Paylaş
Ünlü Amerikan tıp dergisi JAMA’da 9 Temmuz’da yayımlanan bu çalışmaya göre, COVID-19 salgını sırasında artan “psikolojik, sosyal ve ekonomik kaygılar” nedeniyle Amerikan vatandaşlarında “kırık kalp sendromu” olarak bilinen kalp sorunu ile beklenenden daha sık karşılaşıldı. Peki nedir, nasıl bir şeydir bu kırık kalp sendromu? Neden oluşur, ne yapar, ne gibi neticeler verir? Kısacası sağlam bir kalp neden ve nasıl “pat diye” kırılıverir? Yanıtlar için buyurun...
KISA BİLGİ
KALP NASIL VE NEDEN KIRILIYOR?
KIRIK kalp sendromu, tıp literatürüne ilk kez 1990’lı yıllarda girdi. İlk vakalar Japonya’da “takotsubo kardiyomiyopatisi” adı altında yayımlandı. Sorun da esas olarak, bir tür “stres kardiyomiyopatisi” olarak açıklandı. Kalp kasında oluşan ani ve ciddi hasarın nedeni, birden ortaya çıkan şiddetli fiziksel veya ruhsal/duygusal streslerdi. Ani ve kontrolsüz stres uyarılarıyla maksimuma çıkan bedendeki aşırı stres hormonu yükü, kalp kaslarında geçici bir pompalama yeteneği bozukluğuna yol açıyordu. Neticede de kalp yetersiz ve düzensiz bir çalışma sürecine giriyor, kalp yetmezliği tablosu gelişiyordu. Kısacası, kalbin pompalama yeteneği yoğun stres etkisiyle düşüyor, azalıyor, ciddi ölçüde bozulabiliyordu. Tekrarlayalım, temel suçlu da muhtemelen yukarıda belirttiğimiz gibi aşırı birikim gösteren stres hormonlarıydı.
İYİ HABER
KIRILSA DA DÖKÜLSE DE İYİLEŞİYOR
KIRIK kalp sendromu problemine paçasını kaptıran hastalar genelde bir süre sonra iyileşiyor, çoğu süreci başarıyla atlatma şansı buluyor. Uzmanlara göre 2-3, bilemediniz 4-5 hafta sonra kalp kası yaşadığı şoku atlatıp yeniden eski normal performansına geri dönüyor. Bu son araştırmada da muhtemelen böyle olacak. Pandemi stresinde kalbi kırılan pek çok hasta sağlığına yeniden kavuşacak. Özeti şudur: Pandemi esnasında ünlü kalp merkezi Cleveland Klinik Hastanesi’ne (Amerika) beklenenden çok daha fazla kırık kalp sendromlu, yani kalp kası hasarlı (kalbi kırık) hasta yattı. Anlaşılan o ki stres yönetimi pandemi sürecinde de önemli bir ayrıntı. Pandemi stresini fazla büyütmeyelim, kalbimizi strese sokmayalım.
BİR RİCA
İLETİŞİMBİLİMCİLER, BUYURUN SAHA SİZİN!
İLETİŞİMBİLİMİNİN önde gelen uzmanlarından Nuran Hoca da (Prof. Dr. Nuran Yıldız), koronayla mücadele konusunda benimle aynı düşüncede. O da koronayla mücadelede önümüzün pek de açık olmayabileceğini düşünenlerden. Birkaç gün önce “süper haber”deki yazısında pandemiyle mücadelede fikir üretmeye çalışan akıl hocalarına -ben dahil- bir güzel saydırmış! Mücadelede önümüzün pek de açık olmadığını net ve açık dile getirip şunları yazmış: “Sağlık Bakanı kendisini ‘Twitter sözcüsü’ ilan etti. En güvenli kaynak Mehmet Ceyhan, hızla magazin figürü olma yolunda. Osman Müftüoğlu Hocam, siz de son verin, ‘Ne yapsak da vaka sayısını azaltsak’ diye kendinizi paralamayın.”
Doğrusunu söylemek gerekirse üzüldüm. Üzülmekle de kalmayıp cesaretimi topladım ve Nuran Hoca’yı aradım. Sağlık Bakanımızın da Bilim Kurulumuzun da Mehmet Ceyhan ve diğer ilgili hocalarımızın da ellerinden geleni yaptıkları düşüncemi paylaştım. Nuran Hoca’ya anlattıklarımı alttaki kutu da sizinle de paylaşıyorum.
SORUN NE
İHTİYACIMIZ YENİ BİR AKIL
PROF. Dr. Nuran Yıldız’la paylaştığım cümleleri gelin size de aktarayım: “Sevgili hocam, bu virüsü başımızdan defedene kadar ne hekimlerin ne siyasilerin ne de çalışkan Sağlık Bakanımızın sahadan çekilmeye niyeti de hakkı da yok. Mesele şudur: Devlet de (Sayın Cumhurbaşkanımız, Sağlık Bakanımız) bilim insanları da (Bilim Kurulumuz, ilgili uzmanlar) bugüne kadar ellerinden geleni yaptılar. Bundan sonra da yapmaya devam edecekler. Sizin net ve açık bir şekilde ifade ettiğiniz ‘iletişim kuraklığı’ meselesinin acilen çözülmesi gereken yeni bir dönemdeyiz. Bu aşamada biz doktorlardan daha çok siz iletişimbilimcilere ihtiyaç var. Aynı vaka sayılarının tekrarlanıp durduğu bu kısır dönemde, ne biz doktorların ne de siyasi karar mercilerinin yapabilecekleri pek fazla bir şeyin kalmadığı düşüncesindeyim. Halka ‘yeni bir şeyler söylemenin’ zamanı gelmiştir. O yeni ve farklı şeyler de siz iletişimbilimcilerin seçimleri, düşünceleri ile şekillenecektir. Kısacası, ‘Buyurun, saha sizin!’ Lütfen topa girin ve bize, daha doğrusu topluma ‘yön ve akıl’ verin. Yeni bir toplumsal mutabakatın, yeni bir iletişim yol haritasının, yeni bir motivasyonun işaret fişekleri olarak çözüme katkı sunun.
İYİ HABER
HA GAYRET OXFORD
İLK günden bu yana hep aynı şeyi söyleyip yazdım: Aşıdan umutluyum! Ardından da şu cümleyi ekledim: Ben hayırlı haberi öncelikle Oxford’dan bekliyorum!
Görünen o ki Oxford beni yanıltmayacak. Çok değil, birkaç gün önce Oxford’dan yeni bir açıklama geldi. Oxford Jenner Aşı Enstitüsü’nün direktörü Dr. Adrian Hill, geliştirdikleri aşının hem antikor üretiminde hem de savaşçı T lenfositleri harekete geçirmede memnuniyet verici oranda tepkili olduğunu açıkladı. Haydi! Ha gayret Oxford, neticeyi umutla bekliyoruz. Ve bir not daha: Yeni ve güzel bir haber daha var, o da Rusya’dan. Rusya Kamu Yatırımları Otoriteleri Başkanlığı yaptığı açıklamada, aşı konusunda sona yaklaşıldığını söyledi. Elde edilen neticelerin de bir hayli umut verici olduğunun altını çizdi. Kısacası daha en başta da belirttiğim gibi, enseyi karartmayalım. Tedbirleri elden bırakmamaya, motivasyonumuzu kaybetmemeye ve aşı umudumuzu saklı tutmaya devam edelim.
Paylaş