Paylaş
Lafı uzatmadan yanıtımızı hemen verelim: Elimizde hâlâ etkili bir “anti stres ilaç”, “vitamin” ya da “yöntem” yok! Stresimi azaltayım diye B vitamini takviyesi almanın, ginseng haplarından fayda ummanın da alemi yok!
Ve iki kötü haber daha: Stressiz (stres free) bir hayatın imkânsız olduğu da kesin. Mesele yalnızca stresi kovalamak ya da ona paça kaptırmakla çözülecek gibi de görünmüyor.
Çünkü yeni hayat (metropolitan yaşam) bize şu veya bu şekilde mutlaka ama mutlaka sürekli stres yüklüyor. O streslerin nedenleri de çok farklı: Birazı aşırı yarışmacı bir dünyaya odaklanmak. Birazı aza değil çoka bakmak. Birazı da ana odaklanmak yerine düne veya yarına takılıp kalmakla ilgili.
Geçende de yazdım, DÜN pişmanlık, YARIN ise endişe yükleyen stres davetçisi takılmalardır.
Stres yükleyiciler sadece bunlarla da sınırlı değil. Kimimiz ekonomik sorunlarımız, kimimiz iş, eş, toplumsal kaygılarımız, kimimiz de sağlık sorunlarımız nedeniyle stres sarmalına girebiliyoruz.
Dahası her şeyi yolunda tuzu kuru biri olmasına rağmen “daha sağlıklı ve iyi olmak” hedefini abarttığı ya da “sahip olduklarının değerini bilmediği için” strese girenlerimiz bile var.
Kısacası herkesin stresi kendine özgü. Meselenin çözümü de yok. Yapılabilecekler ise açık ve net: Stresin etkilerini azaltmayı hedefleyeceğiz. Hepsi bu...
Bunun da farklı yolları var. Bir tutamı “farkındalık”, bir avucu “inanç ve manevi güç”, bir kucağı “sevgi, iyi niyet, hoşgörü” ve koca bir dünya dolusu da “umut” gerekiyor iyi bir stres savar sistem oluşturabilmek için.
Modern tıp Mindfulness’i öneriyor
Modern tıpla stresin ilişkilerine gelince...
Biri hariç 70 yıl kadar önce stresi ilk tarif eden Selye üstadın anlattıklarından çok daha iyi ya da daha farklı bir noktada değiliz. O “hariç olan” ne mi? Mindfulness. Yani “bilinçli farkındalık” kavramı.
Mindfulness kavramını Batı dünyası yeni keşfetti. Aslında o çoook eski bir gelenek. Onun da arka planında daha doğrusu doğuşunda Doğu felsefesi var.
Bu yaklaşımın birazı yoga, birazı meditasyon, birazı Mevlevilik ya da Sofilik, birazı da ruhsal yolculuk çalışmaları.
Ana, güne, içinde bulunulan zamana odaklanma ile başarılan bu süreçleri önümüzdeki günlerde daha sık konuşacağız. Şimdilik bu kadarı yeterli.
Kronobiyolojinin önemini geç de olsa fark ettik
Gecenin, gündüzün değer ve farklılıklarını bilmek, uykuyu, beslenmeyi, aktiviteyi biyolojik saate uygun yürütmek, sağlığın ve iyi hayatın ilk şartı değilse de vazgeçilmezlerinden biri.
İster kuzey veya güney kutbunda, ister ekvatorun tam ortasında, ister Vladivostok, isterseniz de Vancouver’de yaşayın fark etmiyor. Biyolojik düzeniniz dünyanın neresinde olursanız olun kendi doğal zaman saatine uygun çalışıyor.
Bu saatin hızına ve ayarına müdahale ettiğinizde de başınız beladan, beden ve ruhunuz sorundan kurtulmuyor, kurtulamıyor.
Ne var ki hızlanan hayat, çabuklaşan ve çoğalan seyahat imkanları ve zamanlamaları, çevresel toksinler, sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklar, mecburen ya da laf olsun diye kullanılan ilaçlar, anlaşılmaz bir keyifle kullandığımız mavi ışık salgılayıcısı tablet ve telefonlar biyolojik saatimizin canına okuyor.
Neticede biyolojik döngüler alt üst oluyor, geceler gündüze, yazlar kışa, ilkbaharlar sonbaharlara karışabiliyor.
Sonuç mu? Sadece özeti bile korkutucu. Sık yaşadığınız depresyon, vertigo, uyku bozuklukları, çarpıntılar, kronik yorgunluk ve fibromiyalji sorunları dâhil olmak üzere pek çok sağlık sorununuzun nedeni mimoza çiçeğinin bile uymak zorunda olduğu bu ritme uymamaktan kaynaklanıyor.
Özeti şudur: Hayat tarzımızı ve seçimlerimizi biyolojik saate uygun hale getirmek zorundayız. Zamanında yiyip içecek, zamanında uyuyacağız. Hayatımızı “zamanın değişmez takvimine” uygun hale getireceğiz.
Çocuğu kilolu olanlara 15 öneri
1- “Diyet” sözcüğünü unutun, “keyifli ve sağlıklı beslenme” cümlesini devreye sokun.
2- Sofranızı ve mutfağınızı daha eğlenceli yapmanın bir yolunu bulun.
3- Çocuğunuza asla “şunu ye, bunu yeme” demeyin.
4- Şişko sözcüğünü evinizin kapısından bile sokmayın.
5- Çocukların “neofobik” olduklarını, yeni gıdalardan pek hoşlanmadıklarını, bildiklerini ve sevdiklerini yeme eğiliminde olduklarını unutmayın.
6- Eğer o bildikleri ve sevdikleri şeyler yüksek kalorili ve zararlı şeylerse onları azaltmanın ve daha sağlıklı yapmanın yollarını arayın.
7- Okulda ne yediklerini, ne içtiklerini dikkatle araştırın.
8- En kısa zamanda hatta hemen eğlenerek yapabilecekleri bir aktivite bulun.
9- Bu aktivitelere müsait zamanlarınızda siz de katılın.
10- Meyve suyu içmesine engel olmayın ama onları biraz sulandırarak içmelerini önerin.
11- Meyve suları yerine meyve salatalarına, sonra da meyve salataları yerine meyvelere yönelmeleri için zaman verin.
12- Yeteri kadar su içip içmediklerine dikkat edin. Daha çok su içmeye yönlendirin.
13- Kahvaltı konusunda ısrarlı olun.
14- Dışarıdan yemek sipariş ederken sadece kaloriye değil içeriğe de odaklanın.
15- Hep birlikte yemeğe oturmayı ve büyük aile yemeklerini ihmal etmemeyi gündeminizde tutun.
Paylaş