Paylaş
3 ana protein yapıtaşının, yani 3 ayrı aminoasitin, “SİSTEİN-GLUTAMİN-GLİSİN” birleşmesinden oluşan bu muazzam ve mucizevi doğal güce hepimizin ihtiyacı var. Aslında onun yaptığı işlerin çoğu zannedildiği kadar karmaşık da değil. Mesela mı?
ÖNEMLİ
GLUTATYON ‘ANTİOKSİDAN ORKESTRASI’NIN ŞEFİDİR
SIK sık gündeme getirdiğimiz “paslanma/oksidasyon” meselesi ve tehlikesini engellemek glutatyonun birincil görevidir. Bu engellemeyi bakın nasıl sağlıyor: Oksidasyona yol açan serbest radikaller, “elektron açlığı” çeken oksitleyici maddelerdir. Bunlar daha önce de sık sık belirttiğim gibi dokulardan, öncelikle de hücrelerimizin zarları ve DNA’larından “ELEKTRON HIRSIZLIĞI” yapan son derece saldırgan ve zararlı yapılardır. Glutatyon ise hücre ve dokularımız için bir çeşit “FEDAİLİK GÖREVİ” üstlenen ve elektron hırsızlığına çıkan serbest radikallere değerli meslektaşım Dr. M. Atasoy’un deyimiyle “Buyur buradan al kardeşim!” diyerek onlara kendi elektronunu veren ve bu sayede hücreleri koruyup kendini feda eden doğal bir savunma molekülüdür. Glutatyon olmazsa antioksidan savunma sistemimiz çöker. Peki, glutatyonun marifetleri sadece bununla mı sınırlı? O sadece mükemmel ve muazzam bir antioksidan mı? Tabii ki hayır! Onun daha başka ve hatta daha da önemli görevleri var. Mesela DETOKSİFİKASYON görevi...
İYİ BİLGİ 1
GLUTATYONSUZ DETOKSİFİKASYON OLMAZ
YUKARIDAKİ başlığın açılımı net ve açık olarak şudur: “Eğer yeterli miktarda glutatyon rezervine sahip değilseniz bedeninizi, özellikle de karaciğerinizi zehirleyen toksinlerden öyle kolay kolay kurtulamaz ve neticede kısa bir süre sonra muazzam bir ‘TOKSİN ÇÖPLÜĞÜ’ne dönüşmek zorunda kalırsınız.”
Zira glutatyon özellikle “XENOBİYOTİK TOKSİNLER”in bedenden atılması için en ön safta görev yapan vazgeçilmez bir moleküldür. İsterseniz gelin, onun bu toksinlerden arındırıcı gücünü biraz daha detaylı inceleyelim...
OKUR SORUSU
GLUTATYON DETOKSU NASIL DESTEKLİYOR
EĞER vücudunuza giren cıva, kadmium, nikel, kurşun, arsenik, alüminyum gibi ağır metallerden, egzoz ve diğer petrol ürünlerinden, sigara dumanı ve içindeki zehirlerden, alkolün ürettiği zehirli maddelerden (asetaldehit), antibiyotikler ve diğer ilaçların birikici zararlı tesirlerinden, böcek ve mantar kimyasalları, kozmetik artıkları ve küflerden bir an önce temizlenip kurtulmak yani arınmak istiyorsanız MUTLAKA AMA MUTLAKA YETERLİ MİKTARDA GLUTATYONA SAHİP OLMAK ZORUNDASINIZ.
Bilelim ki yukarıda saydığım ve çeşitli yollarla vücudumuza girebilen bu xenobiyotik zehirler, doğrudan ve öncelikle karaciğere yerleşiyor. Orada farklı enzimlerle bir çeşit “ZEHİRSİZLEŞTİRİLME/DETOKSİFİKASYON REAKSİYONLARI”ndan geçtikten sonra vücuttan atılabiliyor.
Glutatyon xenobiyotik toksinleri “FAZ-2 GLUTATYON KONJÜGASYONU” ile kendisini bağlayarak onların verebilecek zararlarını azaltmak ve yine onların vücuttan karaciğer yoluyla atılabilir hale getirmekle de görevli bir moleküldür.
BENİM GLUTATYONA İHTİYACIM VAR MI
BU önemli soruya basit bir örnekle cevap vereyim: GGT/Gamma Glutamil Transferans beden için son derece önemli bir biyolojik madde. Biz doktorlar için ise vazgeçilmez bir karaciğer fonksiyonu tarama testidir. Artmış GGT düzeyleri net ve açık olarak karaciğerin hasar gördüğüne işaret etmektedir. Bu hasar bazen alkol kullanımı ve cıva zehirlenmesiyle oluşabildiği gibi, bazen karaciğer yağlanması gibi sözde masum bir nedenle de ortaya çıkabilir. Ve bilelim ki GGT’nin artması karaciğerin siroza giden bir yola girdiğine de işarettir. Şimdilerde neredeyse aramızdaki her 4 kişiden birinin karaciğer yağlanmasına maruz kaldığı düşünülürse GGT seviyelerinin takibi çok daha önemli bir konu haline gelmiştir.
