Paylaş
İştahımızı dengeleyen, bir başka deyişle iştah artırıp azaltan farklı hormonal yapılanmalarımız var. Bu mühim ama sessiz hormonlardan birinin ve de en önemlisinin ghrelin olduğu biliniyor.
Sistem şöyle işliyor:
Uzun süre aç kalınca boş midemiz ghrelin salgılanmasını uyarır. Kanda aşırı ghrelin artışı da bize “Acıktın, hadi git de bir şeyler ye iç!” der.
Der ama bazen iş zıvanadan çıkar, süreç açlık atakları, yeme krizlerine döner. Neticede de aşırı kilo alımıyla sonuçlanır.
Basitçe, eğer ghrelin’i kontrol edebilirseniz, iştahınızı da kontrol edebilirsiniz.
Daha düşük ghrelin seviyesi, daha çok tokluk hissi ve daha kolay kilo kontrolü demektir.
Mide küçültme ameliyatları dâhil kilo kaybı sağlayan ameliyatların çoğu, hatta pahalı ve riskli iğnelerle sürdürülmeye çalışan zayıflama çabalarının temeli de aslında bu hormonu yani ghrelin’i kontrol altına alma ve azaltma çabasıdır.
Araştırma sonuçlarına bakılırsa, benzer bir neticeyi barbunya fasulyesi ya da ondan hazırlanmış özlerle de elde etmek mümkün olabiliyor.
Barbunya fasulyesi iştahı tetikleyen ghrelin’i baskılarken, iştahı azaltan bazı hormonları (PYY, CCK, GLP1) artırıyor.
Kısacası, eğer kilo sorununuz varsa menülerinize daha sık ve bol barbunya fasulyesi eklemenizde fayda olabilir.
Sadece takviye yetmez
“Takviye” almak iyi de, o işi de abartıyor gibiyiz. Pek çok abartma örneklerimiz var. Mesela herkesin her gün bir vitamin yutması, “yorgunluk” sorununu sadece “gin-
seng”li multivitaminlerle çözeceğini sanması müthiş bir yanılgı.
Depresyona bağlı bir yorgunluğu, değil bir kapsül, bir avuç ginseng bile yutsanız geçiremezsiniz.
Başka örnekler mi? Deneyimli bir doktor olabiliyoruz ama probiyotiklerin faydalarını anlatırken freni patlatıp “Depresyonu ilaçla değil, turşuyla tedavi edin!” diyebiliyoruz.
Sağlık taramalarında da benzer durum var. Geçen hafta yaşadığım bir örneği paylaşmak isterim:
40’lı yaşlarda genç bir bey. Maşallah zımba gibi. Düşünmüş ki 40’lı yaşlar mühim bir dönemeç. “Gidip kendime bir sağlık taraması yaptırayım, vücudum ne durumda, risklerim neler öğreneyim” demiş.
Gittiği hastanede aynı tarama programı içinde akciğer grafisi, akciğer tomografisi ve koroner arter tomografileri birbiri ardına yapılıvermiş. Oysa bu işlemleri ardı ardına yapmakla Nagazaki’de atom bombasına maruz kalmak arasında pek bir fark yok!
Özeti şu: Konu sağlık olunca övgüyü veya yergiyi abartmak zarar verebilir. Aman dikkat!
Homosistein yüksekliği mühim mi?
Mühim! Hem de zannedildiğinden çok ama çok daha mühim.
Zira “yüksek homosistein” seviyeleri sadece kalp ve beyin damarları için risk oluşturmuyor, yalnızca kalp krizi ve felç için “minör” yani “minik” bir risk haline gelmiyor.
Yüksek homosistein seviyeleri, metabolizmanın çok önemli bir görevinin, “metilasyon” süreçlerinin aksadığını da gösteriyor.
Peki, bu görev yani metilasyon süreçleri aksayınca ne olur? Sorunun yanıtını yanda bulabilirsiniz.
Fazla homosistein nasıl azaltılacak?
Bu konuda çözüm ortağımız olabilecek üç doğal tavsiye var:
◊ B12 ve folik asit seviyelerinizi dikkatle izleyin. Folik asit düzeyinizin 8’den, B12 seviyenizin 500’den daha alt değerlere düşmesine izin vermeyin.
◊ Kan analizlerinize göre aktif folik asit (methyl folat) ve B12 vitamini (metilkobalamin) ile birlikte B6 desteği alın.
◊ SAM’e desteği (S-Adenosil Metionin) kullanabilirsiniz ama önce doktorunuzla konuşmalısınız.
Zerdeçal belleğin dostudur
Zerdeçalın Alzheimer riskini düşürdüğünü gösteren veriler var. 2010 yılından sonra yoğunlaşan farklı çalışmalarda bu bilgi defalarca doğrulandı.
Zerdeçal düzenli tüketildiğinde sadece Alzheimer’ı engellemiyor, genelde her türlü demans sorununu geciktirerek belleği destekliyor.
Zerdeçalın bellek üzerindeki olumlu etkilerini araştıran merkezlerin başında da ABD’deki UCLA Tıp Fakültesi’nin nöroloji departmanı var.
Onlar bu konunun referans araştırma merkezlerinden biri ve “zerdeçalın belleği korumadaki etkinliği oldukça güçlü” diyorlar.
Kısaca zerdeçalın bunamaya karşı da etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Sarımsağın ezilmişi daha faydalı
Gıdalardan doğru faydalanmak mühim bir konu. “Ben bu işi bilirim” diyenlerin bile çoğu bazı temel bilgilerin yeterince farkında değil.
Mesela pek çok evin mutfağında bir ıspanak, karnabahar veya lahana yemeği hazırlanırken sebze önce bir güzel haşlanıyor, sonra haşlama suyu dökülüp geri kalan ıspanak, karnabahar, lahana posasıyla yemek hazırlanıyor. Böyle olunca da sebzelerin faydalı besin unsurlarının çoğu lavabo deliğinden akıp gidiyor.
Benzer hatayı sarımsak yerken de yapıyor, sarımsağı bütün olarak yediğimizde içindeki sağlık mucizesi allisin maddesinden yeterince faydalanamıyoruz.
Doğrusu şu: Çiğ sarımsağı önce bir güzel ezin ve 5-10 dakika bekleyip sonrasında ister pişirin, ister çiğ yiyin. Bedeninize daha çok allisin gireceğinden emin olabilirsiniz.
Paylaş