Paylaş
Zatürre aşısının mevsimi yok, onu her zaman yaptırabilirsiniz. Ama eğer bugüne kadar yaptırmadıysanız şimdi tam zamanıdır. Zira COVID-19 salgını sürerken geçirebileceğimiz bir zatürre atağı bizi çok zor bir durumda bırakabilir. Ayrıca sonbahara merhaba dedik, kış kapıda hazır, bizi bekliyor. Bu mevsimsel değişimin doğal sonuçlarından biri de grip vakalarındaki artıştır. Kısacası başımızdaki pandemi belası da dikkate alındığında grip ve zatürreden aşılanarak korunmak bu yıl çok daha önemli bir ayrıntıdır. İsterseniz gelin biraz daha detaylara girelim...
KISA BİLGİ
BU YIL AŞILAR NEDEN DAHA ÖNEMLİ
BİLELİM ki bu aşılar sayesinde boğazı ağrıyan, ateşi yükselen, öksüren, hapşıran, aksıranlarla karşılaşıldığında “Acaba grip mi, COVID-19 mu?” şeklinde karışıklık yaşanması olasılığı azalacak, sizin de doktorların da işi kolaylaşacaktır. Ayrıca yaptıracağınız grip aşısının bağışıklık sisteminizi COVID-19 enfeksiyonuna karşı yorgun ve dirençsiz düşüreceği bilgisi de doğru değildir. Tam tersine, grip aşısı ile bağışıklığınız daha da güçlenecek, virüsün vücudunuzu aşırı hırpalayarak canınızı yakma ihtimali de sınırlanacaktır. Grip aşısını da herkes yaptırabilir, ama çocukların aşılanması konusu çocuk sağlığı uzmanlarının kararına bırakılmalıdır. Aşı konusunda başka uyarılarım da var...
ÖNEMLİ
HERKES AŞI OLMALI MI
BİLELİM ki bu aşıları yaptırmakla COVID-19’a karşı bağışıklık sağlamamız, yani bedenimizi koruma altına almamız mümkün değil. Ayrıca bilelim ki bu aşıları hemen süratle, hiç düşünmeden herkesin yaptırması da gerekmiyor. Önceliği risk gruplarına vermemiz lazım. Önce onlar aşılanmalı, sonra imkân dahilinde diğer grupların aşılanması düşünülmeli. Ayrıca “FİYAT” meselesi de önemli bir ayrıntı. Her iki aşının toplam maliyeti neredeyse 500 TL’yi geçiyor. “ULAŞIM” ve “SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK” sorunları da önemli birer ayrıntı. Kısacası her iki aşı konusunda da toplumun daha detaylı ve dikkatli bilgilendirilmesi şart.
MÜHİM SORU
PANDEMİ KONTROLDEN ÇIKTI MI
SADECE bizde değil, hemen her ülkede vaka sayılarında ciddi artışlar var. Bazı ülkelerde günlük vaka rakamları ilk günleri aratacak düzeylerde. Mesela Fransa ve İspanya’da durum böyle. Biz 1500’ü geçtik diye korkuyoruz -ki korkmalıyız çünkü bu çok önemli bir uyarıdır- Fransızlar günlük 5 binli, İspanyollar 7 binli vaka rakamlarıyla çoktan tanıştılar. Durum böyle olunca bizde de diğer ülkelerde de bazı uzmanlar -haklı olarak- halkı ve yönetimleri uyardılar, “COVID-19 salgını kontrolden çıktı, işi sıkı tutun!” şeklinde uyarılar yaptılar. Peki, salgın gerçekten kontrolden çıktı mı? Hemen ve süratle bir “acil durum aşaması”na geçilmeli mi? Benim kanaatim şu...
