyasetçinin derdi aynı: Tribünlerden gelen alkışı duymak.
Geçen hafta Başkent'te katıldığım bir resepsiyonda, siyasetçi-spor kulubü yöneticisi diyaloğuna tanık oldum.
Beşiktaş yöneticisi Uğur Ekşioğlu, Beşiktaş fanatiği TBMM Plan Bütçe Komisyonu Başkanı ANAP'lı Biltekin Özdemir ile Galatasaraylı Başbakan Mesut Yılmaz sohbet halindeydi. Ben de koyu Fenerbahçe taraftarı olduğuma göre, ezeli rakip üç büyükler Başkent'te temsil ediliyordu.
Spor zirvesindeki konu ciddiydi. Ekşioğlu, bir takımda, yabancı futbolcu sayısının dörtle sınırlanmasından yakınıyor, sınırın kalkmasını istiyordu. Özdemir de, Ekşioğlu'na, ‘‘Evet, dört yabancı sınırı kalkarsa, rekabet artar, transferler için harcanan milyonlarca dolardan tasarruf edilir’’ diye destek veriyordu. Mesut Yılmaz da yabancı sayısında artışa olumlu yaklaşıyordu.
Sohbeti Beşiktaş'ın yaklaşan kongresine getirdim. Ekşioğlu ve Özdemir'e, TBMM Başkanı, koyu Beşiktaşlı Hikmet Çetin'in başkan adaylığı hakkındaki kulisleri, dedikoduları hatırlattım. Özdemir, ‘‘Zaten Çetin başkan ben başkanvekili’’ diyerek Meclis ayağını betimledi. Başkan Süleyman Seba'nın daha uzun yıllar hizmet vereceği kanısında olduklarını vurguladı. Uğur Ekşioğlu da ‘‘Meclis'tekiler kulübe, kulüptekiler Meclis'e’’ diye espri yaptı. Yılmaz'da bu yaklaşımı gülerek onayladı...
Mesut Yılmaz, Biltekin Özdemir'e, ‘‘Biltekin Bey beni hiçbir konuda yalnız bırakmaz. Ama ne yazık ki Beşiktaşlı’’ diye takılınca, yoğun bir Kara Kartal propagandasına maruz kaldı.
Özdemir, Başbakan'ı ‘‘Hatırlar mısınız efendim Beşiktaş-Bayern maçında, size Beşiktaş'a transfer olursanız enflasyon bile düşer diye tezahürat yaptılar’’ diyerek yanıtladı.
Özdemir, ABD'deki bir anısını da aktardı. Maliye Müsteşarı'yken, gümrüklerle ilgili uluslararası bir toplantıya katılıyor. Hafta sonunda da düzenlenen piknikte futbol maçı da yapılıyor. Özdemir topa öyle enfes bir vole patlatıyor ki sadece takdir değil transfer teklifi bile alıyor.
Arada sırada tebdili mekanda fayda var. Sporcular Meclis’e, politikacılar sahaya...
Kıraç'ın yerine Atay
İNAN Kıraç'ın 1998 Mart ayı sonunda emekli olacağının kesinleşmesinin ardındar Koç Holding Yürütme Kurulu Başkanlığı koltuğuna kimin oturacağı merak ediliyor.Öncelikle Suna Kıraç'ın Yürütme Kurulu Başkanı olacağı konuşuldu. Gerek Suna Kıraç, gerekse Rahmi Koç, gazetelere yansıyan açıklamalarında, ‘‘Profesyonellerin yönetimde öne çıkmasından yanayız’’ dediler.
Peki profesyoneller arasından bu koltuğa en yakın kişi kim?
Hem Koç Holding'in mevcut yönetim şemasına baktık, hem de üst düzey yöneticilere sorduk.
Koç Holding'te İnan Kıraç, Yürütme Kurulu Başkanlığı'nın yanısıra, bu yıl Batı'daki büyük şirketlerin kullandığı Chief of Executive Officer (CEO) titrini de bu yıl kullanmaya başlamıştı.
