Paylaş
AMERİKAN KALP CEMİYETİ NE DİYOR?
KOLESTEROL MÜ, ŞEKER Mİ ÖNEMLİ?
DİYET Mİ, İLAÇ MI DAHA ETKİLİ?
EGZERSİZ İŞE YARIYOR MU?
KOLESTEROLÜ EN ÇOK ARTTIRAN GIDALAR HANGİLERİ?
KOLESTEROLÜ DENGELEYEN BESİNLER NELER?
KARDİYOLOGLAR NE DİYOR?
BESLENME UZMANLARI NE DÜŞÜNÜYOR?
KİME İNANACAĞIZ?
Amerikan Kalp Cemiyeti’nin geçen hafta yayınladığı “yeni kolesterol raporu” “damar sertliği/kalp krizi-kolesterol yüksekliği” sorununu yine sağlık gündeminin ilk maddesi yapıverdi. Cemiyetin yayınladığı yeni “kolesterol takip planı”nın eleştirilebilecek pek çok yönü var. Üç gün sürecek bu yazı dizisinde kardiyologlar ve kalp damar cerrahlarının bu rapor hakkında ne düşündüklerini anlamaya çalışacağız, ben de düşüncelerimi aktarmaya gayret edeceğim. Tabii ki bu arada “kolesterol şifa mı ceza mı, faydalı mı, zararlı mı, in mi, cin mi, yüksekse azaltılmalı mı, yoksa hiç dokunulmamalı mı, kolesterol düşürücü ilaçlar ne zaman ve nasıl kullanılmalı?” gibi sorulara da yanıt arayacağız.
DAMAR sertliği en önemli ve yaygın sağlık sorunlarından biri. Elastik ve pırıl pırıl damarlarımızın duvarının sertleşip kalınlaşması, içlerinde “plak” adı verilen yabancı yapıların oluşması, pıhtı tıkaçlarının ya da pıhtılarda parçalanma ve kopmaların oluşması çok önemli konular ve bu plaklar ne eski taş plaklara ne de yakın yılların 45’liklerine hiç benzemiyor.
İŞTE DÖRTLÜ ÇETE
Damarlarımızı daraltıp tıkayan plakların oluşmasına zemin hazırlayan “damar düşmanları”nın en başında kolesterol değil, sigara var. “Damar katilleri” sıralamasında ikinciliği kan şekeri yükselmelerine –insülin direnci, gizli diyabet ve şeker hastalığına- vermeli, üçüncülüğe hipertansiyonu, dördüncülüğe ise kolesterolü yerleştirmeliyiz. Sıralamada değişiklikler yapılabilir ama ne “tek/biricik” ne de “en önemli” risk faktörünün kolesterol yüksekliği olduğunu söylemek doğru olmaz. Ayrıca bu bilgi (en azından şimdilik), ne kadar yükselirse yükselsin kolesterolün fazlasının damarlara asla zarar vermeyeceği (hele hele “yüksek kolesterolün damarların düşmanı değil, dostu olabileceği) anlamına gelmez. Damarlarımızda “LDL kolesterol” olarak bilinen partiküllerin -özellikle küçük ve yoğun kolesterol parçacıkları olarak bilinenlerinin- aşırı artması “boş verilecek, önemsenmeyecek basit bir kan analizi bulgusu” olarak da kabul edilemez. LDL kolesterol seviyelerinin 200’lü rakamları aştığı durumlarda yukarıda anlattığım birinci, ikinci ve üçüncü sırada yer alan diğer risk faktörlerinin varlığının dikkatle araştırılması sonra da akılcı bir risk planlamasının yapılması zorunludur. Kısacası damar sertliği ve damarlarda plak oluşması hikâyesinin tek sorumlusu LDL kolesterolün aşırılığı değildir ama damarlarımızın canına okuyan, bizi erkenden yaşlandırıp ihtiyarlatan, daha da önemlisi çok genç yaşlarda kalp krizi, beyin felci gibi can sıkıcı sağlık sorunlarıyla baş başa bırakan “dörtlü çete”nin önemli ve etkili üyelerinden birinin de kolesterolün aşırılığı olduğunu unutmamanız lazım.
VE DİĞER SABIKALILAR
Damar düşmanı çete sadece bu dörtlü ile de sınırlı kalmıyor, çeteye başka zararlılar, başka “sabıkalılar” da katılabiliyor. Örneğin insülin direnci ile başlayıp şeker hastalığı ile neticelenen yolculuğun en önemli hazırlayıcılarından biri olan “şişmanlama” ve “göbek çevresinde yağ biriktirme” işi bunlardan biri. Göbek/karın çevreniz büyüyüp beliniz kalınlaştıkça –erkekseniz 100, kadınsanız 88 cm.yi geçtikçe- de riskiniz artıyor. Kronik stres durumu, uzamış depresyon sorunu, halledilemeyen uyku problemi, çözümlenemeyen trigliserid fazlalığını da bu listeye eklememiz lazım. Bunlar da her an dörtlü çeteye katılmaya hazır potansiyel suçlular. Ve tabiî ki genetik zemini de unutulmamalı. Bazı aileler maalesef genlerindeki hasarlar nedeniyle damar sertliğine, plak/pıhtı oluşumuna ve neticede de kalp krizi ve felçlere de eğilimli hale gelebiliyorlar.
