James Hilton’un "Yitik Ufuklar" romanında anlattığı gençlik ve sağlık vahası Shangri-La, bir yeryüzü cennetidir. Shangri-La bir hayal ülkesidir, ama onu hayal etmek bile güzeldir!
Shangri-La’da 100 yaşını sağlıklı ve genç biri kalarak aşmak, sıradan bir şeydir. Orada yüzlerce yıl hiç hastalanmadan, hiç yaşlanmadan keyifle yaşarsınız. Huzur ve mutluluk doludur. Çeşmelerinden sağlık, dağlarından gençlik, ovalarından zindelik kazanırsınız.
JAMES Hilton, bu ülkenin Tibet dağlarında olduğunu ve oraya karlarla kaplı çok zor ve özel yollardan ulaşabileceğini düşünmüştü. İşin kötüsü bu yeryüzü cennetinin sırrı ve gücü o ülke ile sınırlıydı. Ebedi gençlik ve sağlık yüklü Shangri-La insanları, ülkeyi terk ettikleri takdirde birkaç gün içinde yok oluyordu. Kısacası Shangri-La hem bir cennet, hem de bir tutuk evinden farksızdı.
İÇİNİZDEN GELEN SES
İçinizden gelen sesi susturmayın, lütfen saklamayın: Sağlık ve huzur içinde olabildiği kadar uzun yaşamayı ve bunun keyfini çıkarmayı hepimiz istiyoruz. Ve bu istek, "yeryüzü Shangri-La’sı"nın nerede olduğu merakımızı daha da tahrik ediyor, çoğaltıyor... Biliyoruz ki uzun yaşamak, sadece genetik mirasımızın kontrolünde değildir. Yaşamın süre ve kalitesi büyük oranda çevre koşullarına bağlıdır. Shangri-La çevre koşulların en iyi ve en sağlıklı olduğu yerdedir.
UZUN YAŞAM ÜLKELERİ
Sağlık, mutluluk ve uzun yaşam ülkesi olduğu ileri sürülen yerler var! Bunların en ünlüsü Kafkasya’dır. Gürcistan, Abhazya ve Azerbaycan’ın bulunduğu bölge insanlarının ortalama yaşam sürelerinin çok uzun, sağlıklarının ileri yaşlarına rağmen mükemmel olduğu söylenegelmiştir. Pakistan’ın Hunza Vadisi ve Ekvador Andları’nın tepesindeki Vicabamba bölgesinin de Shangi-La ülkeleri olabileceği ileri sürülmüştü.
Shangi-La ülkesi olmaya aday iki-üç yer daha var: Bunlardan birincisi ve en önemlisi Japonya’daki Okinawa adalarıdır. Akdeniz adaları Sardinya ve Girit halkının da uzun ve sağlıklı yaşadıklarını, yaşamlarını mutluluk ve huzur içinde tamamladıklarını biliyoruz.
ADALIOLMANINAVANTAJI
Üç bölge yaşayanlarının da "ada" halkı olmaları dikkati çekicidir. Bunun bazı nedenleri olmalıdır. "Adalı" olmanın insan yaşamına sağladığı ek bazı avantajlar, önemli katkılar bulunmalıdır.
Ada insanlarının daha çalışkan, hareketli, fiziksel aktiviteye daha eğilimli olmaları, ada toprak, su ve bitkilerinin çevresel kirlenmeden etkilenmemeleri, ada yaşamının sağladığı düşük stres düzeyi ve daha pek çok şeyin buralarda yaşayan insanları daha avantajlı konuma getirdiğini söyleyebiliriz.
ADA İNSANLARININ ORTAK ÖZELLİKLERİ
ÇALIŞMA VAR HIZ YOK
Ada insanıları daha yavaş yaşıyor. Daha yoğun çalışıyor, daha çok üretiyor, ama asla hızlanmıyor. Eğer beden çok fazla hızlanırsa, ruhun onu izleyemeyip geride kalacağını, ruhtan kopuk bedenin strese, sorunlara, problemlere boğulacağını iyi biliyor. Gün içinde sık molalar alıyor. Bu molalarda sadece bedenini değil, şakası ve fıkrası bol sohbetlerle ruhunu da besliyor. Dertten tasadan uzak yaşıyor!
MOTORLU ARAÇ YOK
Tekerlekli ve motorlu araçlar adalarda pek kullanılmıyor. Egzersiz yapmak falan da pek söz konusu değil. Bunun nedeni aktif yaşamanın doğal bir yaşam biçimi olmasıdır. Onlar aerobik-anaerobik egzersizlerle, direnç antrenmanları ile pek tanışmıyorlar, ama gün boyunca dağlara tırmanıyor, yokuşları aşıyor, bağ-bahçe bakımı yapıyor ve bol bol yürüyorlar. Kısacası aktivite onların günlük yaşam ritüellerinin değişmez ve doğal bir parçasıdır.
ELEŞTİRİ YOK GÜVEN VAR
Adalılar, birbirlerine iltifat etmekte cömert davranıyorlar. Hoşgörü haklarını sonuna kadar kullanıp çok gerekmedikçe (birbirlerini ve kendilerini) eleştirmiyorlar. Sorunlara, zorluklara ve olumsuzluklara doğanın doğal devinimleri gibi bakabilmeyi biliyor, fazla direnmiyorlar. Bu insanların birbirlerine güvenleri de çok güçlü. Birbirlerinden şüphe etmiyorlar, kolay kolay küsmüyorlar, nefret, kin, intikam duygularına pek yer vermiyorlar.
İNANÇ, SEVİNÇVECOŞKUVAR
Sadece hayata değil, hayatın bir parçası olarak varolan herkese ve her şeye sonsuz bir güven ve inanç besliyorlar. Herkesin kendileri kadar iyi olduğuna içtenlikle inanmak, herkesi olduğu gibi kabul edip kucaklamak, sevinçleri ve coşkuları doya doya yaşamak, öpmek, sarılmak, canı çekince dans edip, oynamak ada insanlarının DNA’larına işlenmiş çok özel karakterler gibidir.
Sohbet ve şakaya yer ayırın
Ada insanının daha çok balık, sebze, meyve, tahıl, bakliyat tükettiklerini, kırmızı eti, sulu sebze yemekleri ile birlikte yağsız ve ölçülü oranlarda yediklerini biliyoruz. Ada insanları tuz ve şeker sevmiyor. Baharatlardan, otlardan, sirkeden, pekmez ve baldan vazgeçmiyor! Hayvansal yağlardan ve özellikle sağlık düşmanı trans yağlarla dolu margarinlerden hiç ama hiç hoşlanmıyor, zeytinyağı veya benzeri bitkisel yağları kullanıyorlar...
Ada insanları uykularına özen gösteriyorlar. Erken yatıp erken kalkmak, gün boyunca sıkı bir bedensel faaliyet gösterip yorulmak ve yorgun bir bedenle girdikleri yataktan dinç ve mutlu kalkmak, güneşin doğuşu ile başladıkları yoğun bedensel aktiviteye dayalı günlük çalışmayı gün batımıyla sınırlamak, günün geri kalan kısmını duaya, sohbete, şakaya, gırgıra, yeme içmeye ve keyfe ayırmak adalı insanların ortak karakterleri...