Yürütme Kurulu'nda İnan Kıraç'ın yardımcılığını halen otomotiv grubu kökenli Temel Atay yürütüyor.
Holding'deki profesyoneller, ‘‘Temel Bey, İnan Kıraç'ın yardımcısı olduğuna göre, yerine onun gelmesi söz konusu’’ diyorlar. Ancak, yine de şimdilik kimse pek kesin konuşmuyor. Koç Grubu'ndaki bazı yöneticiler, ‘‘Suna Hanım'ın gelme ihtimali var mı?’’ sorusunu şöyle yanıtlıyor: ‘‘Bir kere patron emekli olmaz. Ama fiili yönetime fazla girmez o kadar. Ama, Yürütme Kurulu Başkanlığı'na aile içinden birisinin gelmesi söz konusu olacaksa, sanırız en yakın görünen aday Suna Hanım'dır.’’
Esas mektup Yılmaz'a
MAHFİ Eğilmez üçüncü istifasından sonra kamuya veda etti biliyorsunuz. Hazine Müsteşarı koltuğuna otururken açık konuşmuş, verdiği sözleri yerine getirememe halinde ise ayrılacağını söylemişti. Hükümet'i enflasyonla mücadelede samimi bulmayınca da gemiyi terketti özetle...
Bağlı bulunduğu Bakan Güneş Taner'e de mektup gönderdi. Taner bu mektubu 10 bin dolar verene açıklayacağını söyledi. Taner'e giden mektup aslında veda mektubuymuş.
Öğrendiğime göre esas mektup Başbakan Mesut Yılmaz'a gönderilmiş. Eğilmez ikinci istifasıyla birlikte Yılmaz'a gönderdiği mektupta, malum ‘‘dondurma’’ tartışmasına ağırlık vermiş, enflasyonla böyle savaşılamayacağını anlatmaya çalışmış.
Bu ikinci istifasına eklediği mektuptan birkaç gün sonra da hem Başbakan hem Bakan Taner Türkiye'de yokken resmen istifasını açıklamıştı hatırlarsınız.
Şimdi Eğilmez ne yapacak acaba? Gama Grubu'nda koordinatörlük yaparken Mesut Yılmaz'ın istemiyle görev emri sayıp Hazine'nin başına geçen Eğilmez tekrar özel sektöre dönecek doğal olarak.
Ancak, Gama'daki koltuğuna kısa bir süre önce eski bürokratlardan Ahmet Özerdim oturdu.
Kulislerde konuşulanlara göre, Mahfi Bey, başka gruplardan transfer teklifleri almış. Eğilmez'in önündeki alternatifler arasında gazeteci-yazarlık da varmış...
AB için son 5 dakika
‘REKLAMIN İstikbali Var’ konulu İstanbul'daki konferansını reklam filmleriyle süsleyen Fransız reklamcı Jacgues Seguela'nın dillere destan yaratıcılığını sınamak isteyen Hürriyet İstihbarat Servisi'nden arkadaşım Meltem Özdemir, Seguela'ya şu soruyu yöneltiyor:
Lüksemburg'daki AB Zirvesi'nde, AB'li liderlere, Türkiye'nin AB'ye üyelik perspektifine ilişkin kararı almak üzere bir odaya kapanmadan 5 dakika önce, Türkiye hakkında tanıtım filmi gösterme şansı olsaydı. Bunu da sizin hazırlamanız istenseydi, hangi unsurları kullanırdınız?