İKİ ÖNEMLİ NOKTA
İsterseniz şimdi “Kolesterolde son durum ne?” sorusuna bir bakalım ama önce şu iki noktayı yeniden hatırlayalım: Bir, kolesterolü yüksek olan birinin uzun dönemde kalp damar hastalığına yakalanma ihtimali daha yüksektir. İki, her kalp damar hastasında kolesterol yüksekliği bulunmaz ve bu hastaların en az yarısının kolesterolleri normaldir. Kolesterol konusunda ahkâm keserken hemen herkesin bu iki noktayı unutmaması ve rehber olarak kullanması gerekiyor. Kolesterol konusundaki tartışmalar ise hemen her zaman kolesterol ilaçlarının gerekli olup olmadıkları, rasgele ve gereğinden sık kullanılıp kullanılmadıkları ve yan etkileri noktalarında başlıyor. Peki, ne yapacağız? Nasıl bir strateji izleyeceğiz? Bu soruların yanıtını yarın vermeye çalışacağız.
Rakamları değil kalbinizi izleyin
KALP hastalıkları, özellikle kalp damar hastalıkları en tehlikeli ve yaygın sağlık sorunlarından. Kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler dünyanın her ülkesinde ilk sıralarda. Kalbe ilişkin sağlık sorunlarından söz edildi mi herkeste bir telaş başlıyor, endişe artıyor. Kalp damar hastalıklarına yakalanmamızı kolaylaştıran pek çok yanlışımız var. Kolesterol yüksekliği bunlardan sadece biri. Aslında kolesterol sorununu da yalnızca LDL kolesterolün artması olarak görmemek lazım. Risk açısından LDL kolesterol artışı kadar HDL kolesterolün azalması da önemli. Hatta bana sorarsanız bazı koşullarla bir araya geldiğinde HDL kolesterolün azlığı, özellikle kırklı rakamların altına düşmesi LDL kolesterolün artması kadar önemsenmeli. Ama muhtemel bir riski tüm parametreleri dikkate alarak izlemenin, kolesterol rakamlarını izlemekten daha önemli olduğu unutulmamalı, sorunu toplam riski azaltarak çözebileceğimizi unutmamalıyız.
AMAN DİKKAT!
SİGARA içen biri sigarayı bırakmadıkça, göbekli biri fazla kilolarından kurtulmadıkça kolesterol sorununu çözemez. Bel çevresi 100 cm’yi geçen, göbeği her geçen gün biraz daha büyüyen, gergin, stresli, birinin de, sadece kolesterol haplarıyla yetinmesinin faydası olmaz. Şeker yüksekliğini ciddiye almadan, yüksek tansiyonu normale indirmeden de kolesterol sorunu çözülmez. Kalp damar hastalığı riskinizi azaltmak, kalp krizi ihtimalinizi düşürmek istiyorsanız çözümü sadece LDL kolesterolünüzü düşürmekte aramayın. Şekerinize, tansiyonunuza, stresinize, uykunuza, aktivitenize, kilonuza, yediğinize, içtiğinize, hatta düşündüklerinize
–aklınızdan geçenlere- bile dikkat etmeniz gerekir.
Sadece diyetle düşer mi
YÜKSEK kolesterol, özel bazı durumlar dışında aktiviteyi arttırarak, etkili bir diyet ve fazla kilolardan kurtulmakla düşürülebilir. Önemli olan doğru bir planı dikkatle uygulamaktır. Bence “Kolesterol diyeti” yaptığını zanneden çoğu kişi bu işi yanlış yapıyor, diyetleri hazırlayanların çoğu aynı yanlışları tekrarlayıp duruyor. “Diyet yapıyorum ama kolesterolüm düşmüyor!” diye yakınanlarla konuştuğumuzda, yanlış yolda olduklarını hemen anlayabiliyoruz. Örneğin yoğurdun kaymaklısını, peynirin tam yağlısını yemeye devam eden biriyseniz, yağlı kırmızı etten, tabaklar dolusu tavuk ve balıktan vazgeçmeniz kolesterolü düşürmenize yetmiyor. Bitkisel yağlar “nasıl olsa kolesterolsüzdür” diye abartılırsa, sağlıklı bir yağ olarak bilinen zeytinyağı kaşık kaşık yutulacak olursa kolesterolünüzü azaltmanız mümkün olmuyor. “Ben kırmızı et değil, tavuk eti yiyorum!” diyerek de kolesterol savaşını kazanmak mümkün olmuyor. Çünkü bir porsiyon tavuk etinde 60, aynı miktarda yağsız sığır etinde ise 66 mg kolesterol var.
