Paylaş
Beslenmek mühim bir konu. Her şeyden önce “yaşamak” için beslenmek zorundayız. Kalbimizin çalışması, karaciğerin temizlemesi, böbreğin süzmesi, beynin fikir üretmesi için enerji şart.
Enerjimiz yoksa bırakın yürümeyi, kolumuzu kaldıramaz duruma geliriz. Enerji için de yiyip içmek zorundayız.
Sadece “enerji” ihtiyacı için besleniyor da değiliz. Çocuk ve gençsek büyüyüp gelişmek, yetişkinsek varlığımızı sürdürmek, yaşlıysak eskimeyi durdurup kırılıp dökülenlerimizi onarmak, hastaysak iyileşmek, sağlamsak hayattan keyif almak için de beslenmemiz lazım.
Peki, nasıl ve neler yiyip içerek besleneceğiz?
İşte bu sorunun cevabı karışık! Hem de çok karışık!
Karışık, çünkü konu beslenme oldu mu, birçok ayrıntı işin içine anında dâhil oluveriyor.
Örneğin, cinsiyetiniz önemli: Erkek ve kadın için azıcık farklı beslenme modelleri oluşturmanız lazım.
Yaşınız mühim: Çocuksanız farklı, yetişkin ya da yaşlıysanız farklı besinlere öncelik vermeniz gerekiyor.
Ekonomik durumunuz da mühim: Herkesin bir satın alma gücü var. Farklı ekonomik durumlar söz konusu. Markette sepeti, pazarda fileyi doldururken bu noktaya da dikkat etmeniz mühim bir ayrıntı.
Bitmedi! Eğitim düzeyiniz de önemli. Farklı eğitim düzeyinde olanlar farklı beslenme alışkanlıkları geliştirebiliyorlar. Sosyal aidiyetiniz, nereden gelip nereye gittiğiniz de etkiliyor beslenmenizi: Adanalıysanız Adana kebabı, Urfalıysanız lahmacun, Tokatlıysanız testi kebabı, Egeliyseniz çöp şiş favoriniz oluveriyor.
Sıkılmadıysanız biraz daha ilerleyelim: Sağlık durumunuza da dikkat etmeniz lazım. Tansiyonluysanız az tuzlu yemelisiniz.
Diyabetliyseniz şekere uzak durmak bir yana elinizi bile sürmemelisiniz. Kalp damar hastasıysanız yağlı hayvansal yiyeceklere biraz soğuk bakmalısınız. Kısacası konu mühim ve bir o kadar da karışık. Buyurun...
BİR TREND
Biz pegancıyız!
Bir ayrıntı daha var ve beslenmemizi zannettiğinizden çok daha derinden etkilemeye başladı: Sosyal medya.
Yiyecek içecek kararları verirken sadece yazılı, sözlü ve görsel basına değil, internet bilgilerine, web sayfalarına, aplikasyonlara da bakmaya başladık.
Kim ne diyor, kim neyi öneriyor, kim ne yiyor içiyor oralardan öğreniyoruz.
Kısacası medyanın her türlüsü beslenme tercihlerimizi derinden etkileyen birer trendsetter oldu.
Peki, kötü mü oldu?
Bir “açık toplum-açık bilgi” taraftarı olarak bilginin paylaşılmasına inananlardanım, medyanın her türlüsünün bilginin paylaşılmasına hizmet ettiğini kabul ederim.
Doğrudur internet “trafik polissiz otoyol gibi” bir mecra haline geldi. Bilen bilmeyen herkes iyi ya da kötü niyetle her türlü bilgiyi bu mecraya bırakabiliyor. Ama olsun bilginin çokluğu değil, yokluğu zararlıdır.
Ayrıca şu da kesin bence: İyi bilgi kötü bilgiyi her zaman kovar ve her yerde yener!
Vegan mı, pegan mı olmalı tartışmasına gelince...
Bu biraz medyatik biraz da gereksiz bir tartışma.
“Vegan diyetler” de, karşıtı “paleo diyetler” de ve ikisinin gönül birliği edip inanarak (!) evlendikleri “pegan diyet” yeni bir beslenme yaklaşımı değil.
Bizim Yaşasın Hayat Beslenme Merkezi’nin tıbbi ekibi zaten neredeyse “doğumundan beri” “PEGAN BİR TAVIR” içinde.
Yıllardır ısrarla uyguladığımız “30/30/40 Gİ diyeti” de tipik bir “pegan beslenme” örneği. Özellikle insülin direnci sonucu gelişen kilo sorunu olanlara bu modeli ısrarla uyguluyor ve mükemmel sonuçlar alıyoruz.
Veganlık bir tercih meselesi. Eksiği gediği tabiî ki var ama telafisi mümkün eksikler bunlar.
Katı bir eleştirel tutum
yanlış olur.
BİR NOT
Paleocu musunuz?
