Sağlık kontrollerini her yıl düzenli olarak yaptıran genç bir hastamın gözlemine ben de katılıyorum. Sağlıklı bir hayat sürmeyi kolaylaştıran şartların iyileşmesi, doktor-hastane-ilaç sayısının çoğalması ve korunma yöntemlerinin yaygınlaşmasına rağmen, eskisinden daha sık hastalanıyoruz. "Ne oldu, neden böyle oldu" sorusunun cevabını merak ediyorsanız yazıyı dikkatle okuyun.
GÜNÜMÜZDE bulaşıcı hastalıklar yeniden filizleniyor gibi görünüyor. Neredeyse unutmaya başladığımız tüberküloza (verem) yakalananların sayısı yeniden artmaya başladı. Tifoya, dizanteriye yakalananların sayısı azımsanacak gibi değil. Ağır düzeyde sarılık yapabilen hepatit virüslerine bağlı karaciğer iltihapları eskisinden daha sık görülüyor. Kanser hastalarının sayısında da ciddi bir artış var. Ruh sağlığı problemleriyle boğuşanlara her gün yenileri ekleniyor. Kalp-damar hastalıkları bile eskisinden çok daha sık görülmeye başladı. Hipertansiyonla, şeker hastalığı ile mücadele eden birçok yakınınız olmalı! Alzheimer ve diğer nedenlerle ortaya çıkan bunama veya bellek kaybı, birçok insan için ciddi bir sorun haline geldi. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
HORMONLU YİYECEKLER
"Önce ekmekler bozuldu" diyen şairimiz doğru söylemiş! Yiyip içtiklerimiz, soluduğumuz hava, ısındığımız aydınlandığımız güneş, içtiğimiz su, dünya, her şey hızlı bir değişim ve bozulma içinde. Gıda üretimi arttı, besinler ucuzladı ama tüketilen gıdaların içindeki sağlığa yararlı maddelerin miktarı da azaldı. Son 40-50 yılda sebze ve meyvelerdeki vitamin-mineral değerlerinin de yarıya yakın azaldığını ileri sürenler var. Endüstriyel besinler, doğal besinlere oranla çok daha düşük miktarlarda vitamin, mineral, antioksidan, flavanol, polifenol ve posa ihtiva ediyor. Buna karşılık kalori değerleri çok fazla. Yağ içerikleri özellikle doymuş ve trans yağ miktarları çok yüksek.
YANLIŞ BESLENENLER
Hayvansal proteinleri gereksiz ve ölçüsüzce tüketebiliyoruz. Yediğimiz her şeyin içinde eskisinden daha fazla kimyasal var. Genetiği ile oynanmış besinleri daha çok yiyip içmeye başladık. Hormonlar, antibiyotikler, böcek ilaçları, daha besinlerin üretilme aşamasında yiyeceklerin içine karışıyor. Hazır besinlerin içinde onlarca koruyucu, kıvam arttırıcı, parlatıcı, tad verici, lezzet yükseltici "sentetik kimyasal" mevcut. Eskisinden daha fazla ve daha sık dışarıda besleniyoruz. Lokantalar ve benzeri yerlerin, kurumlara topluca besin üreten sistemlerin üretim şartları ve kontrolleri yeterli değil. Neyi, nerede, ne şartlarda, nasıl pişirdikleri yeteri kadar kontrol edilmiyor. Besinlerin paketlenme, taşınma, depolanma ve rafta tutulma süreçleri hijyenik olmayabiliyor. Kısacası gıdaların üretiminden tüketimine kadar geçen süreçte çok önemli sıkıntılar var. Bu süreç gıdalarla bulaşan enfeksiyonlara (tifo, dizanteri, sarılık, parazit hastalıkları), besinlerle oluşması kolaylaşan hastalıklara (vitamin noksanlıkları, kansızlıklar, kalp-damar hastalıkları, kanserler) yakalanma olasılığını çoğaltıyor.