Seguela 5 saniye bile düşünmeden, ‘‘ Şimdi ben 30 saniye içinde filmin senaryosunu yazarsam ‘Demek ki bu iş 30 saniyede oluyormuş' deyip bize çok para vermek istemeyebilirler. Ama ben yine de sorunuza cevap vereyim’’ diyerek son 5 dakika taktiğini şöyle veriyor:
‘‘Sizin gibi genç ve modern bir Türk gazeteci hanımı böyle modern bir kongre merkezinde bir basın toplantısını, dizinde lap-top'uyla izlerken görüntüler, altına Brüksel yazar soru işareti koyardım. İstanbul'un kafelerinde insanları görüntüleyip, altına Paris yazıp soru işareti koyardım. Sonra da İstanbul Borsası'ndaki hareketli seansı izletip altına Londra yazıp yine soru işareti eklerdim.
Sonra Türkiye'nin dışardaki imajının tamamen dışında olan ve ülkenin Avrupalılığını vurgulayan bir düzine kadar görüntüyü sıralardım. 'Burası ne Brüksel, ne Paris, ne de Londra, burası Türkiye' sloganını yazıp, AB'li liderlere şöyle seslenirdim: Eğer farkı anlayamadıysanız bu Avrupalı olduğumuzdandır...’’
Hep akraba
hep akraba
GÖĞÜSLERİNİ gere gere, torpil istemlerinden gına geldiğini söyleyen, buna bir hal çaresi arayan, fırsat eşitliğinden, sosyal adaletten dem vuran siyasilerin haline bir bakın... Vatandaşa değil kendilerine hizmeti kutsal sayıyorlar...
Eşlerini, kızlarını, oğullarını, gelinlerini Meclis'te işe aldırdıklarını, bacanaklarını KİT'lere atadıklarını görünce, artık saflığın alemi yok diyorum kendi kendime. Hürriyet'ten Şaban Sevinç'in Meclis'in nasıl milletvekillerinin çiftliği haline dönüştüğünü gösteren haberi karşısında insanın isyan edesi geliyor. Hiç birinin birbirinden farkı yok maalesef.
Birçok devlet kurumunda olduğu gibi Emlakbank'ta da bu durum hep yaşandı. Örneğin, Başbakanlığı döneminde Tansu Çiller, arkadaşının kızını dil öğrensin(!) diye (dikkatinizi çekerim bankacılık yapsın diye değil) Banka'nın bir dış temsilciliğine göndermişti.
Emlakbank'tan şimdi DTP'li Bakan Refaiddin Şahin sorumlu. Refaiddin Bey, bu tip atamalara karşı tavır alan, siyasi nüfuzu kınayan, yolsuzlukların üstüne giden bir imaj verdi. Hakkını yemeyelim, yolsuzlukların üstüne gidiyor, bu arada Banka'nın bir an önce özelleştirilmesi için de çalışıyor. Ama akraba ve tanıdık atamalarını yapmayı da ihmal etmiyor.
Bakan Şahin'in, Osman Şahin isimli yeğeni, kısa süre önce Emlakbank'ın Almanya Berlin Temsilciliği'nde işe başladı. (Allah'tan dil biliyormuş.) Yine Bakan Şahin'in bir ahbabanın oğlu Hasan Acar da Banka'nın Fransa'daki iştiraki Bank Boshorus'ta görev aldı. Bu atamalar doğal olarak Banka içinde rahatsızlık yaratıyor.
Bu arada Emlakbank Genel Müdürü Fatih Eker'in Genel Müdür koltuğuna oturduktan bir gün sonra ablasını Banka'nın Sosyal İşler Müdürlüğü'ne terfi ettirmesi, yine erkek kardeşi Yavuz Eker'in Ankara Bölge Müdürlüğü'nde istihbarat birimindeki şeflik görevinden Ankara Emlakbank Menkul Kıyletler Müdürlüğü'ne ataması da Banka personelini rahatsız ediyor. Gerçi Yavuz Eker aynı maaş ve şef muavini kadrosuyla bu birime geçmiş ama... 13 yıldır bu banka'da çalışan Yavuz Eker, Menkul'e, niçin ağabeyinin Genel Müdür olmasından sonra geçiyor. Bu da anlaşılır gibi değil!
Paylaş