Paylaş
Masmavi gökyüzünün aydınlattığı bedenlerimiz kışa göre 1000 kez daha fazla ışıldayıp serotonin salgılayarak canlanıyor. Artan ışınlar D vitamini düzeylerimizi de yükseltecek diye sevinçliyiz. Ancak güneş ışınları hakkında “azı karar çoğu zarar” bir durum olduğunu da akıldan çıkarmamak gerek. Bugün, Yaşasın Hayat ekibinden, çalışma arkadaşım Dr. Evren Altınel’in hazırladığı güneş ile ilgili kısa ve açık “hap bilgiler”i sizinle paylaşmak istiyorum. Hep birlikte okuyup sağlıklı, huzurlu, hareketli, canlı ve keyifli bir yaza hazırlanalım.
BİR SORU
Güneş alerji yapar mı?
Yaklaşık 10 kadından biri, daha ilk güneşe çıktığı saatlerde, yüzünde, göğsünde beliren küçük, kırmızı, kaşıntılı noktacıklar nedeniyle güneşlenmeye hızla veda eder. Güzelim yaz mevsimi, değerli tatil günleri “gölge”leniverir.
Güneş alerjisi denilen bu durum gerçek bir alerjik reaksiyon değildir. Bu döküntülerin nedeni, cildi güneş ışınlarına karşı aşırı duyarlı hale getiren yerel, toksik yanıtlardır. Güneşe çıkılan ilk günlerde, güneş ışınlarının (UV=ultraviyole, A ve B) özellikle UVA’nın etkisi ile gelişen bu soruna bazı ilaçlar, ağrı kesiciler, antidepresanlar, fibratlar, kinidinler de neden olabilir. Hatta güneş kremlerinin bileşenlerinden bazıları da bu ilaçlarla reaksiyona girebilir.
Kadınlarda daha sık görülmesi, 18 yaşından önce, 50 yaşından sonra pek rastlanmaması açıklanabilmiş değil. Annesinde güneş alerjisi olan genç kızlarda daha erken yaşlarda görülebilir. Koyu tenlileri de etkileyebilir.
Genelde, ilk döküntüden bir hafta sonra kırmızı lekeler yok olur. Ancak yineleyebileceği unutulmamalıdır. Aynı yıl, pek sık olmasa da ertesi yıllar, daha yaz tatilini bile beklemeden, söz gelimi güzel bir mayıs pikniğinde yeniden başa bela olabilir.
Güneş alerjisini engellemenin kesin bir yöntemi yok. Bunula birlikte ortaya çıkışı geciktirilebilir, şiddeti azaltılabilir. Güneşe yavaş yavaş, “cildi alıştırarak” çıkmak gerekir. Saat 11.00-16.00 arasında güneşlenmemek, en az 30 koruma faktörlü, katkısız, parfümsüz güneş koruyucuları kullanmak ve sık sık da yinelemek ilk önlemlerdir.
BİR BİLGİ
Bazı ilaçlar güneşi sevmez
İlaçların yol açtığı “ışığa karşı aşırı duyarlılık=fotosansibilite” hem kimyasal hem de ışınsal boyutu olan bir cilt sorunudur. Ültraviyole ışınları (UV-A ve UV-B), güneşten yayılır, ozon tabakası tarafından süzülerek yeryüzüne ulaşır, ısı oluşturmadıkları ve gözle görünmedikleri için farkına varılmaksızın cildimizi etkiler. Yapay olarak da kullanılan (solaryum, vb.) bu ışınlar, “fototoksik” ve “fotoalerjik” kimyasal reaksiyonlara girerek toksik ya da alerjik maddelerin açığa çıkmasına neden olur.
“Fototoksik reaksiyon”, sık rastlanan, ilacı alır almaz, sanki güneş yanığı gibi belirti veren, bağışıklık sisteminden bağımsız bir tablodur. İlacın dozu ve ışına maruz kalma süresi artınca şiddeti de artar. Buna karşın, “fotoalerjik reaksiyon”a daha seyrek rastlanır. Kullanılan ilaç dozundan bağımsız olarak, ilaç yeniden kullanıldığında, 24–72 saat içerisinde, dermatit tarzı döküntüler oluşur. Güneş gören vücut kısımları kadar görmeyen yerler de etkilenebilir.
Işığa karşı aşırı duyarlılık reaksiyonu oluşturabilecek bir ilaç kullanırken UV ışınlarına maruz kalmamaya özen göstermelisiniz. Yalnızca dekoltenizin ya da ellerinizin açıkta kalması bile reaksiyonu tetikleyebilir. Yüksek koruyuculuğu olan kremleri sık aralıklarla, düzenli olarak kullanmalısınız.
Herhangi bir nedenle ilaç kullanmaya başlamadan tüm yan etkilerini doktorunuza sorun. İlaçlarınızın (kişisel farklılıklarınızı da göz önünde bulundurarak) fototoksik ve/veya fotoalerjik olup olmadıklarını öğrenin. Bazı antibiyotikler (doksisiklin fototoksik ve fotoalerjik; siprofloksazin ve sülfonamid fototoksik), bazı ağrı kesiciler (ibuprofen ve naproksen fototoksik), bazı idrar söktürücüler (hidroklorotiazid fototoksik ve fotoalerjik; furosemid fototoksik), bazı antidepresanlar, bazı tansiyon ilaçları (ace inhibitörleri, beta blokanlar), bazı şeker ilaçları, östrojen ve östroprogestatifler, A vitamini prekürsörleri dikkatli kullanmayı gerektirir.
BİR UYARI
Bazı “çil”ler tehlikeli olabilir
Güneş ışınlarına maruz kaldıkça “çil” denilen, cilde rengini veren pigmentten zengin lekelerin sayısı artar. Bu cilt lekeleri tehlikeli değildir ama bazıları gelişim gösterebilir ve cilt kanserine dönüşebilir. “Melanom” adlı cilt kanseri türünün (toplam cilt kanserlerinin %10’unu oluşturur) 1/3’ü, ciltte daha önceden var olan renkli lekelerden kaynaklanır. Erken tanı ve müdahale melanom tedavisinde birinci koşuldur. Bu nedenle, özellikle risk grubunu oluşturanlarda, çocuk ve gençlerde düzenli cilt kontrolü yapılmalıdır.
Eğer, güneşlenmeyi çok seven ve sık sık uzun süre güneşte kalıyorsanız; vücudunuzda 50’den fazla cilt lekesi varsa; bu lekelerin çapı 5 mm’den büyükse; daha önceden şüphe uyandıran bir lekeniz tanımlandıysa düzenli olarak bir dermatoloji uzmanı tarafından izlenmelisiniz.
Düzensiz, asimetrik, biçimsiz görünümlü; çeperi belirsiz, dantel gibi, girintili çıkıntılı; rengi alaca, açıklı koyulu; çapı 5 mm den büyük ve büyüme eğiliminde; değişim gösterme eğilimindeki her türlü leke şüphe uyandırmalıdır. Şüpheli lekeleriniz varsa yılda 3-4 kere dermatoloji uzmanı tarafından kontrol edilmenizi öneriyoruz.
Paylaş