Yüksek stres altında yapılan mesleklerde çalışanlar psikosomatik hastalıklara daha kolay yakalanıyor. Bu insanlarda reflü özafajiti, mide ülseri, mutsuz bağırsak hastalığı veya kalp-ritim bozukluğu gibi sağlık sorunları çok sık görülüyor.
Bazı organlar beyinle doğrudan ilişki kurar. Bu organlarla beyin arasında bir "kırmızı telefon hattı" vardır ve bu hat sürekli çalışır! Sinirlenip bunalınca, gerginlik veya öfkeler yaşayınca midenizin ekşiyip yanması, bağırsaklarınızın kasılıp kalması veya kalbinizin hızlanıp daha şiddetli çarpması bundandır.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi stres üreten bir işiniz varsa ve stresi yönetmede güçlük çekiyorsanız, bu kırmızı hattın ürettiği problemlere daha çok katlanmak zorunda kalırsınız. Doktorların, bankacı, borsacı veya politikacıların reflü atakları, ülser yanmaları, bağırsak spazmları, çarpıntı veya ritim bozukluğu sorunlarını daha sık yaşamaları bundandır.
Gazetecilik de bu mesleklerden biri, belki de birincisidir. Araştırmalar yüksek stres altında yapılan ve bu nedenle o meslek çalışanını bir stres topu haline getiren mesleklerde çalışanların psikosomatik hastalıklara daha kolay yakalandıklarını gösteriyor. Bu insanlarda reflü özafajiti, mide ülseri, mutsuz bağırsak hastalığı veya kalp-ritim bozukluğu gibi sağlık sorunları çok sık görülüyor.
TAM BİR STRES TOPU
Cüneyt Özdemir’in de beyni ile midesi arasında bir kırmızı telefon hattı olduğundan hiç şüphe etmiyorum. Gerilince midesinin kasılması, aşırı asit üretip ağrıya ve iştahsızlığa yol açması muhtemelen bundan kaynaklanıyor. Eğer bu hattı kapatmak istiyorsa mesleğini değiştirmekten başka yapabileceği pek fazla bir şey yok!
Belki iyi bir "teflonist" olmayı, her stresi vücuduna yapıştırmamayı öğrenmeyi deneyebilir. Bunun için de biraz "stres yönetimi" desteği alması gerekiyor. Bu konuda yayınlanmış kitaplar veya bu alanda uzmanlaşmış psikologlardan yararlanabilir. Değerlendirmeye Cüneyt Özdemir’in stres yönetiminde sınıfta kaldığını belirterek başlayalım. O, yoğun stresin meydana getirdiği bedensel sorunların neredeyse tamamını yaşıyor. Cüneyt Özdemir’in stres yönetim notu oldukça düşük: 6
GAZETECİLER KÖTÜ BESLENİYOR
Cüneyt Özdemir’in beslenme alışkanlıkları çok kötü değil. Bir gazeteci için besin seçimlerinin iyi olduğu bile söylenebilir. Belki hamur işlerini daha az tüketmesi ve haftada dört-beş akşam kullandığı alkolün miktarını azaltması gerekebilir.
ARAŞTIRMACI GAZETECİLER KİM?
Bana göre gazetecilik mesleğiyle uğraşanların çoğunun "beslenme problemi" var.Bunun başlıca nedenleri zaman planlarını yapamamaları, yoğun stres altında çalışmaları, öğün atlamak zorunda kalmaları, doğru yiyecek-içecek zaman ve ortamını kolay kolay bulamamalarıdır. Cüneyt Özdemir’in de bir günde sadece iki öğünle beslenmek gibi bir yanlışı var. Akşam yemeklerini hafifletmesi ve daha düşük kalorili tutması doğru ama sadece meyveyle geçiştirmesi de yanlış bir seçimdir.
Gazetecilerin çoğu fazla alkol tüketiyor, yanlış besleniyor. Beslenme yanlışlarını ısrarla yapan ve bu nedenle haklı bir şöhret kazananların sayısı bir hayli kabarık! Bu işi iyice abartan, neredeyse kahvaltıya ızgara köfte, pirzola, alinazik yiyerek başlayanlar bile var ama sayıca azınlıktalar!
