Paylaş
Kilo sorunu bazen ne oburluktan ne de yeme-içmeyi kontrol edememekten kaynaklanır. Kandaki bazı sabotajcılar da çok ve hızlı yemeye yol açabilir. Bu sabotajcıların başındaysa insülin hormonu gelir. Nedeni şu…
Bazı insanların pankreasları genetik olarak aşırı insülin üretmeye programlı kan şekeri yükselmelerine karşı çok hassas. Normalde yemeği takip eden ilk saatlerde kan seviyesi ortalama 40-50 üniteyi geçmeyen insülin değerleri bu şanssız kişilerde 100’ü, hatta 200’ü bile geçebiliyor.
Pankreas bezleri genetik olarak aşırı insülin üretmeye programlanmış kişiler eğer bu genetik kusuru fark edemezlerse özellikle ‘un, şeker, nişasta’ üçlüsünden zengin yiyecek ve içeceklerden hemen sonra hipoglisemi atakları yaşamaya başlıyorlar. Atakların ilk işareti de ‘sık ve erken acıkmak’ oluyor.
Pankreası doğuştan aşırı insülin üretmeye programlanmış bu şanssız insanların çoğunun ailesinde diyabet hikâyesi var. Söz konusu genetik kusur yaş ilerledikçe özellikle 50’leri geçtikçe belirginleşiyor. Hareketsiz bir hayat, kötü beslenme koşulları, kilo almak gibi durumlar kusurun daha erken yaşlarda da ortaya çıkmasına sebep oluyor.
‘Yedikçe acıkmak, acıktıkça yemek’ döngüsüyle göbek büyümeye, bel çevresi kalınlaşmaya devam ediyor.
NE YAPMALI?
Eğer yemeklerden hemen sonra acıkıyor, uyku hali, kafa karışıklığı, zihin bulanıklığı, sinirlilik, terleme, baş ağrısı gibi sorunlar yaşıyorsanız, az yemenize rağmen çabuk kilo aldığınızı, düzenli egzersiz yapmanıza rağmen kilo vermekte zorlandığınızı düşünüyorsanız yukarıda anlatmaya çalıştığım genetik kusurun sizde de olabileceği aklınızda olsun. Dahası “Su içsem yarıyor” veya “Kuş kadar yiyor ama fil gibi yağlanıyorum” diye düşünüyorsanız yine aynı problem aklınıza gelsin. Yapacağınız şey bir iç hastalıkları ya da endokrinoloji uzmanıyla görüşmek ve insülin direnci yönünden bir incelemeden geçmek olmalı. Eğer siz de aşırı insülin üretmeye programlı bir pankreasa sahipseniz unlu, nişastalı, tatlı yiyeceklerden uzak durun…
Dövme ve piercing yaptırmak isteyen gençlere tavsiyeler
PAZAR UYARISI
* Her iki uygulamanın da mikrop kapma ve enfeksiyon riski yaratabileceğini, hijyenik şartlarda uygulanmasının zorunlu olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
* Cilde takılan metal nesnelerin ciddi alerjik reaksiyonlar yaratabileceğini, hatta bazı kişilerde ‘keloid’ isimli kabarmalara yol açabileceğini unutmayın.
* Her iki uygulamanın da size hepatit B, hepatit C ve AIDS gibi hayatınızı tehdit edebilecek virüslerin bulaşmasını kolaylaştırabileceği aklınızda olsun.
* Kalıcı dövme yaptırmadan önce tekrar düşünün. Bu tür dövmelerin lazerle silinmesi uzun ve oldukça masraflı çabaları gerektirebiliyor. Dahası, bazı dövmeler lazerle bile yok edilemiyor.
Paylaş