Huzur, hayatın kendisi

Prof. Dr. Toksöz Karasu’nun deyişiyle "Akıl, sağlıklı bedeni idrak etmez ve onun ’normal’ işleyişine kayıtsız kalır."

Ancak hastalandığımızda "sağlıklı beden"in önemini kavrıyoruz. Oysa "huzur" dediğimiz şey, o kayıtsız kaldığımız bedenden, hayatın kendisinden farklı bir şey değil. Sonbaharın altın sarısı yapraklarının farkına varmak ve ilkbaharda aniden açıveren çançiçeklerini görebilmek, yani hayatı görebilmek, huzur işte böyle bir şey...

"Uzun bir hayat insanın iyimserliğini yok eder. En iyisi vücudu eskitip yaşlandırmadan gençliğin mutluluğu içinde ölmek, bir ışık seli içinde gitmektir." Ernest Hemingway’e ait olan bu cümleleri, sevgili Can Dündar’ın birkaç hafta önce yazdığı bir yazısından aldım. Bu yaklaşımı "ölümle yüzleşmişlere özgü cesaret cümleleri" gibi değerlendirmiş sevgili Can. Ona katılmıyorum!

Eğer size acı veren bir yüreğiniz varsa ve "huzur, size o yüreğinize kurşun sıkacak kadar uzaksa", hayatı uzatmanın onu eskitmekten başka bir anlam taşımadığı doğrudur. Ama eğer huzuru yakalayabilmişseniz, onunla yol arkadaşlığı yapma şansı bulabilmişseniz, uzun bir yaşam daha çok şey öğrettiği, daha iyi enerjiler yüklediği için iyi bir yaşamdır. Uzun bir yaşam, hastalıklarla kavga etmeyi değil, onları sağlığın bir parçası gibi kabullenmeyi gerektirir. Böyle olursa hastalıklarınız size huysuzluk, bezginlik, korku ve endişe yerine huzur bile verebilir. Tıpkı sevgili Ufuk Güldemir’de olduğu gibi.

HASTALIK ÖĞRETMENDİR

Toksöz Karasu Hoca’nın "Huzurlu Yaşama Sanatı" benim başucu kitaplarımdan, yol arkadaşlarımdan biridir. Karasu Hoca, bu kitapta huzuru yakalamanın, huzurlu biri olmanın, huzurlu yaşamanın aslında ne kadar sıradan, kolay ve masrafsız bir şey olduğunu anlatmaya çalışır. "Hastalıkların sağlığın zekátları" olduğuna inanan kültürümüze uygun görüşleri vardır Hoca’nın:

"Bir hastalıkla savaşmak, hastalanan kişiye daha evvel hiç tanımadığı bir güç verir ve çoğunlukla onu öyle kökten değiştirir ki, sevdikleri kendilerine ’Bu benim tanıdığım kişi mi’ diye soracak kadar şaşırırlar. Hastalanan kişinin benliğindeki dönüşüm öyle bir boyuta varır ki, kişi farklı bir kimlikle, farklı bir isimle yaşayabilecek kadar değişir. Hatta, Eskimolar arasındaki bir inanca göre insan hasta düştüğünde her zamanki ismi bile onu terk eder."

Hastalıklarımız aynı zamanda birer öğretmen, kendine yeniden dönüş, farkındalıklarımızla yeni baştan tanışma görevini de üstlenir. "Bazen hayata dair en temel şeyleri yani bütünün parçası olduğumuzu, ebedi varoluşun zerreleri olduğumuzu" hastalanınca öğreniriz.

Toksöz Karasu Hoca’ya göre "Hastalıklarımız kendimize çeki düzen verme, hayatlarımızı yeniden biçimlendirme fırsatı yaratır. Bizi hem bedenlerimizin hem de zihinlerimizin bilincine varmaya yaklaştırır. Bizi hayattaki ve dünyadaki her şeye karşı keskin bir kutsallık hissiyle doldurur. Bedendeki anatomik ve fizyolojik ilişkilerin iç içeliğini, vücudun biyokimyasal uyumunu ve beynin kimyasal habercilerinin o enfes orkestrasyonunu tam anlamıyla takdir etmeliyiz. Tek bir bulut bile güneşi karartabilir. Sağlığın o narin, fiziksel dengesindeki bozulma mide asidindeki artış kadar önemsiz ya da habis bir tümör kadar ciddi olabilir... Bedensel ve ruhsal sağlamlığımızı sorgusuzca varsayarız çünkü sağlık hiçbir zaman hissedilmez..."

ŞÜKRETMESİNİ BİLMEK

Prof. Dr. Toksöz Karasu, bu durumu sağlıklı iken yaşanan kayıtsızlığa bağlar: "Akıl, sağlıklı bedeni idrak etmez ve onun normal işleyişine kayıtsız kalır. Böyle olmasaydı sonbaharda altın sarısı yaprakları, yazın masmavi gökyüzünü, kışın sakin sakin düşen kar tanelerini ve ilkbaharda aniden açıveren çançiçeklerini görebildiğimiz için her an halimize şükrederdik... Yürüyebilmemize, koşabilmemize, yıkanabilmemize, bir kutuyu alıp açabilmemize, yazabilmemize, yemek hazırlayabilmemize ya da hatta sırf yataktan kalkabilmemize bile hayran olurduk. Bütün bunların Tanrı’nın en büyük lütufları olduğunu hatırlattığı ender zamanlar hariç onların bilincine varamayız. Çok sık yaşanmayan bu anları beklemek yerine birkaç dakikalığına durup düşünerek sahip olduklarımızı, bedenin ve zihnin olağanüstü niteliklerini tartıp biçebilseydik, yüzlerimizde kocaman tebessümler ve kalplerimizde minnetle yolumuza devam ederdik. Doğanın ve Tanrı’nın bu huşu veren cömertliği her ruhu aşka getirebilir. Yeter ki, bu bilincin oluşmasına izin verelim. Bu bilinç hastalıklarda gecikmeli de olsa kendiliğinden oluşur. Sağlıktaysa onu korumak için çaba sarfetmek gerekir." (*)

Eğer size yetecek kadar huzuru yakalayabilirseniz kim olduğunuz, nerede doğduğunuz, yaşadığınız, nelere sahip olduğunuz ya da hayatınızın ne kadar sürdüğü pek önemli değildir. Huzur hayatın her şeyi, muhtemelen kendisidir. Sevgili Ufuk, geçmiş olsun.

(*) Huzurlu Yaşama Sanatı: Toksöz B. Karasu, Boyner Yayınları /2004
Yazarın Tüm Yazıları