Paylaş
Sayı arttıkça da farklı sağlık sorunları ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan biri de enfeksiyonlar. Özellikle uluslar arası uçuş yapanlar, hele bir de sık seyahat etmek zorundaysalar, her ayın en az bir haftasını üst solunum yolu enfeksiyonlarıyla geçiriyorlar. Üstelik bunların çoğu yerel olmayan, bizde pek görülmeyen bize yabancı viral enfeksiyonlar. Peki, bunun nedeni ne? Neden sık sık hasta oluyor uçak yolcuları? Buyurun...
72 milletten insanın bir araya toplanabildiği en kalabalık, en sıkışık yerlerden biri havaalanları ve uçaklar. Özellikle uçaklar kozmopolit kalabalıklardan nasibini en çok alan ortamlar.
Aksıran, hapşıran, öksüren, gribini, nezlesini, kısacası üst solunum yollarında taşıdığı avuç dolusu virüsünü uçağın içine bir çırpıda yayabilen çok sayıda insanla birlikte yolculuk yapılıyor.
Havaalanları ve uçakların havalandırma sistemleri ne kadar kaliteli olursa olsun, ne kadar düzenli kontrol edilebilirse edilsin farklı ülkelerde yaşayıp o ülkelerin farklı bakteri-virüs floraları oraya buraya taşıyan insanlar var. Bu bakteri-virüsleri bir araya getirdiğinizde, hele hele bunları uçakların dar ve sıkışık ortamlarında 8-10 saat birlikte kalmaya zorladığınızda “mikrop alışverişi” kaçınılmaz oluyor.
Peki, bu işin çözümü var mı? Yeni bir araştırmanın sonuçlarına bakılırsa muhtemelen var! Zaten konuyu gündeme getirmemizin sebebi de bu.
Bağışıklık sistemini farklı kanallardan güçlendirdiğini bildiğimiz “karamürver” bitkisi (Sambucus nigra) özütünün uçak yolculuğu sırasında oluşabilecek üst solunum yolları enfeksiyonlarında da fayda sağlayabileceğini gösteren yeni bazı kanıtlar var.
Avustralya’da yapılan çok yeni bir çalışma net ve açık olarak gösterdi ki 300 mg karamürver özü içeren kapsüller (45 mg antosiyanine eşdeğerdir) uçak yolculuğundan hemen önce alındığında yolculuk esnasında kapılabilecek soğuk algınlığı enfeksiyonlarının süresini kısaltıp belirtilerini hafifletebiliyor.
Karamürver özleri bir yandan bağışıklık sistemini güçlendirirken diğer yandan solunum sistemi mukozasına da destek sağlıyor.
Neticede solunum sistemi bakterileri ya da gribe yol açan virüsler (influenza grubu) ile mücadele kolaylaşıyor. Alınabilecek diğer önlemler için lütfen yandaki kutuya bakınız...
Uçakta başka neler oluyor
Uzun zamandır biliyoruz ki hava yolculuklarının yaratabileceği bazı sağlık sorunları zaten var. Bu yolculuklar özellikle uzun sürdüklerinde “susuz kalmaya, yorgunluğa, ayak damarlarında pıhtı oluşumu ve bu pıhtıların yarattığı önemli sorunlara” sebep olabiliyor.
Uzun süreli seyahatlerde, özellikle okyanus aşırı gezilerde ortaya çıkan jetlag da önemli bir konu. Diğer taraftan tansiyonu yüksek, kulak kanalları sorunlu, beyin damarları problemli olanlarda da uzun süreli uçak seyahatleri problem yaratabiliyor.
Bunların hepsi tamam da anlaşılan yeni bir sorunla daha karşı karşıyayız: Enfeksiyonlar!
Önerilerim şunlar:
- Uçağa uykusuz binmeyin.
- Uçak yolculukları öncesi ve süresince yeteri kadar sıvı tüketin.
- Öncesinde de, yolculuk esnasında da alkolden uzak durun.
- Uzun süreli yolculuklarda en azından saat başı beş dakika uçak içi yürüyüş yapmanın bir yolunu bulun.
- Nezle veya gripseniz, mümkünse yolculuğunuzu erteleyin.
