Fobiler hayatımızın bir parçası haline geldi! Bir hobimizin olması ne kadar gerekli ve önemliyse herhangi bir fobiye yakalanmak da en az o kadar gereksiz ve tatsızdır.
Fobiler, hayatımızın tadını tuzunu kaçırmakta, keyfimizi bozmaktadır. Eğer, sizin de bir fobiniz varsa onu sorgulamaktan, çözüm için yardım aramaktan korkmayın... Fobik reaksiyonlar esnasında, bedensel olarak, kalp çarpıntısı, göğüs sıkışması, nefes daralması, terleme, titreme, uyuşma, karıncalanma ve bayılma hissi, baş dönmesi, sık idrara çıkma isteği görülebilir. Duygusal olarak ise korku, panik ve heyecan yaşanabilir. Araştırmalar, kaçınmanın iş ve sosyal hayata olan olumsuz etkisinin, korkunun etkisinden daha fazla olduğunu gösteriyor. Fobik sorunları olanlar, çoğunlukla bu mantıksız korkularından dolayı utanç duydukları için fobilerini hastalık olarak değil, huy veya kişilik özelliği olarak algılamakta, fobilerinden söz etmek istememektedir. Bu nedenle hastaların, tıbbi yardım alma talepleri düşüktür. Bu tür fobilerin, tedavi edilebilir durumlar olduğu unutulmamalıdır. Tedavide; davranış terapisi, hipnoz, gevşeme teknikleri ve iç görüş yönelimli psikoterapi programları uygulanmaktadır.
Kapalı ve basık mekan korkusu
Klostrofobi, bireyin kapalı, basık yerlerde yaşadığı mantık dışı yoğun korkudur. Kadınlarda erkeklere oranla daha çok görülmektedir. Korkulan durumlara tipik örnekler arasında asansör, basık tavanlı odalar ve koridorlar, kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro ve alt geçitlerde bulunma; oturulan oda kapısının kapalı veya kilitli olması gibi durumlar sayılabilir. Kişiler, anılan yerlerde sıkışıp kalmaktan, dışarı çıkamamaktan, nefes alamamaktan ve boğulmaktan korkarlar.
Yükseklik korkusu
Bu korkuyu yaşayan kişiler yüksek binalara çıkmadıkları gibi odanın içinde pencereye yakın alanlarda dahi oturmazlar. Akrofobik kişiler, asansöre binmekten korkarlar; ancak bu, asansör içinde hapis kalmaktan ya da boğulmaktan korkmakla değil, asansörün yukarı çıkışının yarattığı endişeyle oluşan bir korkudur. Yüksekte uçmasından dolayı uçağa binmekten korkan akrofobiklerin büyük bir bölümünde bu korkuya uçağın düşeceği korkusu da eşlik etmektedir. Rezil olmaktan korkarlar
Sık görülen bir sağlık sorunudur. Tıp terminolojisindeki anlamı, bireyin yabancı insanlarla karşılaştığı ya da başkaları tarafından gözlenme olasılığının bulunduğu durumlarda yanlış bir şey yaparak rezil olacağı korkusunu yaşaması halidir. Sosyal fobikler zamanla bu tür nahoş durumlarla karşılaşmamak için olumsuz duygular uyandıran ortamlara girmemeye veya bu ortamlardan kaçınmaya başlar. Korktukları duruma maruz kaldıklarında, dikkati kendilerine yöneltir, kendilerini eleştirirler. Terleme, kızarma, kalp atımında artış gibi bedensel sorunlar yaşarlar. Bu kişiler başkalarının bulunduğu durumlarda, "Herkes bana bakıyor, kontrolümü kaybedeceğim, rezil olacağım, ellerimin titrediğini ve yüzümün kızardığını herkes fark edecek" gibi düşüncelerle topluluk önünde gerçek performanslarını gösteremezler.
Dişçi korkusu hiç bitmez
Dişçi korkusu tıbbi olarak; dişçiye gitmekten korkma veya hoşlanmama halidir.Bu korkunun içinde dişçi koltuğunda geriye doğru yatırılma, ellerin veya diğer aletlerin ağzın içine sokulması (özellikle de dişçilikte sıkça kullanılan delici aletin), iğne korkusu ve kullanılan aletlerin steril olmadığı takdirde HIV, hepatit gibi bulaşıcı hastalık ve mikropların kapılabileceği korkuları da yer alır. Bu korkular aslında kabul edilebilir korkulardır. Kişinin bu tür korkular içinde olmasında kendine göre haklı nedenleri bulunabilir. Ancak yaşantımızda her an için dişçiye gitme olasılığımız bulunduğundan hoşlanmadığımız bu durumlarla karşılaşmak zorunda kalabileceğimiz göz ardı edilmemelidir Hoşumuza gitmese de bu duruma katlanmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Çok sık rastlanıyor
Halk arasında "kan tutma" olarak da bilinen bu korku, hayli sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu korkuyu yaşayanlar, herhangi bir nedenle kan verme, iğne vurulma ve diğer tıbbi işlemlerle karşılaşma durumunda kaldıklarında kalp atışlarında değişiklik, bulantı ve terleme gibi belirtiler göstermenin yanında bayılacak gibi olabilirler ve bayılabilirler de. Bu gibi direkt fobik durumlarla karşılaşma sırasında tepki gösteren ve ciddi korku yaşayan hastaların dışında, yalnızca "kan" sözcüğünü duymakla dahi bayılan ya da çeşitli bedensel tepkiler veren hastalar da bulunmaktadır. Bazı hastalar da, ambulans sireni duyduklarında, herhangi bir ameliyattan söz edildiğinde, gazetelerde bu tip haberleri okuduklarında veya televizyondan buna benzer sahneler izlediklerinde büyük korku yaşarlar.
