Paylaş
Mitokondri de neyin nesi hocam diyenlerinizin olacağını biliyorum. Ve sağlığını düşünen herkesin mitokondrileri hakkında fikir sahibi olması gerektiğini size bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Nedeni açık:
Mitokondriler hücrelerimizin enerji üretim merkezleri. Her hücre enerjisini mitokondrilerinden sağlıyor.
Bir hücre ne kadar çok enerji tüketiyorsa o kadar çok mitokondriye yani enerji santraline sahip oluyor.
Zaten böyle olduğu için de kalp kası hücrelerinin neredeyse yarısını mitokondri organcıkları oluşturuyor.
Bu miktar iskelet kası hücrelerinde ve beyin hücrelerinde yüzde 25’lere düşüyor.
Karaciğer ve böbrek hücreleri de müthiş çalışkan hücreler. Öyle oldukları için de onların bol miktarda mitokondri
cihazı var.
Fazla enerjiye ihtiyaç duymayan, genelde de yan gelip yatan tembel hücrelerde ise mitokondrilerin sayısı çok az.
Mesela yağ hücreleri neredeyse bir-iki mitokondri ile yetinebiliyor.
Peki neden önemli bu mitokondriler diyorsanız, buyurun...
Ne iş yapar?
Kural şudur: Ne kadar çok ve sağlıklı mitokondriniz varsa, o oranda enerji üretirsiniz. Ürettiğiniz enerji kaliteli olur. Geride fazla atık yani kül filan da bırakmaz.
Bu bilgiyi bir kenara not edin ve lütfen unutmayın.
Önemli bir bilgi de şudur:
Son yıllarda yaygınlaşan sağlık sorunlarımızın çoğunun nedeni mitokondrilerimizin tembelleşmesine, iş yapamaz hale gelmeleridir.
Özellikle aşırı miktarda gıda tüketimi mitokondrinin iş yükünü artıran bir durumdur.
Hele bir de bu gıdalar “çöp besinler” ise sistemi süratle tıkar, mitokondrinin fonksiyonlarını bozar.
Yaşlanınca ne oluyor?
Diğer taraftan yaşımız ilerledikçe mitokondri sayımız da azalır. Temel sebebi “yaşlanmaya bağlı kas kaybı” yani sarkopenidir.
Bu durumla baş etmenin iki kolay ve etkili yolu var. Daha çok hareket ederek yeni mitokondrilerin üretimini teşvik etmek ve daha az yiyerek mitokondrilerin iş yükünü hafifletmek.
“Yaşlandıkça daha az yemek ve daha çok hareket etmek lazım” cümlesini ısrarla tekrarlamamızın bir nedeni de zaten bu.
Yaşlılık yorgunu olmak istemiyorsanız kaslarınızın erimesine fırsat vermeyin. Kaslarınızın erimesini istemiyorsanız hareket edin. Hareket olarak da “yürüyüş”ü seçin.
Tembelleşen mitokondriler
neden kilo aldırıyor?
Eğer beslenme modelinizde çöp karbonhidratlar, yani şeker, un/nişasta yüklü besinler fazlaysa, ağır metaller, kimyasal toksinler, renk, tat vericiler çoksa mitokondrileriniz kısa bir süre sonra bozulacaktır.
Bu “oksidatif/paslandırıcı stres” altında becerisi azalan, gücü kuvveti kalmayan mitokondriler sadece toksinleri temizlemekte zorlanmakla kalmayacak, yağları yakmada da problem yaşamaya başlayacaktır.
Yakılamayan yani mitokondrinin içinde Krebs döngüsüne sokulamayan yağlar ise trigliserid olarak dolaşıma verilecek, karaciğerde, göbekte birikecektir.
Diğer taraftan mitokondrinin kendi zarında trigliserid yoğunlaşması da mitokondriyi daha da tembelleştirecektir.
Bu bir anlamda insüline duyarsızlığın, yani insülin direncinin gelişmesi demektir.
Neticeyi tahmin ettiniz:
Gelsin kilolar, biriksin yağlar!
