Paylaş
Hareket etmek üzere tasarlanıp bize bağışlanan mükemmel bir makine olan bedenimiz de bizi biz yapan ruhsal-zihinsel örgütlenmemiz de biz yürüdükçe sağlıklı hale geliyor. Yürümek beyne de, göze, kalbe, akciğerlere de, sindirim sistemi, prostat ve cinsel yapılanmaya da kısacası “her şeye” iyi geliyor. Düzenli olarak yürüyenlerin sağlıkları bakımından –ki buna sadece bedensel değil psikolojik sağlık da dâhildir- yürümeyenlere oranla sahip oldukları avantajlarsa saymakla bitmiyor: Onların bağışıklık sistemleri daha güçlü oluyor, öğrenme ve bellekte tutma yetenekleri artıyor, kalpleri, akciğerleri, mideleri, bağırsakları, böbrekleri daha iyi çalışıyor. Dengeleri daha mükemmel, refleksleri daha güçlü, görme ve işitmeleri daha kalıcı, uykuları daha derin, stres tepkileri daha ölçülü oluyor. Kas, kemik ve eklemlerinin daha mükemmel olduklarını söylemeye bile gerek yok. Bu yıl lütfen çok yürüyünüz. Benim önerim bir spor malzemeleri satıcısı ya da eczanenizden “adım ölçer” alınız, tıpkı kilonuz gibi günde kaç adım attığınızı da muntazam olarak izleyiniz. Günlük adım sayınızın 5 binin altına düşmemesine, 7 bin 500’lük bir ortalamayı tutturmasına ve mümkünse bu rakamın da üstünde kalmasına özen gösteriniz.
DAHA AZ YİYİN: Eskiye oranla daha fazla kalori tüketiyoruz, tükettiklerimiz kaloriler ise vitamin, mineral ve antioksidanlarla, kaliteli protein ve yağlardan zengin faydalı değil, toksik yani zehirli kaloriler. Kısacası gereğinden fazla yemek ve yiyeceklerin zararlı olanlarına ağırlık vermek en önemli beslenme problemlerimizden biri. Sofradan tıka basa doymadan kalkmayı, hatta azıcık doyunca yemeğe ara vermeyi alışkanlık haline getirmenizi tavsiye ediyor, özellikle ellili yaşlardan sonra “canın boğazdan gelmek yerine gittiğini” bir kez daha hatırlatıyorum.
ÜÇ BEYAZDAN UZAK DURUN: Şeker, un ve tuzdan zengin yiyecekler ömrü kısaltıyor. Kısaltmakla da kalmıyor o kısacık ömrü de kilo problemi, şeker hastalığı, hipertansiyon, damar sertliği gibi can sıkıcı sağlık problemleri ile geçirmenize sebep oluyor. Bu yıl için verdiğiniz en önemli kararlardan biri şekerli, tatlı yiyecekleri, undan mamul besinleri ve tuzlu yiyecek içecekleri azaltmak olsun. Şekerlemeler, tatlılar, tatlı içecekler bu yıl sizden uzak dursun. Ekmeği ve beyaz undan üretilen her türlü yiyeceği (fırın, pastane ürünleri, paketlenmiş her türlü bisküvi, gofret içeren besinler) mümkün olduğu kadar azaltın. Beyaz undan yapılan ekmekler yerine “tam tahıllı, bol kepekli” ekmekleri tercih edin. Özellikle “şeker+un” bileşimi ürünlerden (kurabiyeler, unlu tatlılar), “un+tuz” ortaklığı besinlerden (fırın pastane ürünleri, grissiniler, krakerler) uzak durun.
SU İÇİN: Suyu susadıkça değil, aklınıza geldikçe için. Çünkü “susamak” susuzluk konusunda bir “imdat” çağrısıdır, size “yumurtanın kapıya geldiğini, hatta kırılmak üzere olduğunu” anlatmaya çalışmaktadır. Hücrelerimiz dolayısıyla doku ve organlarımızın yaşamsal her türlü faaliyetleri için suya ihtiyacı var. Sadece “su içmek” de yetmez, suyun temiz, mineralden zengin ve mümkünse az da olsa alkali olması lazım. Küçük bir hatırlatma: Yumuşak suların içimi kolay faydası sınırlıdır. İyi sular sert sulardır. Suların sertlik derecesini arttıran temel faktör mineral zenginliğidir. Sert su demek daha çok magnezyum, kalsiyum, yani faydalı mineral anlamındadır. Suyu çaya, çayı kahveye tercih edin. Bitkisel çayları günlük su payınıza ekleyin.
GELENEKÇİ OLUN: Etnik mutfaklara ilgi bütün dünyada artıyor, her ülke kendi mutfağını geliştirme çabasına giriyor. Çünkü “yiyecekler genlerimiz, genler de yiyeceklerle konuşuyor!” Mümkün olduğu kadar “yerel besinleri” tercih edin. Dahası “mevsiminde yetişen” sebzelere, meyvelere öncelik verin. Biraz dahası ise “doğal, mümkünse de organik” yiyecek içeceklere öncelik vermenizdir. Bizim için kavunun mangodan, Osmanlı çileğinin altın çilekten, Amasya elmasının Şili elmasından daha makbul ve makul olduğunu düşünüyor, 2013’te sofralarınızı daha da büyütmenizi, geleneksel Türk mutfağını yeniden hatırlamanızı, mutfağımızın özellikle “Akdenizli yanını öne çıkarmanızı” öneriyor, burger, pizza, kızartılmış tavuk paketlerinden uzak kalıp aile sofralarını yeniden kurmanızı tavsiye ediyorum.
ATIŞTIRMALARA DİKKAT: En iyisi “laf olsun torba dolsun” diye yapılan atıştırma girişimlerinden uzak durmak olmalı ama bu işi ille de yapacaksanız “un/patates/şeker/yağ/mısır/pirinç” temelli atıştırmalara el bile sürmeyin. Atıştırma keyfinizi “badem, fındık, ceviz, yer fıstığı”, hadi bilemediniz bunların makul miktarda pekmez ve balla zenginleştirilmiş çeşitleriyle geçiştirmeye gayret edin. Avuç içi kadar ayçiçeği ya da aynı miktar kabak çekirdeği (ya o, ya o, ikisi birden değil) de iyi bir seçim olabilir. Günlük atıştırma istihkakınızın ceviz için 4-5, fındık, badem
için 10-15, yer fıstığı için 20 ile sınırlı (birini seçin!) olması gerektiğini hatırlatırım.
UYKU, UYKU, UYKU!: Yemek, yürümek ne kadar önemliyse uyku da o kadar önemlidir. Beden ve ruh için yenilenme, günlük kayıplar ve fazlalıkları silme, daha da önemlisi yaraları, bereleri telafi etmenin tek yolu 7-8 saatlik kaliteli bir uykudur. Ne yapın yapın, uykunuzdan ödün vermeyin. Uykunun sadece süresinin yeterli olması da kafi değil. İyi bir uyku aynı zamanda kaliteli de olmalı, uykunun her safhası yaşanmalı. Erken yatılıp erken kalkılmalı, gündüz uykularının gece uykularının yerini tutmayacağı unutulmamalı.
TEFLONİST OLUN: 2013’ün en büyük sağlık tehditlerinden biri yine stres olacak, siz ne kadar kaçarsanız kaçın o sizi bir şekilde, bir yerlerde bulacak, gergin, öfkeli, karmaşık ortamlardan uzak durmaya çalışsanız da bu hiçbir zaman mümkün olmayacak! Mesela trafiği bir düşünün. Gürültü ve ışık kirliliğini bir aklınıza getirin. Toplumsal itiş kakışlar, çevremizdeki savaşlar, kadın ve çocuklara yönelik şiddet eğilimleri ise işin cabası. Kısacası her gün “stres üreticileri” ile yatıp kalkıyor, beden ve ruhlarımızı stres tepkileriyle sarsıyoruz. Gelin bu yılı “teflon yılı” ilan edin, streslerin bedeninize ve ruhunuza yapışmaması için her türlü gayreti gösterin.
İYİMSER KALIN: “Her şey daha güzel olacak” beklentisi içinde olmak, yalnızca “beklenti” sözcüğü için bile güzeldir. Kutsala, birliğe, dönüşüme ve iyi bir geleceğe odaklanmak, çözülemeyen/çözülmesi mümkün olmayan ya da neticeleri önceden görülemeyen sorunları kabullenmek, en azından görmezden gelmek, gelecek için iyi ve güzel şeyleri beklemek her zamanın, her dönemin ama en çok da 2013’ün hakkı olmalı!
MANEVİYAT ŞART: “Tatmin bulamayanlar daima bir şeyin eksikliğini hisseder; kolayca dile getiremedikleri bir “şey”i ellerinden kaçırır dururlar” diyor Dr. Toksöz Karasu. Sanırım tatmin olmamak eğilimi insanın yapısı ile ilgili de bir şey. Bu eğilimin en etkili törpüsü ise manevi zenginlik olmalı. Eğer siz de “olağan ve geçici mutluluklardan ziyade, olağanüstü ve kalıcı, keyifli bir huzur” arıyorsanız, “psikolojik bir ifadeyle ruhlu ve manevi bir varlığa demir atmaya ve tam bir olgunluğa ulaşmaya” gayret edin. Çünkü “iyi bir ruh halinin kapısını ancak hem ruhu, hem de maneviyatı içeren birleşik bir anahtar açabilir. Bu anahtar, ruhu sevgi vasıtasıyla, maneviyatı ise inanç vasıtasıyla içerir...” Toksöz Karasu hocaya (Huzurlu Yaşama Sanatı/Boyner Yayınları) bir kez daha teşekkür ediyor, hepinize sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum.
Paylaş