Huzur içinde yat

Haberin Devamı

Huzur içinde yat

9. Cumhurbaşkanımız Demirel’in kaybı ile birlikte bir dönem de kapandı.
Kendi ifadesiyle “Cumhuriyet’in hafızası” olan çok ama çok önemli bir devlet adamını kaybettik.
O, 1960’dan sonra Türkiye’nin yönetimine talip olan “Büyük Türkiye sevdalısı” bir kuşağın son temsilcisiydi. Dostları, sevenleri, sevdalıları bildikleri, düşündükleri ve hissettikleri ne varsa dilleri döndüğünce anlattılar, anlatacaklar. Ama şurası kesin: Herkesin, hepimizin içi acıdı…


ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ



Uzunca bir süreyi onun çok yakınında özel doktoru ve sağlık danışmanı olarak geçirdim.
Gördüklerim, paylaştıklarım, en çok da “öğrendiklerim” oldu. Çevresindeki pek çok insan gibi bana da hayata başka bir gözle bakmayı, olan biteni beklenenden farklı yorumlamayı, konuşmak yerine dinlemeyi, anlatmaktan çok düşünmeyi, susmayı, beklemeyi ve daha pek çok şeyi öğretti. Ondan alınmış yüzlerce “hayat dersim” var. Öğrendiklerimi zaman zaman, dilim döndükçe yazmaya çalışacağım ama en önemlilerinden biri onun mükemmel bir “aile insanı” olması, hayata mümkün olduğu ölçüde “huzur penceresinden” bakmasıydı.

Haberin Devamı


‘NAZMİYE BEN GELDİM’



Huzur içinde yat


“Huzur”a çok önem verir, “Huzur yoksa iyi hayat da yoktur” der, arkasından da, “Unutma, huzur evde başlar, evde biter!” diye eklerdi.
Belki de bu nedenle nerede olursa olsun akşam dönünce daha kapıdan girerken yüzü aydınlanır, neşesi yerine gelir; dünyanın en sakin, en vakur, en hanımefendi kadınlarından biri olan rahmetli eşine “Nazmiye ben geldim” diye seslenirdi.
Salı gecesi sabaha karşı ölüm haberini aldığımda aklıma ilk gelen onun bu cümlesi oldu. İçimden dedim ki muhtemelen ebedi âleme yolculuğa başlarken, sonsuzluğun kapısından içeri girerken de daha ilk adımında aynı cümleyi tekrarlamıştır: Nazmiye ben geldim!
İyi yaşadı. Güzel yaşadı. Zoru da gördü, keyfi de tattı. Uzun süre siyaset yapan herkes gibi ihanetle de, sevgiyle de tanıştı. Emeklerini, örnek bir cumhurbaşkanlığı ve müthiş bir toplumsal sevgi ile taçlandırdı. Hayatın içindeki her şeyi gördü, tattı, paylaştı.

Haberin Devamı


ALLAH RAHMET EYLESİN


Yaşamı boyunca ciddi bir sağlık sorunu yaşamadı. Bunda yaratılıştan güçlü bir beden ve ruha sahip olmasının da payı oldu. Sağlam bir natura, güçlü bir vücuda sahipti. Son ana kadar da mükemmel bir tıbbi hizmet gördü. Son nefesine kadar yanından hiç ayrılmayan ve neredeyse hayatını ona adayan meslektaşım sevgili Dr. Aylin Cesur’un gayretleriyle hayata huzur içinde veda etti. Dr. Cesur’a hepimiz, özellikle onunla gönül bağı olanlar teşekkür borçluyuz.
Süleyman Demirel’den alınacak insani ve siyasi dersler daha çok konuşulup tartışılacaktır ama bana göre o sadece iyi, güzel, keyifli değil, aynı zamanda “mükemmel” sözcüğünde bile karşılığını zor bulan özel ve farklı bir insandı.
Tükenmez bir enerji kaynağı, sınırsız bir Türkiye sevdalısı, büyük bir devlet adamı ama her şeyden önce muhteşem bir hafızaydı.
Allah rahmet eylesin, sevgili Nazmiye hanımla birlikte nur içinde yatsın.

