Şeker tutkunu musunuz

Şeker bağımlılığı günümüzün en önemli sorunlarından biri. Çoğumuz ondan bir türlü kaçamıyor, şu veya bu nedenle tuzağına bir şekilde düşüyoruz.

Haberin Devamı

Onu aklından hiç çıkaramayan, çıkarsa da yeniden tutkunu haline gelenlerimiz de var. Böyle bakıldığında belki de onu bağımlılık yapıcı maddelerle bile kıyaslamamız mümkün. İşin kötüsü şekerin “temini son derece kolay bir kimyasal” olması.

Uzmanlara göre tükettiğimiz şekerin yarısı içeceğe eklediğimiz şekerden kaynaklanıyor. Kimimiz her bir bardak çaya 2-3 şeker atarak, kimimiz meyve suyu, meşrubat, kolalı içecekleri abartarak, kimimiz de beslenme modelimize gizlice sızan meyveli yoğurtlar, soslar, ketçap gibi tat vericiler, kurabiye, kek, dondurmalarla bir şeker denizi içinde adeta boğulma noktasına gelebiliyoruz. Sağlıklı zannettiğimiz yiyecek ve içeceklerin içinde bile maalesef bol miktarda şeker var.
Bilimsel veriler günlük toplam kalori tüketimimizin en fazla yüzde 10’unun şekerden gelmesine izin veriyor. Bu miktara bal, reçel, pekmez, meyve, meyve suları ve yiyeceklerimize eklenmiş her türlü şeker de dâhil. Ne var ki bu miktar ölçüye vurulduğunda bu değer son derece sınırlı miktarda şekere denk geliyor, kadınlar için 6-8 çay kaşığı, erkekler için 9-10 çay kaşığı kadar şekere tekabül ediyor. Oysa sadece bir kutu kolalı içeceğin içinde var bu miktar şeker. Kısacası şekerden korunmak, şeker bağımlılığından kurtulmak öyle zannedildiği kadar kolay bir süreç değil. Sorunu çözmenin zorluğu yalnızca gıdalara eklenen fazla şeker oranları da değil. Biz de suçluyuz. Suçluyuz çünkü şeker bizi mutlu ediyor. Beynimizdeki serotonini arttırıyor, kendimizi daha iyi hissetmemize, hatta bazen sevinçten havalara uçacak hale gelmemize sebep olabiliyor.
Evet, belki başlangıçta havaya uçacak kadar enerjik oluyoruz ama bu doping en fazla 1-2 saat, hatta bazen birkaç dakika sürebiliyor. Sonrası malum, karmakarışık bir kafa, derin bir mutsuzluk, uyuşukluk, bitkinlik ve yorgunluk hali, hatta ardı arkası kesilmeyen uyuklamalar...
Ne yapıp yapın şekeri hayatınızdan çıkarmanın en azından “azaltıp minimuma indirmenin” bir yolunu bulmalıyız. “Ben bu işi çok denedim ama başaramadım!” diyorsanız yarını bekleyin, şeker bağımlılığından kurtulmanın yollarını yarınki yazımda anlatacağım...

Diyabet işaretleri
Şeker bağımlılığı kısa dönemde insülin direnci ve kilo almaya, orta ve uzun dönemde de şeker hastalığına yol açabiliyor. Özellikle genetik eğilimi olanlarda şeker tüketimi arttıkça diyabet riski belirginleşiyor. Bu kişilerin diyabetle ilgili erken uyarı işaretlerini bilmelerinde fayda var. İşte onlardan bazıları...
* Susama hissinin artması
* Baş ağrıları
* Sık idrara çıkmaya başlamak
* Ağız kuruluğu
* Kilo kaybı ya da artışı
* Bulanık görme
* Yorgunluk
* Yaraların geç iyileşmesi
* Tekrarlayan mantar enfeksiyonları
* Ciltte kaşınma hissi
* Cinsel işlev bozuklukları

Haberin Devamı

DR. WEIL DİYOR Kİ
Oyunu doğru oynayın!
İyi yaşlanma iyi yaşama ile eş anlamlıdır. Amaç uzun değil keyifli ve güzel bir hayattır. Huzur veren, umut veren, acıya, endişeye, korkuya yer vermeyen bir hayattır. Ve bakın bu konuda Dr. Weil ne diyor: “Hedefimiz yaşlanmanın getireceği değişikliklere uyum sağlamak, yaşlılığa en az hasar ve rahatsızlıkla ulaşmak ve hasta olma halini azaltmak olmalıdır.
Hayatın ileriki yıllarının da tadını çıkarabilmek, yaşlanmanın verdiği ödüllerin keyfini sürmek ve paylaşmak ne güzeldir. Bedeniniz elbette anne-babanızdan aldığınız genetik talimatlarla gelişip büyür. Ancak araştırmalar, çevrenin genler ve onların ifade ettiği bedensel-ruhsal göstergeler üzerinde büyük etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla, doğa size bazıları iyi bazıları kötü olan belli bir el kâğıt bahşediyor, bu kâğıtları nerede nasıl kullanacağınız ise sizin kararınıza kalıyor.”

Haberin Devamı

BİR ÖNERİ
Sorunlarınızı ertelemeyin

Hepimiz zaman zaman şu veya bu nedenle bedensel ve ruhsal sorunlar, gelgitler, çatışmalar yaşarız. Genelde bilerek ya da bilmeyerek sorunlarımızı halının altına süpürür ve bir süre için rahat ederiz. Ama halının altı elbet bir gün dolar ve oraya itekleyerek başımızdan savdığımızı zannettiğimiz problemler hayatımızın tüm alanlarına nüfuz etmeye başlar.
Oysa iş, yumurta kapıya dayanmadan önce kararlılıkla çözüme yönelik doğru adımların atılmasıdır. Yoksa sorunlardan köşe bucak kaçarak ya da onlara by-pass çözümler arayarak çare bulamayız. Ruhsal sorunlara, onlarla karşılaştığınız yerden uzaklarda çözüm aramak, ‘burada mutsuz oldum bari başka bir diyara gidip rahatlayayım’ yaklaşımı da yeni değildir. Avrupalı ve Amerikalı zenginler, film yıldızları, şarkıcılar, ünlüler ruhsal dertlerine deva umuduyla yıllardır deniyorlar bunu. Hayalini kurdukları Shangri-La’yı bulmak için Hindistan’a, Himalayalar’a sefer üstüne sefer düzenliyorlar.
Ne yazık ki, şimdiye kadar ciddi bir şifa bulana rastlamak pek de mümkün olamadı. Prof. Dr. Toksöz Karasu çözümü ayağını bastığı toprakta değil de yaban ellerde arayanlar için bakın ne diyor: “Böyle bir insan buradadır ama burada değildir! Burada olmayı reddeder, burada olmak onu mutsuz eder, yolun daha ilerisinde olmak ister. Olmak istediği noktaya vardığında ise, aynı derecede mutsuz olacaktır. Çünkü artık ‘orası’ da ‘burası’ olmuştur...” “Huzurlu bir hayatım olsun” diyor, huzuru ayrılmaz bir parçanız yapmayı düşünüyorsanız, bir şey yaparken ille de karşılık beklemeyin.
Almaktan çok vermeye odaklanın. Ve verdiğiniz bir şeyin mutlaka karşılık göreceğini düşünmeyin. “Hiçbir tohuma çiçeğini görmek kısmet olmaz”, unutmayın...

Yazarın Tüm Yazıları