Şunu da unutmayın: Mitokondrilerin azalması ve tembelleşmesi yorgunluğa da yol açar. Kronik yorgunların, tembel yorgunların çoğunda sorun mitokondri tembelliği ve fakirliğidir.
Mitokondri fonksiyonları bozulunca ne oluyor?
1- Yağlar yakılamıyor, birikiyor.
2- Glikozun hücreye kabulü için çalışan sistemler alt üst oluyor. Neticede glikoz o hücreye giremiyor, insüline direnç gelişiyor. İnsülin direnci nedeniyle iskelet ve kalp kası ile karaciğere “enerji kaynağı glikoz” giremeyince hücre enerjisiz ve çaresiz kalıyor.
3- Çaresiz kalan, yağları ve glikozu yakamadığı için enerji üretme yetisi kaybolan hücre de başka bir “enerji kaynağı” arayışına giriyor, kaslarındaki proteini devreye sokuyor! Kaslarını yakarak -yani kendini yakarak!- enerji temini yoluna gidiyor. Ürettiği bu yeni glikozu da yeniden yağ olarak depolamayı tercih ediyor.
Kısacası “kas yapıp yağ yakma” hikâyesi tersine dönüyor, “kas yakıp yağ yapma” dönemi devreye giriyor. Sonrası mı? Bildik hikâye! Frenler patlamış -fren balataları yani kaslar yanmış- beden otomobilimiz yokuştan aşağı yuvarlanan bir “yağ depolama aracı”na dönüşüyor.
Şimdi anladınız mı “Yanlış diyet kas yakar! Yapmayın, etmeyin, her diyet önerisine balıklama atlamayın” diye niçin ısrar ettiğimizi? Şimdi anladınız mı neden “yaşlandıkça az yiyin” ve “daha çok hareket edin” diye tepenize dikildiğimizi? Anladınız mı sizin sıkıldığınızı, bizim aynı şeyleri tekrarlamaktan yorulduğumuzu hissetmemize rağmen “lokmaları da adımları da sayalım, lokmaları azaltıp adımları çoğaltalım” diye niçin durmaksızın yalvardığımızı?
Çünkü her “eksik lokma” daha az mitokondri zehirlenmesi ve mitokondrilerimiz için “daha az yük” demek.
4- Her “fazla” adım iskelet kaslarımızın, kalp kaslarımızın daha fazla mitokondri üretmesi, daha çok enerji üreten yani daha çok enerji tüketen mitokondrilerinin sayısının artması demek!
5- Peki, bu mitokondriyal fonksiyon bozukluğu bu kadar mühim ise, bu kadar etkili bir “sağlıksızlık” sebebi ve “kilo sabotajcısı” ise bundan nasıl kurtulacağız? Kurtulamasak bile etkilerini nasıl azaltabileceğiz?
6- Bu soruların cevabı birden fazla. Ama en çok sakınmanız gerekenler mitokondrilerimizi en çok zehirleyenler, yani “toksinler”dir. Çünkü toksinlerin hücrelerdeki direkt ve temel hedefi mitokondrilerdir.
7- Anlaşılması gereken şudur: Birçok sağlık sorunumuz gibi kilo problemimizin de en azından tetikleyicilerinden biri ama çoğu zaman da esas nedeni yorgun, bitkin düşmüş, işini gücünü yapamaz hale gelmiş mitokondrilerdir. Mitokondri tembelliği, yaşadığımız birçok sağlık problemi gibi kilo probleminin de mühim nedenlerinden biri, belki de birincisidir.
(Dr. Mustafa Atasay’ın Fonksiyonel Tıp kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.)
En güçlü mitokondri toksinleri hangileri?
◊ Basit şekerler: Glikoz ve saz arkadaşları
◊ Nişasta bazlı früktoz
◊ Alkol
◊ Ağır metaller (cıva, arsenik, kadmiyum, kurşun)
◊ İlaçlar: Statinler (kolesterol ilaçları), parasetamol, kirolon grubu antibiyotikler
◊ Asit yükünün artması
Paylaş