Paylaş
Eğer sağlıktaki yeni gelişmelere bakılırsa kronik bir hastalığa yakalanmadan, şekere, tansiyona, Alzheimer’a kansere, romatizmaya, kalp ve beyin krizine paçanızı kaptırmadan yaşlanmanız hatta ömrünüzün son nefesi ve kalp vuruşuna kadar formda ve zinde bir hayat sürmeniz mümkün olabilecek. Peki nasıl? Longevity sayesinde. Nedenine gelince...
Longevity muazzam bir hızla büyüyen yeni ve önemli “interdisipliner/farklı disiplinlerin işbirliğini gerektiren” muazzam ve yeni bir sağlık alanı. Son yıllarda bu kadar popülerleşmesinin sağlık sohbetlerimizin bir numaralı konusu haline gelmesinin öncelikli nedeni de insan ömrünün hızla uzaması. Eskiden 60’lı 70’li yaşlara kadar yaşamaya razı olan bizler, şimdilerde 80’ler, 90’lar için bile “Bir tık daha fazlası olmaz mı?” arzusu içindeyiz. Bana sorarsanız haksız da sayılmayız.
İsterseniz gelin öncelikle longevity ne demektir ve niçin bağımsız bir bilim ya da uzmanlık alanı değil de pek çok bilim insanı ve uzmanın birlikte çalışmasını gerektiren çok yönlü bir kavramdır, onu bir anlamaya çalışalım.
İYİ BİLGİ LONGEVİTY=İYİ YAŞLANMA
Eğer longevityi “iyi yaşlanmanın yeni standardı” ve “kronik bir hastalığa yakalanmadan yaşlanmak” daha da önemlisi “zamanın ötesinde bir gençlik halini son nefesine kadar korumak” olarak düşünüyorsak bu yeni ve dönüştürücü gücün önemini ve bilimsel dayanaklarını daha iyi kavramamız lazım. Longevity muazzam bir sağlık işbirliği gerektiren yeni ve sınırsız bir alan. Siz işte bu nedenle ortalıkta “Longevity uzmanıyım” diye dolaşan sözde uzmanları pek ciddiye almayın. Longevity kavramının “yetenekli, işinde uzmanlaşmış, tecrübeli bir sağlık takımının ‘nörolog, psikiyatrist, iç hastalıkları uzmanı, endokrinolog, kadın sağlığı uzmanı, diyetisyen, fizyoterapist, genetik uzmanı ve geriatrist...’ gibi pek çok klinik tecrübesi olan uzmanın işbirliğini gerektirdiğinden” de hiç şüphe duymayın. Kısacası longevity uzmanlığı diye özel bir uzmanlık alanının olmadığına ve bu işin mükemmel bir takım çalışması gerektirdiğine yürekten inanın. Eğer birisi size “Ben longevity uzmanıyım” derse de o uzmanlığı “nerede, nasıl
ve hangi eğitimlerden geçerek” kazandığını sorgulamaktan çekinmeyin.
UNUTMAYIN EPİGENETİK ‘LONGEVİTY’NİN ANAHTARIDIR
Hücrelerimizdeki epigenetik yolaklarda oluşan değişimlerin sadece yaşlılık hastalıkları ve iyi ya da kötü yaşlanma üzerinde değil, hayat boyu yaşadığımız karakter değişikliklerinin üzerinde de etkili olabileceğini düşünenlerden biriyim. Yaşadığımız çevresel koşulların, kültürün, yiyip içtiklerimiz, uykularımız, aktivite düzeyimiz ve ruhsal örgütlenme biçimimizin yani düşüncelerimizin bile genetik senaryomuzda ufak ya da büyük değişimlere yol açabileceğini kabul etmek zorundayız. Bu nedenle özellikle 40’lı yaşlardan sonra hatta daha erken yaşlarda sadece ne yiyip içtiğimize değil, sadece uykumuza, egzersizimize de değil “ne düşündüğümüze hangi kültürel ilişkilerle hayat yolunda yürüdüğümüze” de dikkat etmek zorundayız. Zaten bu nedenle longevity kesinlikle “disiplinlerarası” bir kavramdır ve İYİ HAYATIN ŞİFRELERİ sadece bedende değil aynı zamanda ruhta ve tabii ki iyi örgütlenmiş bir ruh ve beden organizasyonundadır.
OKUR SORUSU 1
SADECE NAD İLE YAŞLANMA GECİKTİRİLEBİLİR Mİ
Geciktirilemez! Yaşlanma çok faktörlü, çok yıpratıcı, çok derin temelleri olan uzun süreli bir doğal değişimdir. Bu nedenle bana göre de çok işe yaramasına rağmen sadece NAD düzeylerimizi arttırarak yaşlanmayı geciktirmemiz saf bir hayaldir. NAD’ın gücünden faydalanalım ama o gücü de hak ettiğinden fazla abartmayalım. Yaşlanma araştırmaları yürüten uzmanlar, yaşlılık sürecinde NAD seviyelerinin giderek azaldığını, yaşlılıkla ilgili sorunların çoğunun da bu azalmadan kaynaklandığını düşünüyorlar. Bu nedenle de özellikle mitokondri fonksiyonlarını düzenleme ve mitokondrilerden enerji üretimini arttırmada sadece ağızdan takviye olarak değil, yaşam tarzı değişiklikleriyle de NAD seviyelerimizi arttırmamızı öneriyorlar.
OKUR SORUSU 2
MAMOGRAFİNİN RİSKİ VAR MI
Meme kanseri kadın sağlığı için çok önemli bir konu. Gerek elle yapılan değerlendirmeler, gerek yıllık doktor kontrolleri, gerekse ultrasonografik incelemelerle yaygın kullanılan mamografiler ise son derece önemli tarama araçları.
Özellikle mamografiler erken teşhiste altın standart olarak kabul ediliyor. Bütün mesele mamografi incelemelerinin kime, ne zaman ve ne sıklıkta yapılacağına doğru karar vermekte. Faydalarını abartıp zararlarını asgarileştirmek ise yanlış bir düşünce.
Anne veya baba tarafında meme kanseri hikayesi bulunan, özellikle birinci derece akrabalarında (anne, kız kardeş, teyze, hala) meme kanseri teşhis edilenlerin hastalık yönünden risk grubunda oldukları kabul edilip erken yaşlarda nasıl bir tarama programı oluşturulacağı konusunda doğru karar verilmeli. Bunu yapabilecek en yetkin kişiler meme konusunda uzmanlaşmış doktorlar.
Ben daha çok meme cerrahisi uzmanları ve taramalarda deneyim kazanmış radyologlara güvenirim. Böyle bir durum söz konusu olduğunda bu kişilerin en geç 40’lı yaşlardan hemen sonra bir şekilde tarama programlarının başlatılması zaruridir.
Paylaş