Paylaş
Son yıllarda sık karşılaştığımız bazı sağlık problemleri var ve onları neredeyse “kırmızı mumlu davetiye” ile bilerek ve isteyerek biz çağırıyoruz. Üstelik bu sorunların bizim yeme yanlışlarımızla ilişkili olduklarını bilmeden –bilsek de görmezden gelerek- çözümü haplar, şuruplar veya ameliyatlarda arıyoruz.
Oysa eskiye oranla daha sık canımızı sıkan pek çok sorun, örneğin hazımsızlık, şişkinlik, gaz, reflü, kabızlık gibi sindirim sistemi sorunlarının da, tansiyon ve şeker yükselmelerinin de, ödem, şişme veya kilo almaların da arka planında yeme yanlışlarımız yatıyor.
Karaciğer yağlanmasının neredeyse bir “orta yaş salgını” haline gelmesinin nedeni de yine yeme yanlışlarımız. Aynı yanlışlar nedeniyle kemiklerimiz daha erken koflaşmaya, safra keselerimiz 30’lu yaşlarda bile taşla dolmaya, kapımızı her gün çalmaya başlayan hipoglisemi atakları, baş ağrıları bizi yormaya, uyku kalitemiz ise dibe vurmaya başlıyor.
Kısacası yalnız gereğinden çok yemiyor, aynı zamanda yanlış yiyecekler içeren bir beslenme modeline doğru sürüklenip gidiyoruz. Bu yanlışlar ne mi?
Mesela ihtiyacımızdan çok daha fazla şeker tüketiyoruz. Yiyip içtiğimiz her şey tıka basa şeker dolu ama bu bize yetmiyor, içtiğimiz çaya, kahveye de şeker ekliyor, her yemeği abartılmış bir tatlı seremonisiyle tamamlamayı ısrarla sürdürüyor, son derece yararlı olmalarına rağmen meyveleri gereğinden fazla yiyerek bedenimizi bir fruktoz çöplüğü haline getiriyoruz.
Ucuz ve kolay tüketilir olduklarından lif oranı düşük yiyecekleri de çok seviyoruz. Mesela beyaz ekmek tüketiminde neredeyse dünya birinciliğine oynayacak bir başarıyı yakalamış durumdayız! Pizza satışlarının en hızlı büyüdüğü, hatta patlama yaptığı ülkeler ligi yapılsa biz yine ilk üçe rahatlıkla gireriz.
Cips üreticileri de bizden, bizim yanlışlarımızdan son derece memnunlar. Son on yılda cips satışları en az ikiye katlamış durumda ve onlara göre böyle giderse mevcut tüketimimizi dörde, beşe katlamamız işten bile değil. Her köşede açılan yeni bir tatlıcı dükkânı ya da yeni bir pastane un, şeker tüketimimizin ne noktaya geldiğinin bariz işaretleri. Kısacası “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” durumundayız adeta.
Beslenme yanlışlarımızı daha fazla uzatıp canınızı daha da sıkmak istemiyorum ama kolalı, gazlı, meyve konsantreli içeceklerin satışı arttıkça, şekerleme, gofret, grisini, bisküvi tüketimi çoğaldıkça, fast food gıdalarla ilişkimiz büyüdükçe sağlığımız bozulmaya devam edecektir, bundan hiç kuşkunuz olmasın.
BİR SORU/BİR CEVAP
HDL kolesterol en fazla kaç olmalı
HDL kolesterol damarlarda biriken kolesterol birikimlerini toplayıp yeniden karaciğere taşımakla görevlidir. Damarları temizler, plak oluşumu ve sertleşmeleri engeller. Bu nedenle faydalı kolesterol olarak da bilinir.
HDL kolesterolün yüksekliği değil, düşüklüğü, yani azlığı bir problemdir. Eğer HDL kolesterolünüz 50mg’ın üzerindeyse içiniz rahat olsun! 35mg ve altında bulunan değerlerin ise riskli olduğunu bilmelisiniz.
35-45mg arasındaki değerler sınır değerlerdir. HDL kolesterolünüzün 50’nin üzerinde olması halinde kolesterol temizleme sisteminizin iyi çalıştığını düşünebilirsiniz. 70mg’ın üzerinde HDL’niz varsa kendinizi şanslı biri gibi kabul edebilir, 100’ün üzerindeki değerler için genlerinizi tebrik bile edebilirsiniz! HDL kolesterolü azaltmak da, arttırmak da kolay değildir.
Sigara içenlerde, kilo alanlarda, trigliserit yüksekliği olanlarda, hareketsiz bir hayat tarzı sürenlerde iyi kolesterol seviyeleri düşük olmaktadır. Bununla birlikte saydığımız bu faktörlerin hiçbirisi genetik faktörler söz konusu olmadıkça iyi kolesterolü 35mg’ın altına indiremez.
35mg’ın altında bir HDL kolesterol seviyesine sahipseniz bu durumun öncelikle genetik bir şansızlıktan kaynaklanabileceğini düşünmelisiniz. Düşük düzeydeki HDL’nizi arttırmak istiyorsanız sağlıklı bir kiloya inmeli, sigarayı bırakmalı ve egzersiz çalışmalarınızı yoğunlaştırmalısınız.
B grubu vitaminlerden biri olan Niasin’in az miktarda da olsa HDL kolesterolü arttırabileceği bilinmektedir. Bu önlemlerle de HDL kolesterolünüzde en fazla 10-15mg’lık bir artışı başarabileceğinizi hatırlatalım.
Özetle, HDL kolesterolünüzün seviyesini daha çok genetik mirasınız belirliyor. HDL kolesterolünüzün fazlalığı bir avantaj sağlıyor, herhangi bir zarar vermiyor.
BİR ÖNERİ
Daha çok antioksidan kazanmak için
Sebze ve meyveler kansere karşı korunmada çok etkililer. Kanserden koruyan antioksidanlar sebze ve meyvelerin yalnız yenilir kısımlarında değil, kabuk, sap, çekirdek ve zar şeklindeki yapılarında da bol miktarda bulunuyor.
Bu yapılar ayrıca kanserojen maddelerin bağırsaklardan emilmesini ve kana karışmasını azaltan posalardan da zengin oluyor. Bu nedenle elma, şeftali, domates hatta patates yerken kabuklarından da faydalanmayı unutmayın.
UNUTMAYIN
Rahim ağzı kanseri aşısı...
Rahim ağzı kanseri aşısı yaptırmak PAP Smear tarama testini ihmal etmek anlamına gelmiyor. Bu aşı yapılsa bile kadınların PAP Smear testinden düzenli olarak geçmeleri öneriliyor. PAP Smear tarama testi rahim ağzı kanserlerinin erken dönemde tanımlanabilmesinde hâlâ en önemli tarama testlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Rahim ağzı kanserine bağlı ağrı, kanama ve kaşıntı ve benzeri belirtiler hastalığın ancak ileri döneminde ortaya çıktığından koruyucu aşıyı ve düzenli olarak PAP Smear testini yaptırmak önem taşıyor. Rahim ağzı kanseri aşısının etkinliğinden kimse kuşku duymuyor ama aşıyı yaptıranların yine de periyodik PAP Smear kontrollerini yaptırmaları gerekiyor.
Paylaş