- Yakınınızdaki bir yolcu aksırıp hapşırıyorsa kendinizi korumanın bir yolunu bulun ve onu mikrop yaygınlaşması konusunda uyarmaktan çekinmeyin.
Açlık mı, tokluk şekeri mi önemli?
Şeker hastalığı eğer kontrol altına alınmazsa, organ ve dokuların neredeyse tamamını etkileyen önemli bir sağlık sorunudur.
Hastalığı izlemede kullanılan temel kriter ise kan şekeri değerleridir. Maalesef bu noktada, sık sık son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek önemli bir hata yapılıyor.
Bu hata, tokluk şekerini dikkate almadan sadece açlık şekeriyle diyabet kontrolü yapmaya çalışmaktır.
Bu ciddi sonuçları olan büyük bir yanlıştır! Çünkü çoğu hastada açlık şekeri kabul edilebilir limitler içindeyken, tokluk şekeri çok yüksek olabiliyor.
Ve bu durum şekere bağlı göz, kalp, beyin ve böbrek sorunlarına zemin hazırlıyor. İşte bu nedenle yukarıdaki soruyu şöyle cevaplamak istiyorum: Her ikisi de son derece önemlidir. Özellikle Tip2 diyabet söz konusu olduğunda tokluk şekerini izlemek açlık şekeri değerlerini takip etmek kadar büyük önem taşır. Hatta sadece bu ikisini izlemek de yetmez!
Üç aylık kan şekeri ortalaması hakkında fikir veren HbA1c seviyesini de bilmek gerekir. Çünkü açlık şekeri kabul edilebilir rakamlarda olmasına rağmen tokluk şekeri ve HbA1c seviyeleri yüksek olan hastalarda kalp, beyin, böbrek ve göz sorunlarına, sinirlere ciddi hasar veren diyabetik nöropati gibi problemlere çok sık rastlanıyor.
Güvenli bir diyabet takibi için açlık şekeri kadar, tokluk şekeri değerlerini de kabul edilebilir rakamların altına indirmek ve üç aylık kan şekeri ortalamasını 7’nin altında tutmak gerekiyor.
Ayrıca, bu üç önemli parametreyi aynı anda kontrol altında tutmak için sadece ilaçlara güvenmek de son derece yanlış bir tutum! Eğer durumu kontrol altına almak istiyorsanız mutlaka ama mutlaka yaşam tarzınızda da değişiklikler yapmak zorundasınız.
Tuzluklara veda edin
Böbreklerin baş düşmanlarından biri tuzdur. Fazla tuz tansiyonun yükselmesine neden oluyor, yüksek tansiyon ise böbrekleri mahvediyor.
Günlük tuz tüketiminizi en fazla 6 gramla sınırlamanızı öneriyorum. Aslında ideali 4 gramı geçmemesidir.
Biz Türklerin tuz tüketiminin günde yaklaşık 18-20 gram civarında olduğu tahmin ediliyor.
Yani ideal miktarın yaklaşık 5 katı! Bu da böbreklerimiz için önemli bir risk faktörü oluşturuyor.
İsterseniz bu ilişkiyi biraz daha açalım. Böbrek sağlığı uzmanları, ülkemizdeki böbrek hastalığı artışından tuzu sorumlu tutuyor ve acilen diyetimizdeki tuz miktarını azaltmanın yollarını bulmamız gerektiğini belirtiyorlar. Hatta bunun için ilk olarak ekmeklerimize el atılması gerektiği yolunda hemfikirler.
Gerçekten de en fazla tuzu ekmekten alıyoruz. Sadece yediğimiz ekmek ile tuz tüketimimizin neredeyse yüzde 30’unu karşılamış oluyoruz.
Ayrıca paketlenmiş gıdaların içindeki tuz oranlarının da paketin üstüne açık ve net bir şekilde yazılmaya başlanması gerekiyor. Sucuklar, sosisler, salamuralar ve turşular çok fazla tuz içeriyor. Tuz deposu olan cipsler zaten her bakımdan hayati bir tehlike oluşturuyor! Lütfen cipsleri çocuklardan ve evinizden uzak tutun.
Paylaş