KİMYASAL ÇÖPLÜKTEYİZ
Çevre kirliliğinin önlenmesi, güç bir noktaya doğru gidiyor. Susuzluk, küresel ısınma, ozon tabakasındaki delik, orman yangınları, fabrika ve sanayi dumanları, soluğumuz havada, içtiğimiz suda, dokunduğumuz her şeyde bizi hastalandıracak faktörlerin sayısında artmaya yol açıyor. Çocuklarımızın oyuncaklarına, çamaşırlarına normalin neredeyse on bin katı kurşun eklendiğini siz de izliyor, okuyorsunuz. Plastiği, alüminyumu eskisinden çok daha fazla kullanıyoruz. Nikel, Civa, Kurşun ihtiva eden piller ne usulüne uygun saklanıyor ne de uygun bir şekilde toplanıp depolanıyor. İlaç firmalarının, kimyasal madde üreticilerinin neredeyse evlerimizin bahçesine kimyasal atıkları gömdüklerini yeni yeni öğreniyoruz.
ALKOL VE SİGARA
Bütün bunlar böyle olağanüstü bir hızla ortaya çıkıp sürerken ve her şey bu kadar tepetaklak giderken, yetmezmiş gibi aşırı sıcaklar ve güneş ışınlarının yoğunluğuna bağlı sağlık sorunları da had safhaya ulaştı. Deri kanserleri, cilt yanıkları neredeyse patlama noktasında. Aşırı sıcak ve yoğun güneş ışınlarına bağlı cilt ve göz hastalıklarında önemli bir artış var. Önemli bir başka nokta da alkol ve sigara kullanımın yaygınlaşmasıdır. Alkol de, sigara da kanserden karaciğer iltihabına kadar pek çok hastalıkta hazırlayıcı, kolaylaştırıcı en önemli etkenler. Bizim ülkemiz bu iki kötü alışkanlığın reklamlarının, duyurularının en kolay yapıldığı ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor.
Bu yazıyla biraz canınızı sıktığımın, yüreğinizi kararttığımın ben de farkındayım. Ama ne var ki bana bu soruyu yönelten hastamı da, sizi de aydınlatmak, uyarmak zorundayım.
Çevresel zehirler
Yiyip içtiklerimiz, soluduğumuz hava, içtiğimiz su, dünya, gelişen yaşam standardımıza oranla daha hızlı bir değişim ve bozulma içinde. Gıda üretimi arttı, besinler ucuzladı ama tüketilen gıdaların içindeki sağlığa yararlı maddelerin miktarı da azaldı. Arabamız, kaloriferimiz var ama havamız kirli...
Çevre sorunlarıyla sağlığımız iç içe
Çevre sorunlarıyla sağlımız aslında o kadar iç içe ve birbiriyle ilgili ki. Ama çoğumuz bu bağlantıyı kuramıyor. Akarsularımızda, göllerimizde balıklar toplu halde ölüyor. Arılar bile kitleler halinde sanki bir kara delik var onun içine girip kayboluyorlar, ölüyorlar. Göllerimiz kurudu. Akşam üzeri etrafında gezinti yaptığımız, fotoğraflar çektirip hayallere daldığımız bir gölü ertesi sabah bulamayabiliyoruz. Ülkemizde kuş cennetlerinin çoğu yok oldu. Saklı cennetlerimizi Bördübet’de, Göcek’de, Bodrum’da, Anamur’da olduğu gibi kendi elimizle yakıyor, yok ediyoruz. Kişisel temizliğimizi sağlayacak suyu bile bulamıyoruz. Diş fırçalamak, tuvalet temizliği yapmak bir tarafa, ameliyathanelerde bile el yıkayacak su bulamıyoruz. Irmaklarımız kurudu. Topraklarımız, meralarımız ve hatta güzelim yemyeşil ovalarımız kayboldu... Tüm bu çevre soruları, sadece bir peyzaj güzelliği için değil, birey ve toplum sağlığı için de çok önemli ve mutlaka çözülmesi gerekiyor.