Kolesterole topyekûn savaÅŸ açıldı

KOLESTEROL savaşları devam ediyor. Bir tarafta ‘kolesterolünü yüksek bulduğum herkese ilaç yazarım arkadaşım’ diye tutturanlar, diğer tarafta ‘Kolesterol istediği kadar yükselsin ilaç yazmak cinayet işlemekten farksızdır’, hatta ‘Kolesterol şifadır’ diye düşünenler, tam ortada da bir yandan maçı kimin kazanacağını merak edip diğer yandan ‘Benim durumun ne olacak?’ diye üzülen hastalar var.

Haberin Devamı

Peki, bu işin doğrusu ne? Kim haklı, kim haksız? Kime inanacağız? Bu soruları yanıtlamak kolay değil ama ben size kardiyologlar ve diğer uzmanlarla da konuşarak bir bilgi notu hazırladım. Gelecek hafta da Hürriyet’te detaylı bir KOLESTEROL DOSYASI açacağım. Umarım faydalanırsınız ama şunu baştan belirteyim: Ben bu savaşta yokum! Çünkü konunun fazla abartıldığını, medyatik bir malzeme haline getirildiğini, tartışmaların halka bilgi değil, zarar verdiğini düşünüyorum.

ASLINDA ONSUZ OLMUYOR!

Kolesterol hepimizin bedeninde var ve olmazsa olmaz maddelerden biri. O olmadan beyin hücrelerimiz doğru dürüst çalışmıyor, böbrek üstü bezlerimiz yeteri kadar kortizon üretemiyor. Yumurtalıklarımız cinsel hormonlarımızı yapamıyor. Hücrelerimizin duvarları yeteri kadar sağlam kalamıyor. Kısacası işler gerçekten de çığırından çıkıyor, sağlığımızı korumamız imkânsız hale geliyor. Muhtemelen bu nedenle de iş şansa veya bize bırakılmamış, vücudun neredeyse hemen her hücresine gereğinde kolesterol üretebilme şansı, kapasitesi ve yetkisi verilmiş. Diğer taraftan yiyeceklerimizin çoğunda kolesterol var ve bu kolesterolü vücudumuz aslanlar gibi kullanabiliyor. Vücudun kolesterol üreten en önemli organı karaciğer; gereksinim duyduğunuz kolesterolün büyük bir kısmı karaciğerde ve daha çok da geceleri biz uykudayken üretiliyor.

Haberin Devamı

AZI DA ÇOĞU DA PROBLEM

Kolesterolün azlığı da çokluğu da dert. Eldeki bilgilere bakılırsa sürekli düşük kolesterolü olanlarda, kansere yakalanma riski biraz daha artıyor. Ne var ki sorun çoğu zaman yokluktan değil, çokluktan çıkıyor. Kolesterol yüksekliğinin, özellikle LDL kolesterol yüksekliğinin damarlarımızı tahrip edeceği, plaklar oluşturacağı, oluşan pıhtıların veya kopan pıhtı parçacıklarının kalp krizleri ve felçlere neden olacağı endişesi hepimizin kafasını karıştırıyor.  Zaten bu nedenle de özellikle 80’li yıllardan sonra ‘kanımızdaki kolesterol seviyelerini bilmemiz ve takip etmemizin kan şekerimizi izlememiz kadar önemli olduğu’ bilinci önce biz hekimlere, sonra da size kabul ettirildi. İyi de oldu... İsterseniz hikâyeyi biraz daha başa alalım...

Haberin Devamı

İYİSİ DE VAR KÖTÜSÜ DE

80’li yıllara kadar kandaki yağ dengesi değerlendirilirken ‘total lipid’ (kandaki toplam yağ miktarı) ve ‘total kolesterol’ (kandaki toplam kolesterol miktarı) ölçülürdü. Zamanla önce LDL (kötü kolesterol) ve HDL(iyi kolesterol)  kolesterol isimli parçacıklar ölçülmeye başlandı. Tıp öğrencileri, doktorlar ve halk haklı olarak LDL kolesterolünü azaltmak ve HDL kolesterolünü arttırmak yönünde bilinçlendirilmeye çalışıldı, gayrete getirildi. Mesela ‘doymuş yağları azaltın ki LDL’niz azalsın’, ‘daha çok aktif olun ki HDL’niz artsın’ denildi. Daha sonraları LDL kolesterolün de az kötü, çok kötü, hatta ciddi biçimde tehlikeli bazı alt gruplarının olduğu belirtildi.

Haberin Devamı

BİR RİSK FAKTÖRÜ AMA...

Hikâyeyi daha fazla uzatmak, kafanızı karıştırmak istemem ama bugün kolesterol yüksekliğinin kalp damar hastalıkları bakımından bir risk faktörü olabileceğini gösteren bilimsel çalışmaların sayısı böyle olmadığını gösteren araştırmalardan çok daha fazla. LDL kolesteroldeki aşırı artışın ya da HDL kolesteroldeki ciddi bir azalmanın koroner kalp hastalığı riskini arttıracağı yüzlerce kez gösterilmiş durumda. Dahası bu ikili bir aradaysa problem giderek büyüyor. Diğer taraftan artan LDL partikülleri yoğun ve küçük LDL parçacıkları yani LDL 3 ve 4 yapısındaysa, hele bir de glikasyona uğramış, yani kanda yüksek oranlarda şekere maruz kalmışlarsa özellikle de oksitlenmişlerse (okside LDL) bu durumun masum bir gelişme olduğunu kabul etmek pek de akılcı görülmüyor.