Eğer her gazeteci Kanat Atkaya veya Sebati Karakurt gibi besleniyor olsaydı ülkede ne sağlıklı ne de 50 yaşın üstünde gazeteci kalırdı. Sebati kardeşimi Okinawa’da bile ıslah edemedim. Duyduğuma göre Kanat ve Sebati Beyler takımına son zamanlarda sevgili Latif Demirci de katılmış. Üçü birlikte bir yandan beni çekiştiriyor, bir yandan da Beyoğlu, Galata kebapçılarında damarlarını nasıl tıkayacaklarını araştırıyorlarmış! Cüneyt Bey’in durumu bu arkadaşlar kadar fena görünmüyor. Cüneyt Özdemir’in beslenme notu fena değil: 7
İyi bir uyku sağlığın en güçlü destekleyicisidir. İyi bir uykunun iki temel özelliği vardır: Yeterli süre ve kalite! Eğer uykuda geçirdiğiniz süre ihtiyacınızdan azsa veya uyku bölünmeleri, uyku apneleri gibi sorunlar yaşıyorsanız ertesi sabah yeteri kadar zinde uyanamaz, vücudunuz ihtiyaç duyduğu yenilenme sürecini tamamlayamadığından gün boyu yorgun, halsiz kalırsınız. Bunlar yetmezmiş gibi odaklanma güçlüğü, çabuk sinirlenme, dikkat kaybı, unutkanlık gibi sorunlar yaşarsınız.
Yeterli ve kaliteli uykusu olmayanların daha sık hastalandıkları biliniyor. Bağışıklık sistemleri daha güçsüz oluyor. Kalp-damar hastalıklarına, hipertansiyona yakalanma riskleri artıyor. Fazla kilolu olma ihtimalleri de daha yüksek. Kısacası uyku süreniz az ve uyku kaliteniz düşükse yaşam kaliteniz de otomatikman azalıyor. Cüneyt Özdemir’in uyku bozukluğu sorununun üzerinde durmasında yarar var. Pek çok hastanede uyku laboratuvarları, uyku bozukluğu merkezleri mevcut. Bu konuda uzmanlaşmış çok değerli doktorlardan yardım almasını öneriyorum. Cüneyt Özdemir yeterli ve kaliteli uyku yönünden iyi bir not alamıyor: 6
AKTİVİTE NOTU YÜKSEK
Cüneyt Özdemir not ortalamasını bedensel aktivite ve performans yönünden aldığı iyi puanlar yükseltiyor. Hem iş hayatında yeteri kadar aktif olması hem de neredeyse profesyonele yakın bir egzersiz-spor yaşamı olması nedeniyle aktivite notunu yüksek tutuyor: 9
Cüneyt Bey genetik mirasında kolesterol yüksekliği, hipertansiyon, romatizma gibi sorunlar olduğunu belirtiyor ama bu sorunların ne kadar yoğun olduğu iyi anlaşılmıyor. Ailesinde uzun yaşayanların sayıca fazla olmamasına da pek üzülmesin. 80 yaş ortalaması hiç de fena bir rakam değil. Bilgi eksikliği nedeniyle Cüneyt Özdemir’in genetik miras notunu boş bırakıyorum. Cüneyt Özdemir’e başarılı, huzurlu, verimli, sağlıklı bir hayat diliyorum.
Cüneyt Özdemir’in not ortalaması: 7
BİR ANKARA MUCİZESİ
Sağlık sektöründe inanılmaz bir değişimi başarıyoruz. Devlet, üniversite ve özel hastanelerde müthiş atılımlar yapıyor. On yıla yakın bir süre Türkiye’nin en büyük devlet hastanelerinden birini, Ankara Numune Hastanesi’ni yönetme, yenileyip çağdaş hastanecilik kavramlarıyla tanıştırma gayreti gösteren biri olarak geçen hafta gördüklerim ve yaşadıklarım karşısında Türkiye adına onurlandım, gururlandım.
