Paylaş
Bu uzamış ve yoğun kaygı bozukluğu da zihin sağlığımızı fena halde tehdit ediyor. Bu tehdidin en yaygın sonuçlarından birinin “depresyon” olacağı ise ruh sağlığı uzmanlarının ortak görüşü. Hatırlatalım: Uzamış kaygı bozukluğu uyku sorunlarına, panik ataklarına ve daha pek çok ruhsal soruna da yol açabilir. Konuştuğum psikiyatri uzmanları COVID-19’la bağlantılı depresyon vakalarının sayısında özellikle haziran ayı itibarıyla ciddi bir artış olduğunun altını çizdiler. En önemli risk gruplarını ise çocuk, kadın ve yaşlıların oluşturduğunu belirttiler. Kısacası, sık sık belirttiğim gibi, eylül başı itibarıyla COVID-19 ile mücadelede vites değiştirmemiz ve sürecin ruhsal yönüne de odaklanmamızda fayda var. Sağlık Bakanımıza tavsiyem şu: Hiç beklemeden pandemi Bilim Kurulu’na tecrübeli ruh sağlığı uzmanlarını da dahil etmesinde fayda var.
OKUR SORUSU
METFORMİN COVID-19’DA DA İŞE YARIYOR MU
TİP-2 diyabet tedavisi ve insülin direnci meselesiyle mücadelede çok sık kullanılan “metformin”in, COVID-19’a yakalananlarda yaşam kaybı riskini azaltabileceğini gösteren farklı çalışmalar olsa da -şimdilik- sadece bunlara bakarak bir kanaat oluşturmak doğru olmaz. Bir ay kadar önce yapılan büyükçe bir çalışma, metformin kullanımını neredeyse yüzde 70’e yaklaşan yaşam kaybı riski azalması olduğunu gösterse de biraz daha sabırlı olmak ve bu bilginin yeni çalışmalarla desteklenmesini beklemekte fayda var. Özeti şudur: Başlıktaki sorunun cevabı henüz net ve açık değil. Beklemek gerekir.
PANDEMİNİN ORTASINA GELDİK Mİ
HERKESİN aklında aynı sorular var: COVID-19 salgınıyla savaşı kazanıyor muyuz? Kaybetme ihtimalimiz var mı? İkinci dalga tehdidi gerçekleşecek mi, gerçekleşmeyecek mi? Eğer mücadelede iyi noktadaysak, sona yaklaştığımız söylenebilir mi? Soruları daha da uzatmak mümkün ama sadece bu kadarı bile canımızı sıkmaya, kafamızı karıştırmaya, kaygı yükümüzü arttırmaya yetiyor. Başlıktaki sorunun yanıtına gelince, başından beri pandemiyi yakından izleyen biri olarak ciddi bir mesafe aldığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Ama bilmeliyiz ki ülkesel ölçekte de küresel ölçekte de pandeminin henüz ortalarındayız. Önümüzde daha uzun bir yol var gibi görünüyor. Başarısızlığımızın, sürecin bütün gayretlere rağmen uzamasının temel nedeni ise sadece iki sözcükten ibaret: İnat ve İhmal! Biliyorsunuz, inat da ihmal de neredeyse iki milli sporumuz! Maske takmama ve sosyal mesafeyi koruma konusunda da inatçı ve ihmalkârız.
KORONA OLDUM YENİDEN OLUR MUYUM
COVID-19 enfeksiyonunu geçirenlerde bağışıklığın ne kadar süreceği net ve açık değil. Tahmini süre 3 ila 6 ay içerisinde değişiyor ama anlaşılan o ki en fazla ilk 3 ay için garanti vermemiz mümkün. Zaten bu nedenle de geçtiğimiz günlerde Amerika’daki hastalık kontrol ve izleme merkezleri mevcut yönergelerini güncellediler. COVID-19 enfeksiyonu geçirenlerin 3 aya kadar karantinaya alınmalarına veya yeniden test yaptırmalarına gerek olmadığına karar verdiler. Kanaatimce hastalığı geçirenlerde oluşan antikorlar her ne kadar virüsten korunmayı sağlasalar da bu antikorların özellikle hafif vakalarda her an ve hızla kaybolabilmeleri mümkün. Özetle, hastalığı geçirseniz de koruma tedbirlerini sürdürmeyi devam edin.
AKLINIZDA OLSUN
HASTANELER DAHA RİSKLİ
İNGİLTERE’de yapılan bir araştırma, herhangi bir nedenle hastanelere müracaat etmek zorunda kalanların COVID-19 bulaşmasına karşı daha dikkatli olmaları gerektiğini net ve açık olarak gösterdi. King’s College (Londra) araştırması, hastanede tedavi gören her 8 hastadan en az 1’inin bu enfeksiyonu hastanelerde kaptığını belirledi. İyi haber şu: Bu rakam aslında beklenenden çok daha düşük bir oran. Ayrıca hastanelerde ciddi, etkili ve dikkatli bir enfeksiyon kontrolünün yapıldığını da gösteren mühim bir kanıt. Ama siz yine de yolunuz hastaneye düştüğünde her zamankinden daha fazla dikkatli olun. Çok gerekmedikçe de sağlık sorunlarınıza hastane dışı çözümler bulun. Eğer çözüm için hastanelere gitmek zorundaysanız, daha çok dikkatli olmayı ihmal etmeyin.
BANA GÖRE
SOSYALLEŞMEYİ ABARTMAYIN
GEÇEN hafta sonunu Bodrum’da geçirdim. Hafta içinde de İstanbul’daydım. Net gözlemim şu: Haziran ortalarında, yani yaz başında gördüğüm dikkat ve itinadan eser yok. Sokaklarda maskeyle dolaşanların sayısı gittikçe azalıyor. Marketlerde, pazarlarda kontrolsüz bir kalabalık dikkati çekiyor. Restoranlarda eski düzen bozulmuş. Masalar sıkıştırılıp yeniden bitişik düzen haline getirilmiş. 5 yıldızlı otel restoranlarında bile garsonlar maske takmıyor. Konuştuğum dostlar da benimle aynı fikirdeler, aynı şeyi söylüyorlar: Sosyalleşme meselesinde ciddi ölçüde dikkatsiz davranıyoruz.
Kabul ediyorum, sıkıldık! Ayrıca şu da net ve açık: Birlikte zaman geçirmek, dostlarla buluşup sohbet etmek, hepimizin ortak davranış kalıbı, vazgeçilmezi. Ama ne var ki bu basit sohbetler, masum toplantılar bile dikkatli davranılmazsa virüsün yayılmasına sebep olabiliyor. İşin içine biraz da kontrolsüzlük girince süreç doğal olarak içinden çıkılmaz hale geliveriyor. Yapmamız gerekene gelince: Biraz daha yalnız kalıp bunalacağız. Eşimizi dostumuzu biraz daha özleyip can sıkıntısı çekeceğiz. Ama bilelim ki bunların hiçbiri hastane köşelerinde nefes darlığı çekerek yatmaktan daha kötü değil.
AKLINIZDA OLSUN
MASKENİZİ UMUMİ TUVALETLERDE DE ÇIKARMAYIN
ÇİN’de yapılan yeni bir araştırma, umumi tuvaletleri kullananların yüz maskelerini çıkarmaları halinde koronavirüsü kapabileceklerini gösteriyor. Independent gazetesinde yayımlanan habere göre, pisuvar kapakları açıkken sifon çekmenin virüs yüklü parçacıkları 5 saniye içerisinde havaya karıştırabileceğini gösteriyor.
Paylaş