Paleocular ise veganların tam tersi bir yaklaşım içindeler. Yaptıkları diyete “taş devri” modeli de deniyor.
Onlara göre endüstriyel tarımla birlikte soframıza giren tahıl ürünleri -hatta bakliyat grubu besinler ile süt ve süt ürünleri- sağlığımızın canına okuyan olumsuz gelişmeler.
Böyle düşündükleri için de sebzeye, meyveye, et, balık ve diğer deniz ürünleri ile yumurtaya yükleniyorlar. Yani “taş devrindeki atalarımız gibi beslenelim arkadaş!” diyorlar.
Kuruyemiş çeşitlerinden de sık ve bol faydalandıklarını söylemem lazım.
Seçimlerini yaparken de çiftliklerde büyütülen hayvansal ürünlere soğuk bakıyor, doğal ortamda gelişip büyüyen hayvansal ürünlere ağırlık veriyorlar.
Sebzelere ve ölçülü miktarda meyveye karşı değiller. İşlenmiş, paketlenmiş ürünlere soğuk bakıyorlar.
Paleo beslenme modeli uygulayan ve kilosunu korumak amacıyla paleo diyeti yapanların da sürece farklı dozda yaklaşanları var.
Kimi çok sert bir tutum izlerken, kimi biraz daha yumuşak yaklaşımlara giriyor.
ÖNEMLİ
Peganlık daha iyi
Pegan diyetler, vegan ve paleo diyetlerin faydalı yönlerini birleştiren mükemmel bir beslenme yaklaşımı. Biz yıllardır “yüzde 30 protein / yüzde 30 yağ / yüzde 40 karbonhidrat” içeren, karbonhidrat seçimlerinde düşük “glisemik indeksli besinleri” tercih eden “probiyotikten zengin” bir beslenme modelini ısrarla uyguluyoruz.
Bu modeli olabildiği ölçüde hayvansal ve bitkisel proteinlerle zenginleştiriyoruz. Bu modeli diyetisyenlerimizden bazıları “Simbiyotik diyet” (Deniz Hanım), bazıları “Denge diyeti” (Nilüfer), bazıları da “PP diyeti-Protein/Probiyotik” (Müge) olarak adlandırdı.
Pegan diyet kavramı ise ünlü bir tıp merkezinden (Celeveland Clinic) doğdu. Burada Dr. Mark Hyman ve arkadaşlarının yönettikleri fonksiyonel tıp merkezi tarafından detaylandırılıp paketlenerek takdim edildi.
Bizim de beğendiğimiz, fikir aldığımız ve uyguladığımız modele zenginlik kazandıran bir yaklaşımdır pegan diyet.
Ve bize sorarsanız sadece “kilo kontrolü” için değil, genel bir beslenme modeli olarak da şimdilik elimizdeki en iyi alternatiflerden biridir.
Vegan ve paleo diyetlerin olumlu yönlerinin bir araya getirildiği bu yeni beslenme modelinin örnek mönülerini Dyt. Nilüfer Bayram hazırladı.
7 günlük planları yarın ve sonraki günlerde Kelebek’teki sayfamızda bulacaksınız.
Ben “kaçırmayın” derim!
BİR BİLGİ
Vegan mısınız?
Veganlar yani vejetaryen beslenenler hayvansal gıdalardan uzak dururlar. Prensip itibarıyla da -ellerinden geldiği ölçüde- hayvansal kaynaklı besinleri yiyip içmemeye çalışırlar.
Beslenme listeleri sebze, meyve, tahıl, bakliyat ağırlıklıdır.
Veganlar hayvansal ürünlerin sadece sağlığa zararlı olduğunu da düşünmezler. Onlara göre hayvanların yaşamlarını sonlandırıp etlerini yemek, hatta bazılarına göre sütlerinden, yumurtalarından faydalanmak ayıp ve yanlış bir iştir.
Ayrıca hayvansal ürünlerin çoğaltılması amacıyla kurulan çiftliklerin doğayı kirlettiğini, aşırı su ve enerji tükettiğini, çiftliklerde hayvanlardan salınan yüksek miktarda karbondioksitin çevreye zarar verdiğini düşünürler.
Ne var ki, hayvansal besinlerden tamamen uzak kalmak bir anlamda sadece hayvansal proteinlerde bulunabilen bazı temel aminoasitlerden de uzak kalmak anlamına geliyor.
Hayvansal ürünlerde bulunan B12, Omega-3 ve demir ihtiyacını yeteri kadar yerine koyamamak da bir başka sakıncalı nokta.
Diğer taraftan özellikle tahıllara yüklendiğinizde glutenle ilgili bazı sorunlarla (çölyak hastalığı veya gluten intoleransı) karşılaşmanız da mümkün.
Kısacası vegan olmanın avantajları da var, dezavantajları da.
Paylaş