Ankara’da hizmet veren "Mesa Hastanesi"ndebir vesileyle geçirdiğim yarım günlük zaman dilimi beni hastanelerimizin artık dünya ölçeğinde bir yarışa hazır hale geldiğine iyice inandırdı. Mimarisi, iç dizaynı, teknolojik donanımı, doktor ve diğer sağlık personelinin kalitesi gerçekten şaşırtıcıydı. Temizlik ve hasta bakımının standartları dünya standartlarını zorluyordu. Mesa Hastanesi’ni kuranları, yönetenleri ve hastane çalışanlarını alkışlıyorum. Bu muhteşem organizasyonu yapanları kutluyorum. Türkiye’de bu ve benzeri hastanelerin, sağlık kuruluşlarının çoğalmasını diliyorum.
HER KEBAP TEHLİKELİ DEĞİL
Adımız haksız yere "kebap düşmanı"na çıktı! Biz kebaba değil kebabın fazla yağlı olanına ve ateşin hemen üstünde yakılarak -kebapçı terminolojisinde buna cızır cızır kızartılarak deniyor- pişirilenine karşıyız. Kırmızı etteki yağların neredeyse tümü damar zararlısı doymuş yağlardır. Ayrıca kırmızı et, ateş veya kömürle burun buruna bırakılarak pişirilince ortaya çıkan kimyasalların kanserojen etki yaptığı kanıtlanmıştır.
Birkaç hafta önce tamamlanan yeni bir çalışmada barbeküyle hazırlanan etleri fazla tüketen kadınların meme kanserine yakalanma risklerinin arttığı gösterildi. Sözün kısası kebap yiyelim, ama kebapların az yağlı olanlarını ve ateşte kızartılmadan hazırlananlarını tercih edelim. Uzmanlar pişirilen etle ateş arasında en az 20 cm boşluk bırakılmasını öneriyor. Haftada bir kez tüketilen sağlıklı kebapların (!) sağlığı bozmak yerine kaliteli protein, demir ve B12 vitamini kaynakları olarak size iyi bile gelebileceğini düşünüyoruz.
NASIL YAŞIYORSUNUZ?
Cüneyt Özdemir (37)Gazeteci
Sağlığımla ilgili tek önemli sorun söyleyebilirim size. Midemden mustaribim. Gergin olduğumda mideme bir ağrı saplanıyor. Bu da bir gazeteci rahatsızlığı olsa gerek. Ailemde ise yüksek kolesterol, hipertansiyon ve romatizma gibi sağlık sorunları vardı. Zaten ailemde 80’inden sonra sağlıklı bir hayat sürenlerin sayısı çok fazla değildi.
Beslenmeme gelince; birkaç ay önce öğün sayımı ikiye indirdim. Geç kahvaltı ediyorum. Akşam yemeğini erken yiyorum. Arada acıkırsam meyve yiyorum. Tatlıyı ve kırmızı eti hayatımdan tamamen çıkardım. Zaten kilomu da korumak için sık sık diyet yapıyorum. Sosyal ortamlarda biraz daha fazla yiyorum. Ama stresliysem yemeden, içmeden kesilirim. Hamur işlerini severek yiyorum. En sevdiğim yiyecekler arasında makarna, sebzeler ve balık var. Süt ve yoğurdu sevmiyorum. Yemeklere çok az tuz ekiyorum. Çayla aram yok, günde 3-4 bardak kahve içiyorum. Herhangi bir ilaç veya besin desteği kullanmıyorum. Sigara içmiyorum. Haftada 4-5 akşam alkol alıyorum.
İşim orta hareketli. Bunu telafi etmek için hafta içi sık sık 2-3 saatlik tempolu yürüyüşler yapıyorum. Yazın ise yaşamım daha hareketli. Sık sık yüzüyorum. Sörf, dalış gibi sporlarla uğraşıyorum. Stres nedeniyle yorgunluk yaşıyorum. Hatırlama güçlüğü de cabası. Tabii bir de canımı sıkan uyku bozukluğu var. Gece uyumada hep zorluk yaşıyorum. Hiç erken uyuyamıyorum. Belki bunun da etkisiyle gün içinde uyuma ihtiyacı duyuyorum. Doğrusu pek huzurlu birisi değilim, öyle hep kendine gülebilen rahat birisi değilim.