Paylaş
Sağlık konularında her zaman başa oynayan organlarımız var. Bunların ilk beşi beyin, kalp, akciğer, böbrek ve karaciğer. Tıp bilimi de onları “hayati organlar” olarak tanımlar.
Organlara özel önem sıralaması yapıldığında bağırsaklarımız hep geri planda kalır. Onlardan söz etmek akla gelmez. Ama şimdi sıralamada yaklaşım da değişti. Bağırsaklar hakkında koca koca kitaplar yazılıyor, filmler çekilip makaleler yayımlanıyor. Zira gayet iyi biliyoruz ki gündelik yaşantımızın konforu açısından bağırsaklarımızın “keyifli” olması çok ama çok önemli.
İKİNCİ BEYİN: BAĞIRSAKLAR
“İkinci beyin” tanımlamasını bile hak edecek kadar vücudumuz ve hayatımızın yönetiminde söz sahibi olan bu upuzun ve geniş (açıp yaysak neredeyse top sahasını kaplar) organ, gece gündüz incesi ve kalını ile yiyip içtiklerimizi kullanılabilir enerji kaynakları haline getirmek için çalışır. Sahibine yaşattığı sorunların çoğu, hareketlerin kısıtlanması ya da ritminin bozulması yüzünden ortaya çıkar.
Duygusal yüklenmeler, stres, kaygı ve zihinsel yorgunluklar yalnız beyni değil onun adeta bir izdüşümü gibi yapılanan bağırsakları da hırpalar. Tıpkı kötü bir beslenme örneğinde (dengesiz, aşırı tuzlu, niteliksiz yağlar içeren) ya da bağırsakları etkileyen bakteri veya virüslerin yarattığı enfeksiyonlarda olduğu gibi bağırsak cidarının uyarılması da salgıyı (müküs) artırır, hareketin ahengini bozar.
Gaz, şişkinlik, hazımsızlık, iştah değişikliği, ağız kokusu gibi birçok yakınma ortaya çıkar. Bağırsakları “pohpohlamak”, gönlünü alıp hatırını sormak ve onlara iyi davranmak genel sağlık açısından çok önemlidir.
Daha sağlıklı bağırsaklara sahip olabilmek için öncelikle gazlı içeceklerden, işlenmiş hazır gıdalardan, zararlı pişirme tekniklerinden uzak durulması gerektiğini bilelim. Gazsız, krampsız, düz bir karın istiyorsak yerine göre inek sütü, bazı sebzeler, bakliyat ya da yer fıstığından da feragat edelim.
Hatta güzelim ekmekten bile vazgeçmeyi göze alalım. Çünkü birçok farklı ve özel beslenme planı arasından “glütensiz diyet”ler aradan sıyrılıp zirveye tırmandı, şimdi de “glütensiz diyet” salgını başladı.
GLÜTEN NEDEN AZALTILMALI?
Uzun süre “glütensiz diyet” sadece Çölyak hastaları için önerildi. Kendi bağırsak hücrelerine karşı antikor yapan bir bünyeye sahip olan Çölyak hastaları, glüten içeren gıdalarla beslendiklerinde sıklıkla ishal, çok nadiren de kabız oluyorlardı.
Besinler zarar gören bağırsak yüzeyinden yeterince iyi emilemediğinden birçok temel maddenin (demir, kalsiyum gibi...) eksikliğini de yaşıyor, kansız, bitkin kalıyorlardı. Şimdi özel bir diyetle glütensiz beslenerek sorunlardan kurtuluyor, yediklerinin de hayrını görüyorlar. Yaşamları boyunca bu diyete uymaları genel sağlıkları açısından çok önemli.
Glütensiz diyet yapmanın sağlığa bir zararı yok. Olmazsa olmaz bir gıda unsurunun eksikliği de çekilmiyor.
Ama bu tür beslenme düzenini sürekli kılmak pek kolay bir şey değil. Ama bir kez başlayanlar “çok rahatladıklarını, müthiş hafiflediklerini, sönmüş balon gibi olduklarını” söyleyip bir daha asla bırakmayacaklarını ekliyorlar.
Çölyak hastaları, bir ömür boyu glüten içeren gıdalardan uzak durmak zorundalar. Sıkı, hem de çok sıkı bir kısıtlama onları bekliyor.
Benzer sindirim sorunlarına sahip gıda intoleransı olan kişiler de bu tür beslenme planlarından yarar görüyor ama o kadar da keskin hatları olan bir diyet yapmaları gerekmiyor. Oysa basit bir kan tahlili ile sorunun ne olduğu anlaşılabilir.
Çünkü Çölyak hastalığının kesin tanısı kanda bağırsak hücrelerine karşı vücudun yaptığı antikorların (anti transglütaminazlar) saptanması ile konuyor. Sıkıntı şu: Birkaç aydan beri glütensiz beslenen kişilerde kan testi ile tanı koymak çok zorlaşıyor.
Benin dişisi, erkeği olur mu?
Benler yaygın bir cilt sorunu. İyi huylu olanları, kötü huylularından daha çok ama bu iyi huylular da zamanla kötü huylu dönüşümler yapabiliyor.
Özellikle kanayan, rengi değişen, hızlı büyüyen, etrafında yeni benler üreten koyu renkli benler üzerinde dikkatle durun. Böyle bir ben, hele bir de hızlı büyümeye ve renk değiştirmeye başladıysa bir doktora gösterin.
İyi huylu benlere ise, estetik kaygılar dışında pek dokunmayın. Bazı benlerin “erkek”, bazılarının “dişi” olduğuna ise asla inanmayın. Ayrıca bir beni aldırmanın benin tekrarlaması ya da daha fazla ben çıkmasına (üremesine) sebep olacağını da düşünmeyin.
Hele hele “bir ben çıkarıldığında kötü huylu bir şeye dönüşür” safsatasına asla inanmayın.
Herhangi bir iyi huylu beni doktorunuz problemli ya da riskli görürse çıkarmayı teklif edebilir, düşünmeden kabul edin.
Kepeklenme saç döker mi?
Saçlarda istenmeyen değişimlerden biri de kepeklenme sorunu. Ortak nedeni henüz açıklanmış olmasa da bazı bakteriler ve mantarlar kepeklenmeye yol açabilir.
“Mantar-kepeklenme” ilişkisi kesin olarak ispatlanmış değil ama “mantar ilaçlarıyla tedavi” mevcut kepekleri genelde yok eder.
“Anti mantar bileşenler” eklenmiş şampuanlarsa yeni kepek oluşumunu önler.
Biliriz ki iyi bakılmayan, düzenli temizlenmeyen saçlarda psikolojik gerginlik durumlarında uzun süreli ağır yorgunluklarda saçlar kepeklenebiliyor.
Önemli bir nokta da şu: Kepeklenme bazen bir cilt hastalığının işareti de olabiliyor ve bu önemli durumlar basit kepeklenme hali ile karıştırılabiliyor.
Yani bazı egzamaların, sedef hastalığı gibi hastalıkların da kepeklenme nedeni olabilecekleri aklınızda olsun.
KEPEKLENMENİN SAÇ DÖKECEĞİ bilgisi ise kanıtlanmış, doğru bir bilgi değildir.
Kepek azaltan şampuanların saç dökülmesini önleyeceği ibaresiyle kullanılmalarında herhangi bir fayda yoktur.
Paylaş