Haberin Devamı

STATİNLER ŞİFA MI ZARAR MI VERİYOR?

BU veriler dikkate alınıp kolesterol yüksekliğinin kalp damar hastalığı için bir risk faktörü olduğundan hareket edilerek 80’li yılların ortalarından bu yana karaciğerde kolesterol üretimini azaltan pek çok ilaç piyasaya verildi. Bu ilaçlar kısaca ‘statinler’ olarak biliniyor. moleküler yapıları üç aşağı beş yukarı aynı. Farklı firmalar biraz da pazarın büyüklüğü nedeniyle ana formüle sadık kalarak ufak değişikliklerle yeni moleküller üreterek piyasaya verdiler. Hiçbirisi ‘yoğurdum ekşi’ demedi. Her biri, ürettiği statin diğerlerinden pek farklı olmamasına rağmen önce biz hekimleri, sonra da siz hastaları daha çok etkilemek için ilacına farklı bazı anlamlar yükledi. Aslında hepsi aynı işi yapıyordu. Statinlerin tümü de karaciğerde kolesterolün üretimini üstlenen enzimlerden birinin çalışmasını iptal ediyor, o enzim çalışmayınca da kolesterol üretimi belli bir oranda düşüyor. Neticede daha az kolesterol üretiliyor ve doğal olarak da toplam kolesterol de, LDL yani kötü kolesterol de azalıyor.

Haberin Devamı

KÄ°M HAKLI?

LDL kolesterolün azalmasından kardiyologlar fevkalade memnunlar. Mesela LDL kolesterol için baÅŸlangıçta 160 mg. üst sınır kabul edilirken rakam önce 140, ÅŸimdilerde 120 gr.a düşürüldü. Koroner kalp hastalığı kanıtlanmış ve bu nedenle stend uygulanmış ya da koroner bypass cerrahisi geçirmiÅŸ biriyseniz kardiyologlar LDL’nizin 100’ün altında olmasını istiyor, 70’li, 80’li rakamlar onları daha çok mutlu ve memnun ediyor.Â

Kardiyologlar bypass yapılmış, stend takılmış kişilere kolesterol düşürücü ilaçlar vermekte kesinlikle haksız değiller. Çünkü en azından elimizdeki mevcut veriler stend uygulanmış ya da bypass uygulanmış hastalarda LDL kolesterolü azaltmanın 100’ün altında tutmanın ömrü uzattığını, yeni bypasslara, yeni stendlere ihtiyacı azalttığını gösteriyor. Ama bir şartla: Sigara içmek de yok! Fazla kilolar da verilecek! Bel çevresi mutlaka inceltilecek! Beslenmeye özen gösterilecek, hareket edilecek, özellikle de yürünecek ve bunlar yapılmadan sadece hap yutmakla yetinilmeyecek, iş sadece statinlere havale edilmeyecek!

BANA GÖRE NE YAPMALI?

KOLESTEROL ilaçlarının kullanımında genelde tüm hekimlerin bazen fazlaca bonkör, fazlaca hoşgörülü olduklarını söylemek, azıcık fazla atak davrandıklarını da göz ardı etmemek lazım. Malum artık çoğu hekim –üzülerek belirtiyorum- hastasının yüzüne değil, elindeki tahlil kâğıtlarına bakarak, yani hastasını dikkatle dinleyip özenle muayene ederek değil, radyoloji ve biyokimya raporlarına bakarak tedavi ediyor. Böyle olunca da gördüğü her kolesterol yüksekliği karşısında dayanamayıp reçeteye bir de kolesterol ilacı yazıveriyor. Maalesef bu son yıllarda giderek artan bir yanlış haline geldi. Zaten bu nedenle de kolesterol ilaçları son on yılda en çok satan ilaçlar listelerinin en tepelerine yerleşti. Oysa şeker hastalığı, hipertansiyonu, ailesinde erken yaşta kalp krizlerine bağlı ölümler bulunmayan sağlıklı birine sağlıklı beslenme tavsiyeleri yapmadan, doğru beslenmeyi öğretmeden, varsa fazla kilolarını verdirmeden, göbeğini küçültmeden, içiyorsa sigarayı bıraktırmadan, tansiyonunu, şekerini normale indirmeden kolesterol ilacı yazmaya kalkmak gerçekten büyük ama çok büyük bir yanılgıdan ibarettir.

NOT: Gelecek hafta pazartesi gününden itibaren kolesterol sorununu masaya yatırıp detaylı olarak inceleyecek bir dizi hazırlıyoruz. Bilgilerinize...

Yazarın Tüm Yazıları