Mevsimler hep aynı sırayla tekrarlıyor. Bahar kıştan, yaz bahardan sonra geliyor! Ama yaz meyveleri kavunu, karpuzu, üzümü kışın ortasında, kış meyveleri portakalı, mandalini yazın sonlarında yiyebiliyoruz.
Paranız varsa eğer, bir zamanların egzotik meyveler mangoyu veya kiviyi mahallenizdeki manavda bile bulabiliyorsunuz. Varoluşun başından bu yana, yiyeceklere hiçbir zaman bugünkü kadar kolay ulaşmadık! Hiçbir zaman yiyecekler bu kadar bol, farklı olmadı ve hiçbir zaman yemenin içmenin fayda ve zararları günümüzdeki kadar yoğun tartışılmadı. Sağlıklı yiyeceklere ilgi artıyor ama sağlıksız yiyeceklerdeki artış hızı bunu üçe beşe katlıyor. Hormonsuz, antibiyotiksiz, katkısız yiyecek bulmak her gün biraz daha zorlaşıyor.
Böcek öldürücü kimyasallar, koruyucu, parlatıcı, çürümeyi azaltıcılar, erken olgunlaştırıcı, renk koyulaştırıcı, ağırlık artırıcılardan nasıl korunacağız derken, genetik yapısıyla oynamış besinler bir anda rafları, tezgahları işgal ediverdi.
Peki sorun bu kadar önemli mi? Balığımız ağır metallerle tıka basa dolu, domatesimiz hormonlu, kabağımız antibiyotikli mi? Yediğimiz elmaların bile genetiği bozuk, mısır gevreğinin içeriği kuşkulu, patlıcanlar, pırasalar sorunlu mu?
Sizi hemen rahatlatalım: Hayır! Durum neredeyse bunun tam tersi bir yönde gelişme gösteriyor. Artık daha fazla üretici, gıda üretimi, nakli, depolanması ve satışı zincirinde "sağlıklı olma" dikkatini gösteriyor, önemsiyor.
Bakkaldan, marketten aldığınız sütler, yoğurt veya peynirler sokak satıcılarından aldığınız eski süt ve süt ürünlerinden çok daha güvenli. Mikrobiyolojik ve yapısal kontrolleri daha ciddi ve onlardan daha mikropsuz, hilesiz hurdasız.
Paketlenmiş tavuk ve et ürünleri, çarşı pazarda satılanlardan daha sağlıklı. Yumurtanın salmonellosuzunu, sütün-peynirin brusellosuzunu, etin hidratik kist bulaşmayanını yemek istiyorsanız ve yediğiniz ürünün her aşamadaki kontrol zincirine güvenle ulaşmak arzusundaysanız "besin endüstrisi üreticileri" tarafından üretilmiş olan "markalı ürünleri" tercih etmenizde yarar var!
YA ÇOCUKLAR?
Sağlıklı ürünler sizin için önemli ama, çocuklarınız için çok daha önemli. Çocukları hedefleyen yiyeceklerin pazarı hızla büyüyor. Anneler ve babalar kendilerinden çok değer verdikleri çocuklarına "daha sağlıklı ve kaliteli besinler" yedirebilmenin yollarını arıyor. İşte bu nedenle "sağlıksız besin" çağırışımı özellikle anne babaların kafasını karıştırıyor.
Hem kalori değeri yeterli besin bulmak (fazlası obezite, azı da zayıf ve bakımsız bir çocuk bedeni oluşturuyor), hem besin değeri dengeli (protein, yağ ve karbonhidrat içerikleri oranları iyi) ve yapısı zengin (vitamin-mineral, flavonoid, karatenoid yüklü) hem de zararlı maddelerle dolu olmayan besinleri almak, bunları sağlıklı koşullarda pişirip çocukların sofrasına koymak her anne babanın ilk amacıdır. Bütün bunların "söylenmesi kolay yapılması zor şeyler" olduğu da yine herkesin ortak kanısı. Anne ve babaların da, biz doktorların da aklı bu nedenle karışık ve bir süre daha karışık kalacak. Hatta belki daha da karışacak. Bu kördüğüm içinde sizlere birkaç doğru bilgi aktarabilirsek mutlu olacağız.
DİKKAT DÜNYA DEĞİŞİYOR
Kilo fazlalığı sorunu hatta obezite, sizi de çocuklarınızı da 10-15 yıl öncesine göre daha fazla tehdit ediyor.
Yememe ve gıda reddi, incecik bile değil, sıska birisi olayım tutkusu eskisinden daha fazla önemli hale geliyor.
