Halkımız şeker, tuz ve unun fazla tüketildiğinde sağlığı bozacağını neredeyse 100 yıl önce fark etmiş ve hatta bu konuda güzel bir deyim bile üretmiş: “Üç beyazdan uzak dur!”.
Üç beyazdan birincisinin, şekerin sağlığımız için ne kadar önemli bir tehdit haline geldiğini geçen hafta yazdık. Bu hafta konumuz tuz. Gelecek hafta da beyaz un ile ilgili önemli bilgiler vermeye çalışacağız. TUZ çok önemli bir besin unsuru. Eğer her gün yeteri kadar tuz- daha doğrusu sodyum- kazanamazsak bazı sorunlar ortaya çıkıyor. Ama ne iyi ki sodyumu kazanmak çok zor bir şey değil. Yediğimiz hemen her şeyde sodyum zaten var. Özellikle paketlenmiş besinlerde şu veya bu şekilde bol miktarda bulunuyor. Ne kadar az tuzlu yerseniz yiyin sodyumsuz kalma ihtimaliniz aslında pek yok. Kısacası sorun yokluktan değil çokluktan çıkıyor! Biz millet olarak tuzu seviyoruz: Ne var ki ölçüyü de kolayca kaçırıveriyoruz. Ölçü bir kere kaçtı mı işin sonu gelmiyor. Çünkü tuz yine halkımızın deyimiyle, bir kere yemeye başladınız mı “yedirdikçe yediriyor”.
Resmen tuz bağımlısı olduk
Araştırmalar halkımızın yavaş yavaş “tuz bağımlısı” haline geldiğini gösteriyor. Bundan on yıl önce de tuz tüketimimiz fazlaydı, (10 gram civarındaydı). Daha o zaman uyarılara başladık ama pek de dinlenmediği anlaşılıyor. Yeni rakamlar yetişkin bir vatandaşımızın günlük tuz tüketiminin 18?20 grama çıktığını gösteriyor. Bu korkunç bir rakam. Çünkü çok güçlü böbrekleriniz olsa bile günlük tuz süzme kapasiteniz 6?7 gramı geçemiyor. Sonuçta tuzun fazlası vücutta birikiyor. Fazla tuz sağlığa kesinlikle zararlı. Araştırmalar tuz tüketimi yüksek toplumlarda hipertansiyona daha sık rastlandığını gösteriyor. Bu kesinliği yüzlerce araştırmayla doğrulanmış bir bilgi. Hipertansiyon ülkemizde de alarm veriyor.
‘Yüksek tansiyon’ tuzağı
Türk Hipertansiyon Derneği son araştırmasında her dört yetişkinden birinde hipertansiyon olduğunu saptadı. Bu artışın bir nedeni kilo probleminin yaygınlaşması ise de en önemli nedenin tuz tüketiminin fazlalığı olduğu kesin. Ayrıca fazla tuz mide kanseri ile ilişkili diye düşünülüyor. Aslında kilo sorunu da hipertansiyon gibi tuza duyarlı bir sorun. Çünkü tuzlu yiyecekler iştah açıyor, daha çok yeniliyor. Normalde tüketilecek miktarların iki-üç misli, hem de büyük bir hızla mideye indiriliveriyor. Bilhassa fastfood ürünler, cipsler, paketlenmiş besinler, turşular, konserveler, tuzlu peynirler, zeytinler yendikçe yeniyor!
Tuz özellikle “tuza hassas” kişilerde hipertansiyonun en önemli nedenlerinin başında geliyor. Tuz tüketimi arttıkça hipertansiyon sıklığı ve tansiyon yüksekliğinin şiddeti artıyor. Kısacası fazla tuz tüketmek hipertansiyon tuzağına düşmekle eş anlamlı. Çoğu hipertansiyonluda sadece tuz tüketimini kontrol altına almanın bile tansiyonu düşürdüğü dikkate alınırsa konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Tuzluk yasağına desteğim tam
GÜNLÜK tuz ihtiyacımız 4-5 gramı geçmiyor. Aslına bakarsanız bu miktarın 2.5-3 gram civarında tutulması lazım ki bu 2.5 çay kaşığı tuza (silme olacak tepeleme değil) denk geliyor. Benden söylemesi, Amerikan Kalp Birliği bu konuda daha da acımasız! Bu kurum günlük tuz tüketiminizi 1.5 gramla sınırlamanızı istiyor. İşte bu nedenle meclis lokantalarında (TBMM) başlatılan “tuzluk yasağını” yürekten destekliyorum. Her ne kadar süreci yasak haline getirmek alerji uyandırsa da bu kampanyayı ülke genelinde yaymak faydalı olur. Benim önerim kampanyanın adının “tuzlukları kaldıralım” olmasıdır.
Altın çilek zayıflatmaz
ÜLKEMİZ maşallah tam bir meyve cennetidir. Dünyanın en lezzetli ve çeşitli meyve spektrumuna sahibiz. İşte bu nedenle yurtdışından ithal edilen pahalı meyveleri tüketenleri gördükçe inanın üzülüyorum. Hele hele son aylarda tam bir maskaralık haline gelen “altın çilek masalı”nı izledikçe sadece üzülmüyor sinirleniyorum da! Çünkü altın çilekte bizim meyvelerde olandan fazla hiçbir özellik yok. Hatta altın çileğin ciddi bir antioksidan ve besleyici unsuru olduğu bile söylenemez. Hele hele bu meyveden yapıldığı iddia edilen hapların zayıflatması asla mümkün değil. Bu haplar da tıpkı geçen yıl vizyonda olan (!) palavra acai haplarından farksız.
Havuçta daha fazla
Manavınızdan alacağınız havuçtaki betakaroten miktarı altın çilekten daha fazladır. Ve iddia ediyorum havuç, nar, elma, portakal ya da mandalinanın antioksidan ve vitamin gücü altın çileğe fark atar. Özellikle kolay yoldan zayıflama meraklısı hanımlara ve bu oldukça pahalı yiyecekten medet umanlara duyurulur. Ha, bir nokta daha var: altın çileğin cinsel gücü arttırdığı, tansiyonu düşürdüğü, şekeri azalttığı filan da doğru değil. Bizim diyetisyenlere göre C vitamini bakımından kuşburnu altın çilekten daha güçlü bir meyve.
Düzenli çay unutkanlığı önleyebilir
SİYAH veya yeşil çayda bulunan antioksidanların (özellikle kateşinlerin) kalp damar hastalıklarından koruduğu, kilo kontrolünü kolaylaştırdığı, kanserlerin gelişimini engelleyebileceği biliniyordu ama son iki yılda yapılan birkaç çalışma gösterdi ki düzenli çay içmek sinir sistemini özellikle beyni, beynin belleğe ilişkin işlevlerini koruyor hatta geliştiriyor. Günde bir iki bardak çay içenlerde bile belleğin algılama, düşünme, kavrama ve hatırlama işlevlerindeki kayıp ciddi bir şekilde önlenebiliyor. Bu etkinin çayda bulunan kafeinle de ilişkisi yok. Daha çok çaydaki polifenoik bileşenlerden özellikle de bir kateşin olan (epigallokateşin gallat)dan kaynaklandığı düşünülüyor.