İlaçlardan neden korkuluyor
KOLESTEROL ilaçları korkusunun pek çok nedeni var; en önemlisi de “yan etkileri”nin çokluğu. Başlangıçta sadece karaciğere ve kaslara zarar verebileceği söylenen bu ilaçların son yıllarda ortaya çıkan, şeker hastalığına da sebep olabilecekleri gerçeğini, ilaç üreticileri de kabul ediliyor. Beynin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilecekleri, unutkanlık yani bellek sorunu yaratabilecekleri de biliniyor. Özellikle kadınlarda belleği olumsuz etkilediğini gösteren çok sayıda gözlem var. Bu ilaçları kullananlarda depresif eğilimlerin arttığını da söyleyebiliriz. Statinlerin özellikle erkekleri ilgilendiren önemli sakıncaları daha var: Cinsel fonksiyonların bozulması. Erkeklerin en çok kafasını karıştıran problemlerin başında bu sorun var. Statin grubu ilaçların saç dökülmesini arttırabileceği, mide sorunlarına yol açabileceği, yorgunluk yapabileceği de aklınızda olsun.
İKİ FARKLI GÖRÜŞ
Amerikalı uzman ne diyor
“BİZ tıp mesleğindekilerin yanlış bir yol izlediği kanaatindeyim. Sanki sarp bir kayalıkta yürüyen milyonlarca insanı kenardan sessizce izliyor, son dakikada uçuruma düştüklerinde umutsuzca müdahale etmeye çalışıyor gibiyiz. Bunun yerine onlara uçurumdan uzak durmayı, içine düşmemeyi öğretmemiz gerekiyor... Hastalarımdan koroner arter sorununu evlerinde çıkan yangına benzetmelerini isterim. Kalp hastalığına yol açan gıdaları yediğiniz için evinizde yangın çıkmıştır.
DOĞRU BESLENİN
Hastalığa neden olan yiyecekleri tüketmeyi sürdürdüğünüz müddetçe yangına benzin dökersiniz. Benzini kesmek yangını söndürür. Koroner kalp hastalığında anahtar unsur beslenme şekli; özellikle amerikan tarzı toksik gıdalardan uzak durmak ve kolesterol düzeylerini demode sağlık politikası uzmanlarının önerdiği seviyenin çok altında tutmaktır... Yanlış beslenmeyi durdurmak, yani benzini kesmek yangını söndürür. En basit haliyle –benim kolesterolden koruyucu- beslenme programımın kuralları şöyledir: Ne kırmızı et, ne kümes hayvanı eti, ne de balık, yani bir annesi ya da yüzü olan hiçbir şeyi yemeyeceksiniz/süt ürünlerini hiç kullanmayacaksınız (peynir, yoğurt, süt, ayrandan uzak duracaksınız). Zeytinyağı dahil hiçbir yağı kullanmayacaksınız/genel olarak sert kabuklu yemiş ve avokado yemeyeceksiniz. Buna karşın avokado dışındaki tüm sebzeleri, baklagillerin hepsini, her çeşit tam tahıl ve bunlardan yapılan ekmeği, makarnayı ve her türlü meyveyi rahatlıkla yiyebilirsiniz.”
Bu satırları, dünyanın en önemli kalp merkezlerinden Cleveland Clinic’te hekimlik yapan Dr. Caldwell B. Esselstyn’in, Türkçesi “Mucize Diyet” adıyla yayımlanan “Prevent and Reverse Heart Disease” adlı kitabından aldım. Bunun tam karşıtı bir görüşe daha
yer vermek istiyorum... O görüşü de aşağıda bulacaksınız...
Dr. Karatay ne düşünüyor
“KOLESTEROL zengini yiyecekleri hiç ağzımıza koymasak bile, karaciğer ve bağırsakların iç yüzünü kaplayan zar dokusu, her gün sürekli 2500 mg taze kolesterol üretir. Kolesterol insan vücudunun ürettiği en güçlü antioksidandır. Kolesterol düşman değil, hakiki bir dosttur. Atardamarları tıkayan kolesterol değildir. Kolesterol vücudun hasar gören bölgesine yaraları sarmak için seferber edilmektedir. Kanda kolesterolün yüksek bulunması vücudun doğal bir korunma mekanizması oluşturmasının sonucudur. Kolesterol bir hastalık nedeni değildir, aksine organizmada yangıyla mücadele etmek ve organizmayı korumak amacıyla yükselmiştir. Damarların tıkanmasının nedeni kandaki yüksek kolesterol değildir. Asıl neden kanın pıhtılaşmasının artmış olmasıdır. Yüksek kolesterolden korkma! Kırmızı etten korkma!” Bu satırları da kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay’ın “Karatay Diyeti” isimli kitabından aldım. Görüşler birbirine o kadar uzak ki emin olun bir doktor olarak benim için bile şaşkınlık yaratıcı bir farklılık bu. Peki doğrusu hangisi, kim haklı?
Paylaş