Paylaş
UYKU SORUNU YAŞAYANLAR MELATONİNİ NASIL KULLANMALI
Melatonin, uykuyu düzenleyen, uyku ritmini yöneten, biyoritmi düzenleyen, yani biyolojik saati ayarlayan beynimizden salgılanan çok önemli bir hormondur. Karanlık bu hormonun salgılanmasını arttırır, ışık, özellikle de parlak ışık ise azaltır. Melatonin uzun kış gecelerinde daha fazla, kısa yaz gecelerinde ise daha az salgılanır.
Eğer yeteri kadar melatonininiz varsa uykusuzluk sorununa yakalanma olasılığınız azalır. Bir hata yapar da uyku saatinizi kaçırırsanız melatonin seviyeniz azalır, bunu uyku kaybı, uyku dalmada zorlanma, uyku süresinin kısalması ve kalitesinin düşmesi izler.
Uykusuzluk sorununun çözümünde yatmadan 1-2 saat evvel (akşam 21:00-23:00) arası 1-3 mg melatonin alınabilir. Düşük dozlardan 0,5-1 mg başlanıp dozların yavaş yavaş arttırılması, yaşlılarda çok düşük dozların kullanılması önerilir.
Melatoninin başka marifetleri de var. Kanınızdaki melatonin seviyesi yüksekse uykunuz derinleşiyor, derinleştikçe hipofiz beziniz daha fazla büyüme hormonu salgılıyor. Daha çok büyüme hormonu demek çocuklar için daha hızlı ve güçlü büyüme, daha çok sağlık, daha uzun boy, yaşlı yetişkinler için ise daha uzun ve sağlıklı bir hayat anlamına geliyor.
Uzmanlar melatoninin son derece güçlü bir antioksidan olduğunu kabul ediyor. Kansere karşı bağışıklık sağladığı, enfeksiyon bağışıklığını güçlendirdiği düşünülüyor. Uykusuz gecelerden sonra daha sık enfeksiyonlara yakalanmanız, uyku bozuklukları olanlarda bazı kanserlere yakalanma olasılığındaki artış belki de bu durumla ilintili.
Örneğin bir çalışmada gece çalışan ve uyku sorunları yaşayan kadınlarda meme kanserinin daha sık görüldüğü saptanmış. Melatonini yüksek kişilerde soğuk algınlığı ve gribe yakalanma olasılığının düşük olduğu bulunmuş.
Alkol, sigara, kahve ve çayın fazlası, gerilimli, stresli ortamlar (örneğin uykudan önce seyredilen korku filmleri, gerilimli diziler), bilgisayar başında geçirilen uzun saatler, stres yaratan duygu ve düşünceler, üzüntü, ışık, ses (yatak odasında açık bırakılan TV, saat, radyo), uykudan hemen önce yapılan egzersizler, yatmadan önce karnın tok olması melatonin seviyesini azaltıyor.
Buna karşılık ışığın azaltılması, karanlık, dinginlik ve huzur hali, her gün aynı saatte yatağa girmek, sessiz bir ortam da artırıyor.
KULAK ÇINLAMASI NEDEN OLUR?
Bazen sanki dış ortamdan bir sesli uyaran almışız gibi kulağımıza bir sesin ulaştığını hissederiz. Bu ses değişik tonlarda ve özelliklerde olabilir. Kimi zaman çınlama, kimi zaman uğultu, rüzgâr sesi veya bir makinenin çalışma sesi gibi gelir. Bunların hepsine birden tıpta tinnitus adı verilir.
Kulak çınlaması diye adlandırılan bu sesi nadiren diğer kişiler de duyabilir (objektif tinnitus). Bu durum bir damar anomalisi veya kas kasılması sonucu oluşur.
Sadece yakınması olan kişinin duyduğu (subjektif tinnitus) kulak çınlaması küçük bir kulak kiri gibi basit bir nedenden ya da enfeksiyon, kulak zarında delinme, orta kulakta sıvı birikmesi ve orta kulaktaki kemiklerin eklem yerlerinin sertleşmesi gibi daha önemli nedenlerden de olabilir.
Baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri (anevrizma) veya denge ve işitmeyi sağlayan sinirden kaynaklanan tümörden (akustik nörinom) dolayı da kulak çınlayabilir.
Bu durumlarda işitme kaybı da vardır. Alerji, yüksek veya düşük tansiyon, şeker hastalığı, tiroid fonksiyon bozuklukları, darbeler, bazı romatizma ilaçları, bazı antibiotikler, sakinleştirici ilaçlar ve aspirin de kulak çınlamasına neden olabilir.
Modern yaşamın olumsuz katkılarından ses kirliliği kulak çınlamasının en önemli nedenlerinden biridir ve işitme kaybına da yol açar. Ne yazık ki yüksek sesle müzik dinlemenin, alarmların, klaksonların, endüstriyel gürültülerin ne kadar zararlı olduğunun farkında değiliz.
HİPOGLİSEMİ DEPRESYON YAPAR MI
Kendiniz ya da çevrenizde gözlediğiniz bazı duygu ve davranış değişikliklerinin kan şekerinizdeki aşırı düşmeden kaynaklanabileceği aklınızda olsun. Hipogliseminin duygusal tepkilerimizi değiştirmesinin iki temel nedeni var: Birincisi, beynimiz vücut ağırlığımızın yüzde 2’sini oluşturduğu halde yakılan enerjinin yüzde 20’sini kullanıyor.
İkincisi, çok yüksek oranda enerji kullansa da ihtiyacı olan enerjiyi depolayamıyor. Beyne gelen kanda ne kadar şeker varsa ancak onu kullanabiliyor. Dolaysıyla kanda şeker miktarı azaldığında beynin kullanacağı enerji miktarı da azalıyor, beynin performansı da düşmeye başlıyor. Bazı değişimler ortaya çıkıyor, sinirlilik, öfke atakları ve çabuk reaksiyon vermeler, alınganlık halleri, küsmeler, darılmalar olabiliyor.
Tam tersine yorgunluk, halsizlik, bitkinlik, isteksizlik, karamsarlık, huzursuzluk, baş ağrısı gibi işaretler de ortaya çıkabiliyor.
Sık sık başı ağrıyan, migren ataklarından bir türlü kurtulamayan, unutkanlık şikâyeti olan birçok kişide esas sorunun hipoglisemi olduğu anlaşılabiliyor.
Diğer yandan, bazı depresif hastalarda da hipoglisemi var ve kronik hipoglisemiklerin bazılarına yanlışlıkla depresyon tanısı konabiliyor.
Paylaş