GGT RAKAMLARIMIZ NE OLMALI
TEKRAR hatırlatayım: GGT’nin yükselmesi hele hele normal seviyeleri aşması karaciğer için tehlike işaretidir. Diğer taraftan yüksek GGT rakamları fazla kilolu ve şişman kişilerde muhtemel bir şeker hastalığının da ilk işareti gibidir. Kısacası GGT rakamlarının sadece normal sınırları aşması değil, hafifçe yükselmesi bile bize vücudumuzun ve tabii ki öncelikle de karaciğerimizin glutatyon üretiminde zorlandığının, bir başka deyişle glutatyon açlığı içinde kıvrandığının yani mevcut ve aşırı toksin yükü ya da yağlanmayla başa çıkamadığının göstergesidir. Eğer bu kişiye yeteri kadar glutatyon öncü maddelerini içeren besinler kazandırabilir, ya da N-Asetil Sistein gibi glutatyon öncülerinden birini sağlayabilirseniz detoks sistemi işlevlerini daha kolay yerine getirebilecektir. N-Asetil Sistein yaptığı iş detoks sistemine “sistein” sağlamak ve bu yolla glutatyon üretimini desteklemekten ibarettir.
Unutmayın: GGT enzimi vücudunuzun glutatyona ihtiyacının arttığını, bir başka deyişle özellikle karaciğerinizin ve tabii ki genelde de vücudunuzun toksinlerle ve serbest radikallerle uğraşmakta zorlandığını gösterir. Tahlil raporunuzdaki GGT rakamının ERKEKLER İÇİN 40, KADINLAR İÇİN 35’i (IU/L) aşmaması gerekir. Prensip olarak da herkes için 30’un altında kalması tavsiye edilir. Eğer GGT rakamlarınız yüksekse vücudunuza ivedilikle glutatyon desteği vermeniz gerekiyor. Karaciğerinizin glutayona ihtiyacının olup olmadığını anlamanın en kolay yolu ucuz bir laboratuvar testi olan GGT analizini yaptırmak ve yukarıdaki rakamları dikkate almaktan ibarettir.
İYİ BİLGİ 2
GLUTAYONUNA SAHİP ÇIK
MADEM ki glutatyon doğal savunma güçlerimizden biridir, antioksidan orkestramızın şefi, bağışıklık gücümüzün nefesi, antikanser savunmamızın orkestra şefi, yaşlanmayı önlemenin en etkili doğal mucizesidir, ve madem ki glutatyon kollajen üretimini desteklemekten cilt lekelerini azaltmaya, detoks sistemlerini çalıştırmaktan vücudun bir toksin çöplüğüne dönüşmesine gelmesini önlemeye kadar pek çok alanda görevli ve maharetlidir, İYİ YAŞLANMAK İSTEYEN HERKESİN GLUTATYONUNA SAHİP ÇIKMASI GEREKİR!
“Peki, nasıl olacak hocam bu iş?” diyorsanız -ki bence deyin- şu bilgileri bir kenara not edin...
GLUTATYONUMUZU NASIL ARTTIRIRIZ
1- Kükürtlü besinleri (lahana, karnabahar, turp, sarımsak, soğan ve yumurta) daha çok ve sık yiyin. Zira bu besinlerin tamamı sistein zenginidir.
2- Glutatyon zengini sayılan besinlerden (bamya, ıspanak, kuşkonmaz) -etkileri sınırlı da kalsa- daha sık ve çok yararlanmaya gayret edin.
3- Glutatyonu aktive eden farklı antioksidanlardan da (öncelikle alfa lipoik asit ve sonra da selenyum, C vitamini, koenzim Q10, magnezyum) destek almayı düşünün. Zira vücudunuzdaki bu antioksidanların miktarı arttıkça görev kabiliyetini kaybetmiş yani oksitlenmiş/indirgenmiş glutatyon yeniden aktifleşiyor/canlanıyor. Bunun için de daha sık ve bol C vitamini zengini besinler (turunçgiller, meyveler, sebzeler), E vitamini deposu gıdalar (ruşeym, kabak ve ayçiçeği çekirdeği, yağlı tohumlar), selenyum yüklü güçler (deniz ürünleri, kuruyemişler) tüketin.
4- N-Asetil Sistein ve alfa lipoik asit takviyesi alın.
5- Glutatyon düşmanlarından uzak durun. Bazı ağrı kesiciler (parasetamol), kolesterol düşürücüler (statinler), antibiyotikler (kinolonlar), şeker dengeleyiciler (metformin) ve toksinler (alkol, sigara, cıva ve diğer ağır metaller) glutatyon üretimini bloke edebiliyor, bunlardan uzak kalın.
Paylaş