Hipertansiyon, kanser, şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı gibi sorunların yeme-içme alışkanlıkları ile çok yakın ilişkilerinin olduğundan hiç kuşku duyulmuyor.
Yeme-içme tarzı ile ruhsal denge veya dengesizlik arasında yakın bir akrabalık olduğundan kimse şüphe etmiyor.
Sorunun çözümünün beslenme piramidleri, gıda üçgenlerinden değil, geleneksel ağız tatlarına sadık kalıp onları iyileştirmekten, lezzetten fedakarlık yapmayıp fazlalıkları törpülemekten, güle oynaya ama yetecek kadar yiyip içip, ifrattan vazgeçmekten, yerken eğlenip sohbet etmekten geçtiğini bilimsel çalışmalar da onaylıyor.
UNUTMAYIN ÇOCUKLARINIZ İÇİN
Okul mönüleri ve okuldan sağladıkları atıştırmalar, içecekler sağlıklı değil! Kalorileri fazla, doymuş yağ, trans yağ muhtevaları çok yüksek.
Yeteri kadar sebze ve meyve tüketmiyor.
Kemiklerinin büyüyüp güçlenmesi, dişlerinin sağlıklı gelişmesi için kalsiyum yönünden zengin bir beslenme planı, çocuk ve gençler için çok önemlidir. Süt ürünleri bu nedenle de vazgeçilmez besinlerin ilk sıralarında yer almalıdır. Ancak bunların tüketimi çok az.
Taze meyve suyu yerine bol şekerli, sentetik katkı zengini, kalori bombası kolalı, sodalı içecekleri ya da meyve suyu konsantrelerini içiyorlar.
Fast-food ürünlere ilgileri artıyor. Kızartılmış tavuk kanatları, bol yağlı burgerler, kızarmış patatesler, çocuklarınız için en zararlı yiyecekler.
Evde sofraya oturmuyor, odalarında yiyorlar. Neyi, neleri, ne kadar yedikleri belli değil. Sadece sofradan sağlayabilecekleri "ruhsal doyuma" ise asla ulaşamıyorlar.
Vitamin ve minerallere büyüklerden daha çok ihtiyaç duyarlar.
NASIL YAŞIYORLAR?
57 yaşındayım. 1.81 boyunda ve 130 kiloyum. Beyaz et az yiyorum. Un ve unlu mamulleri bol tüketiyorum. Diyabet hastası olduğum için şeker kullanamıyorum. Sebze yemiyorum. Ara sıra meyve tüketiyorum. Alkol kullanmıyorum. Günde 10 taneye yakın sigara içiyorum. Vitamin takviyesi alıyorum. Günümün 7-8 saatini uykuya ayırıyorum. Haftada iki gün yüzüyorum. Her meslek gibi benim işim de oldukça stresli. İster istemez sağlığımı etkiliyor. Diyabet, ailemden gelen ırsi bir hastalık. Ve hastalığımın gerektirdiği ilaçları kullanıyorum.
PROF. MÜFTÜOĞLU’NUN YORUMU
Şeker hastalığının özellikle damarları tahrip eden bir sorun olduğunu biliyoruz. Başta göz, böbrek ve kalp damarları, bedenimizin küçük, büyük tüm damarları şeker hastalığında daha kolay daralıp, tıkanıyor ve sertleşiyor. Bu nedenle şeker hastalarının sağlıklarını korumak için sigaradan uzak durmaları şart. Sigara, bilinen en tehlikeli damar zehiri! Damarlarımızın hiçbirinin bu iki sorunu birden göğüsleyecek gücü maalesef yok. Şeker hastalığında kan şekerinin kabul edilebilir düzeylerde tutulması için, düşük kalorili ve bağırsaklardan yavaş inen besinlere ihtiyaç var. Sebzeler bu besinlerin en başında yer alıyor. Sebze ve meyveler antioksidan vitamin, mineral ve flavonoidlerden yana zengin oldukları için de şeker hastalarının sağlıklarını korumada çok önemli besin unsurları. Kısacası sevgili Osman Yağmurdereli’nin sigarayı tamamen bırakması, sebze ve meyve tüketimini artırması şart. Egzersiz aktivitelerini de çoğaltması gerekiyor. Bunun için her gün 35-40 dakikalık sıkı bir yürüyüş yapabilir. Bu süreyi 20-25 dakikaya indirmesi bile yeterli. Sayın Yağmudereli’nin sıradan vitamin ve mineraller yerine antioksidan etkili kombinasyonlara ihtiyacı olduğu da kuşkusuz. Sayın Yağmurdereli’ye kalorisi dengeli, egzersizi bol, stresi sınırlı ve huzur dolu bir yaşam diliyorum.