Haberin Devamı



ŞİMDİ 'ARINMA' ZAMANI


Bİz yeni nesil hekimlerin ortak bir eksiği var.
Çoğumuz insanın beden ve ruhtan şekillenmiş bir mucize olduğunu unutup bir “enerji topu”ndan yapılandırıldığını görmezden geliyoruz. Yine çoğumuz onun sonsuz ve sınırsız enerji etkileşimleri, en çok da ruhsal enerji döngüleri sayesinde ayakta kaldığının farkında bile değiliz.
Oysa meşguliyet alanımız olan “sağlığımız”, iyi olma halini sürdürebilmek ve hastalıklardan korunmak için öncelikle bu enerjiyi kullanıyor ve onun sayesinde ayakta kalıyor. Ayrıca hastalıklarını iyileştirirken de yine bu “enerji”den faydalanıyor. “Kendiliğinden iyileşme/İlahi şifa” dediğimiz şey ve iyileşeceğine inanan hastaların daha çabuk ayağa kalkmaları bundandır.
akıl sağlığı fark etmez
Daha önce de yazdım, “akıl” maalesef “sağlıklı hali” fark etmez, sağlığın kıymetini bilmez. Ayrıca beden sağlıklı değilse ruhun, ruh sağlıklı değilse bedenin sağlığını koruyamayacağını da düşünmez. Oysa bu ikili ölüme dek sürecek bir enerji alışverişi ile iç içe yaşar. Birbirine muhtaçtır. Nefes alınıp verildiği sürece birbirini derinden etkilemektedir.
Bedenle ruhun yol arkadaşlığı söz konusu olduğunda devreye hemen “maneviyat” sözcüğü giriverir. Tam da bu noktada bizim inancımızda ramazan ayı ve oruç günleri ayrıcalıklı bir zaman dilimi haline gelir. Çünkü bu mübarek zaman diliminde beden ruhla, ruh bedenle daha sıkı bir ilişki halindedir. Böyle olduğu için de ramazan ayı bize göre bir “iç doktor” görevi de üstlenir.

Haberin Devamı


HASTALIK SAĞLIĞIN ZEKÂTI


Bizim inancımızda hastalıktan da, hasta olmaktan da korkulmaz.
Daha da önemlisi hastalık “sağlığın zekâtı” sayılır. Bu önemli farklılık ise sağlık kadar hastalık için de bir hoşgörü tavrını beraberinde getirir. Bu sayede hastalıklarımızın yeni farkındalıklar ürettiğini, bize yeniden kendimize dönme, “biz olma/kendimiz olma” fırsatı verdiğini düşünürüz.
Önerim şu: Bu güzel ay özellikle ruhsal enerjilerimizi yeniden harekete geçirmenin, beden ve ruhlarımıza yeni ve huzurlu anlamlar yüklemenin, hayatımıza can suyu vermenin en uygun zamanı, en iyi fırsatıdır. Bu güzel ay sayesinde sadece fiziksel bir beden olmaktan çıkıp ruhsal bir bedene de dönüşebilir, bedensel ve ruhsal toksinlerden arınarak daha sağlıklı olabilme fırsatı yakalayabiliriz. Bu güzel ay sayesinde beden ve ruhlarımızı yeniden onarabilir, onlara yeni enerji yolları açabiliriz.
İsterseniz bu yazıyı da Dr. Toksöz Karasu’nun cümleleriyle bitirelim: “İnsanlık varış vakti belli olmayan bir yolculuktur. Bu yolculuk zorlu ve çetindir. Mutluluğa ve huzura giden yolun bir sonu ya da başlangıç çizgisi yoktur, yalnızca başlama noktası vardır...” Bu güzel ayı yeni bir başlama noktası yapmaya ne dersiniz?

Yazarın Tüm Yazıları