BİR BİLGİ
GENÇLER Mİ YAŞLILAR MI DAHA KÖTÜMSER
İYİMSERLİK, sağlığın sürdürülebilirliği bakımından çok önemli bir ayrıntı. Bugüne kadar yapılan binlerce araştırma net ve açık olarak gösterdi ki iyimser kişilerin ruhsal ve bedensel sağlıkları daha güçlü, bağışıklıkları daha kuvvetli, uykuları daha güzel, bellekleri daha sağlam. Kısacası iyimserlik; beslenmek, düzenli fiziksel aktivite yapmak, kaliteli bir uyku çekmek ve stresi akıllıca yönetmek kadar mühim bir sağlık ayrıntısı. Kısacası iyimserliğin mühim bir sağlık ayrıntısı olduğu kesindir. Yeni bir çalışma bize iyimserlik konusunda önemli bir ayrıntıyı daha öğretti. Hollanda ve ABD’de yapılan ve 30 bin kişiden fazla insanı kapsayan bu yeni araştırmada, iyimserlikte en etkin dönemin orta yaşlarda yaşandığı ortaya çıktı. Araştırmaya göre 40-60 yaş grubundaki kişiler, gençlere oranla daha iyimserler. Bardağın dolu tarafını görmeye daha çok eğilimliler. Aynı araştırmada gösterildi ki yaşlandıkça daha huysuz insanlara dönüştüğümüz bilgisi de pek doğru değil. Yaşlı kişiler, yaşları ilerledikçe mutlu olmaya odaklanıyor, bunun için de yaşamlarındaki denge, tatmin ve kaliteye ağırlık vermeye başlıyorlar. Kısacası yetinmeye, dengeye ve kaliteye odaklanan herkesin yaşı ne olursa olsun iyimser bir ruh hali içerisine girmesi daha kolaydır. İyimserlik meselesini özellikle bugünlerde hepimizin ciddiye almasında fayda var.
BANA GÖRE
DURUM CİDDİDİR
BİLELİM ki mesele sadece günlük yeni vaka sayılarıyla sınırlı tutulamaz. Probleme sadece bu rakamlarla bakılamaz. Günlük vaka sayılarının neredeyse iyileşenleri ikiye katlaması, yani önceki yazılarımda belirttiğim “ters makas” meselesi (makasın tersine büyümeye başlaması) önemli bir işarettir. Bu veri hastanelerde yatak işgal oranının artmasının, sağlık sistemi üzerindeki yükün katlanılabilir olmaktan çıkmasının da işareti gibidir. Diğer taraftan yoğun bakımda yatan hasta sayımızda da 1 ay öncesine oranla “azalma” yerine neredeyse “2 katına çıkma” eğilimi var. Her gün kaybettiğimiz insan sayısı ise kabullenilebilecek bir rakam olmaktan çoktan çıktı! Kısacası yeni vaka sayılarındaki artışı yalnızca test sayılarımızdaki artışla izah edemeyiz. Evet, test sayımız arttı, bu mükemmel bir gelişme. Daha da artmalı. Günlük 200 binleri bulmalıdır. Peki o zaman sorun ne? Sorun farklıdır.
SORUN ŞU
İŞTE O HATALAR
VAKA sayılarındaki artışın sebebi test sayısındaki artış değildir. Daha net ve açık nedenler var: Rehavetimiz tavan yapmıştır. Dikkatimiz dağılmıştır. Virüsün etkisini kaybettiği şeklindeki yanlış bilgiler özgüvenimizi patlatmıştır. Çok daha önemlisi, toplu aktivitelere (sünnet, nişan, nikâh, cenazeler, taziyeler) izin verilmesi vaka sayılarında bugünkü patlamaların bir numaralı sebebi haline gelmiştir. Okulların açılması bu sayıları daha da arttıracaktır.
KISA BİLGİ
ÖZETİ ŞUDUR
BANA göre bu rakamlar sadece izlenmek, yalnızca bilgilenmek ve bilgilendirmek için kullanılamaz. Asla ve asla yok hükmünde de sayılamaz. Evet, acil bir durum yok. Başlangıçtaki olağanüstü önlemlere yeniden dönme noktasında olduğumuz da söylenemez. Ama ne yapıp etmeli, hızla ve ciddi bir şekilde yeniden derlenip toparlanmalıyız. Yoksa emin olun bu kışı farklı yaşayabiliriz. Hemen tedbir almazsak, hatalarımızı tekrarlamaktan vazgeçip yeni, farklı ve etkili stratejilere odaklanmazsak işimiz gerçekten zorlaşacaktır. Ve belki de işte o zaman başlangıçtaki olağanüstü önlemlere yeniden dönmek zorunda kalabileceğiz.
Paylaş