Açık mekan korkusu
Panik bozukluk gibi bazı psikiyatrik hastalıklara ikincil olarak gelişen bir durum olmakla birlikte, panik belirtileri göstermeyen bazı kişilerde de agorafobi gözlenmektedir. Yalnız sokağa çıkma, kalabalık yerlerde bulunmaktan (sinema, tiyatro) korkma olarak tanımlanmaktadır. Panik atakla ilişkili agorafobide, ilk panik atak ev ortamı dışında gelişmişse, bireyde agorafobi gelişme olasılığı daha yüksek olmaktadır. Kişiler, panik atak ya da panik bozukluk yaşadıktan sonra otobüse ve asansöre binme, dışarı çıkma, kalabalık caddeler ve mağazalarda bulunmaktan kaçınmaktadırlar. Bazen bu kişiler evde tek başlarına kalmaktan da korkarlar.
NASIL YAŞIYORLAR?
METİN AROLAT (Müzisyen)
33 yaşındayım. 181 cm boyunda ve 79 kiloyum. Sebze ağırlıklı besleniyorum. Et yönünden tavuk ve balık etini tercih ediyorum. Genelde hayatım rejimle geçiyor. Ana ve ara olmak üzere günde altı öğün yemek yiyorum. Sabahları sağlam bir kahvaltı yapıyorum. Öğle ve akşam yemeklerim genelde sebze ağırlıklı oluyor. Ara öğünleri yoğurt, meyve, meyve suyu gibi besinlerle geçiriyorum. Alkol kullanmıyorum. Maalesef günde bir paket sigara içiyorum. Genelde vitamin takviyemi yediğim besinlerden karşılıyorum. Bunun dışında multivitamin kullanıyorum. Bir uyku düzenim yok. Günümün yedi saatini uykuya ayırabiliyorum. Haftanın üç günü spor yapıyorum. Spor salonunda aletlerle çalışıyorum. Oldukça stresli bir işim var. Mesleğim gereği uyku ve beslenme düzenim olmuyor. Bu da ara sıra sağlığımı olumsuz yönde etkiliyor. Ailemde ırsi olarak şeker hastalığı ve kanser var. Düzenli olarak "Salozoprin" isimli bir ilaç kullanıyorum.
PROF. MÜFTÜOĞLU’NUN YORUMU
Sevgili Metin Arolat’ın son derece güzel bir beslenme düzeni var. Öğle yemeklerine sebzeler yanında bir parça protein koymasını da tavsiye ediyorum. Bu iskambil destesi kadar yağsız ve ızgara bir balık, derisi alınmış tavuk, hindi ya da kırmızı et olabilir. Özellikle çalışanların öğle yemeklerine en az kahvaltıları kadar özen göstermeleri ve protein karbonhidrat dengesini iyi kurmaları gerekiyor. Öğle yemeklerini salata-soda ile geçiştiren "SS takımı"nın kilolarını koruyamamaları, kilolarını korusalar bile sağlıksız zayıflar olarak kalmalarının nedeni yeteri kadar protein tüketmemeleridir. Öğle yemeğinde protein desteği olarak yağsız bir peynir veya yağı azaltılmış yoğurt da ekleyebilirsiniz. Sayın Arolat’ın sigara tüketmesi hem onun hem de müzikseverler için büyük bir şanssızlık! Ben de vitamin kullanması gerektiği kanaatinde değilim. Uyku düzenini sağlaması gerekiyor. Bunun için sanıyorum tıbbi yardıma ihtiyacı var. Stres yönetimi bozukluğu, uyku sorunlarının nedeni olabilir. Salozoprin önemli bir antiromatizmal bir ilaçtır. Niçin kullandığını bilmiyorum ama böyle bir ilacı sürekli olarak kullanmak zorunda olmadığını yeniden sorgulamasını öneriyorum. Sayın Arolat’a sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum.