Paylaş
Gezdiğimiz çadırkentlerde bazı vatandaşların şikáyeti üzerine bir noktayı dikkatinize sunmak istiyorum.
Araştırdım, dedikleri doğru.
Hani hükümet 1 Ekim'den başlamak üzere 100 milyon lira kira yardımı (bir yıl sürecek), 600 milyon lira bina onarım yardımı yapacaktı.
Afet Kanunu'na göre bu tamam. Uygulanacak.
Ama bundan yararlanmak için depremzedelerin çadırda veya sosyal tesislerde, geçici prefabrik konutlarda olmaması gerekiyormuş.
Bayındırlık ve İskán Bakanlığı Kriz Merkezi'nin deprem bölgesindeki valiliklere gönderdiği yazı 18 Eylül 1999 tarihini taşıyor. Müsteşar Ali Helvacı'nın imzasını taşıyan yazıda aynen şöyle deniliyor:
‘‘Kamu kurum ve kuruluşlarının sosyal tesisleri ile çadırkent ve geçici prefabrik konutlarda geçici iskána tabi tutulan vatandaşlarımıza kira ile bina onarım yardımı yapılması mümkün görülmemektedir.
Bu itibarla kesin hasar tespit raporları esas alınarak valiliğinizce geçici iskánda oturmak isteyenler veya istemeyenlerin tercihleri tutanakla tespit edilecektir.
Tercih sonucuna göre kira yardımı almak isteyenlerin geçici barınma yerlerinden 1 Ekim 1999 tarihi itibariyle ayrılmaları gerekmektedir.’’
Bu olacak iş mi?
Uygun fiyata kısa sürede kiralık ev bulmak kolay mı?
Bu insanlar sokaklarda yatarak mı kiralık ev arasınlar? Veya evlerini onartsınlar...
O bölgede sığınabilecekleri yakınları olmayan, kira yardımından veya onarım yardımından yararlanmak isteyen depremzedeler ne yapacaklar?.. Sokakta mı kalacaklar?
Peki, depremzedeler çadır veya geçici konutlarda barınırken kiralık ev arayabilseler, kiraya geçtiklerinde maddi yardım başlasa kıyamet mi kopar?
Niçin işler hep yokuşa sürülüyor?
Bahadırlı
AKUT gibi
DEPREM bölgelerinde birçok çadırkenti dolaştım.
Son olarak da İzmit'teki Doğukışla ile gazetemize çok yakın olan Ataköy çadırkentlerine gittim. Diğerleriyle kıyaslayınca hem olanaklar hem yönetim anlamında Ataköy'deki çadırkentte yaşayanlar çok şanslı...
Daha önce Osmanlı Köyü burada kurulmuştu. Altyapı olduğu gibi çadırkente miras kalmış. Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Ahmet Bahadırlı (ANAP) ve ekibinin üstün performansıyla yokun yok olduğu bir çadırkent kurulmuş.
Hayırsever vatandaşların ve firmaların katkılarıyla hijyen ortamdan restorana, revire, otobüs seferlerine, çamaşırhanelere, oyun alanlarına, tiyatro salonuna kadar her şey dört dörtlük. Çadırkent sakinleri de hizmet işlerinde çalışıyorlar. 915 kişi bu çadırkentte yaşıyor. İstanbul Valiliği ve Bakırköy Belediyesi'nin ortaklaşa kurduğu çadırkentteki çadırlar İngiliz hükümetince gönderilmiş. Burada, Avcılar'da evleri yıkılmış veya ağır hasar görmüş vatandaşların yanı sıra, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Güngören gibi semtlerden gelenler de var, Gölcük'ten gelen depremzedeler de. Ayrıca özürlü vatandaşlara öncelik verilmesi çok hoşuma gitti.
Ataköy'deki çadırkente gittiğimde Bahadırlı oradaydı. Sohbet ettik. Sorum üzerine daha önce İstanbul Teknik Üniversitesi ile bir protokol imzaladıklarını öğrendim. Yani kendi bölgesindeki tüm binalar ve zeminleri tetkik edilecek. Ada ve pafta ölçeğinde etüt yapılacak. Sonra da bina sahiplerine zeminin ve binanın durumu rapor edilecek. Ona göre de herkes önlemini alacak. Sorumluluk biz vatandaşlara geçecek. Bu işi ücretsiz yapacaklar sanırım. 35 bin binanın etüdü gerekiyor. 8 aylık hızlı bir çalışmayla projeyi tamamlayacaklarını söylüyor Başkan.
Bizce diğer belediyeler de bunu yapmalı.
Başkan Ahmet Bahadırlı'nın 17 Ağustos depremi gecesi ne yaptığını merak ettim. Florya'da kayınvalidesinin evindeymiş. Depremden 15-20 dakika sonra Avcılar'a gitmiş. Bizzat kurtarma çalışmalarına katılmış. Enkaz altından sağ kurtardığı genç mühendis Uğur, şimdi Ataköy çadırkentinde ona yardım ediyor. Bu depremde Bahadırlı 8 kişiyi kurtarmış.
Çadırkentlerin yönetimini Kızılay'a verme kararı aldı hükümet. Oysa böylesi iyi organize olmuş çadırkentlerin yönetimleri keşke değişmese.
Madem beğenmiyorsunuz
IMF heyetinde işi ne?
BÜROKRATLARIN maalesef değişmez kaderidir. Her yeni iktidar tedirginlik yaratır. Bürokrat bavulu elinde hazır bekler. Çünkü her siyasi parti, kendine yakın gördüğü kadroları bürokrasinin önemli noktalarına getirmekte kararlıdır. Yıllardır iktidarda olmasına rağmen ANAP ve DSP bile yeni koalisyon vesilesiyle yeni tayinler yaptı. MHP de payına düşen kuruluşlarda üst düzey olmasa da daha alt kadrolarda, taşra teşkilatlarında değişikliğe yöneldi. MHP Lideri ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'ye bağlı olan Devlet Planlama Teşkilatı'ndaki kıyımı birkaç kez bu sütuna aktardık. Yetişmesi çok güç olan kıymetli uzmanlara, üst düzey bürokratlara görevlerinden el çektirilmesi şüphesiz ülke için büyük kayıp.
DPT'de yıllarını bu birime vermiş, uzmanlıkları kanıtlanmış Müsteşar Yardımcıları Faik Öztrak ve Yavuz Arınsoy görevlerinden alındı.
Ve şimdi DPT'den bir yıldız daha kayıyor. Yine yıllardır DPT'de çalışan ve son olarak İktisadi Planlama Genel Müdürü olan Zafer Yükseler de görevinden alınıyor. Duyduğuma göre kararnamesi hazırlanmış, Köşk'e gönderilmiş. Yükseler, makro ekonomi dalında çok önemli bir uzman. DPT için büyük kayıp gerçekten.
İşin ilginci Zafer Yükseler, Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantıları için mecburen ABD'ye gidiyor. Çünkü DPT'nin IMF toplantıları için seçtiği temsilcisi oydu. Bürokratlarımıza böyle sıkıntılar, moral bozukluğu da yaşatıyoruz. Herhalde ABD dönüşünden sonra kararnamesi yürürlüğe girecek, ona güle güle denilecek!
Zafer Yükseler'in Merkez Bankası'nda değerlendirileceğini duydum. Daha doğrusu Merkez Bankası sahip çıkacak sanırım. Merkez Bankası Araştırma Genel Müdürlüğü'ne atanacağı söyleniyor.
ABD tahvili
yanlışından
dönüldü
BAŞBAKAN Bülent Ecevit'i, ANAP Lideri Mesut Yılmaz ikna etmişti. ABD Hazinesi'nin kefaleti ile borçlanma konusunda. Yılmaz'a bu öneriyi getiren ise ANAP İstanbul Milletvekili Nesrin Nas'tı. Nesrin Hanım, ANAP'ın finans uzmanlarından. Nas, ABD Hazinesi'nin garantisiyle yapılacak dış borçlanmanın uluslararası piyasalar açısından Türkiye'ye yeşil ışık anlamına geleceğini savunuyor. Bu yöntemle 3-5 milyar dolarlık bir tahvil ihracının olanaklı olduğunu söylüyor. Nesrin Nas'ın iyi niyetinden şüphem yok. Ne var ki bu öneriye başka sıcak bakan çıkmadı.
Neyse ki Başbakan Bülent Ecevit, ABD'ye böyle bir teklifle gitmeyeceğini açıkladı. Duyduğuma göre ABD Büyükelçisi de Ecevit’e bu tekllifi götürmemesini önermiş.182 ülke ABD'nin peşinde. ABD bu modele olumlu baksa bile işin altından kalkamaz... Merkez Bankası eski Başkan Yardımcılarından, bizim ekonomist yazarlarımızdan Ercan Kumcu'ya da konuyu sordum.
Kumcu, önce bir çelişkiye dikkati çekiyor. ‘‘Sanki borçlanamayan bir ülke gibi kıyak istemiş olacaktık. Oysa biz borçlanamayan bir ülke değiliz. 8 ayda 3 milyar dolar borç aldık. Türkiye 3-6 milyar dolarlık bir yükün altından kalkamayacak ülke değildir.‘
Böyle bir tahvil garantisi aldığımız zaman -ki zaten ABD olumlu yaklaşmazdı- öteki tahvillerimizin (30 milyar dolara yakın tahvilimiz var) uluslararası piyasadaki bugünkü fiyatlamasının aleyhimize döneceğini vurguluyor. İktisadi taraf bir kenara Rum lobisi, Ermeni lobisi, Yahudi lobisi boş durmayacaktı. Türkiye'ye böyle kıyak yaptınız, Kıbrıs'ta ne yapıyorsunuz veya soykırımı kabul ediyor musunuz gibi tartışmalar olacaktı, bizde önerimizi geri çekmek zorunda kalabilecektik.
Paylaş