Paylaş
Aradaki “ömür süresi farkı” bazı ülkelerde 15 yılı geçebiliyor. Bizde 5-7 yıl civarında
bir fark var. Erkeklerin bu “şanssız” durumunun bir değil, birçok sebebi var ve sanırım en önemlisi
“stres” sarmalına daha sık ve derin girmeleri.
Öncelikle şu noktanın altını çizelim: Stres üretme konusunda erkekler kadınlardan çok daha becerikliler! Bol bol stres üretip olur olmaz şeyleri kolayca büyütme eğilimindeler.
Ayrıca streslerini dışa “yansıtır” yani “teflon” olmak yerine de “sünger gibi” “emerler!”
İsterseniz erkeklerin keyiflerini biraz daha kaçıralım... Erkekler, şiddet, öfke atakları gibi olumsuzluklarını, kavgalar, sövgüler ve fren patlamalarını daha sık yaşıyorlar.
Peki kadınların dezavan-
tajlı oldukları nokta yok mu? Tabii ki var.
Kadınlar ne kadar paylaşmayı bilseler ve ne kadar yumuşak ruhlu olsalar da depresyona yakalanma, hüzün ve kaygıyı gereğinden fazla uzatma konusunda erkeklerden daha öndeler.
Belki de bu nedenle depresyon gibi çok önemli bir soruna, kadınlarda erkeklere oranla neredeyse iki kat daha sık rastlarız.
“Doz aşımı” belirtileri
Streste doz aşımı noktasına geçildiğini gösteren işaretler şunlar...
* Sırt ağrıları
* Baş ağrıları
* Kulak çınlaması
* Baş dönmesi
* Çarpıntılar
* Avuç içlerinde terleme
* Boyun ve yüzde sıcak basmaları
* Terlemeler, kas spazmları
* Mide ağrısı, hazımsızlık
* İştahsızlık, gaz, şişkinlik gibi sorunlar
* Uyku sorunları ve yorgunluk
* Cinsel performansta bozulma
* El titremeleri, ağız kanamaları
* Saç dökülmeleri
* Kaşıntılar
* Cilt döküntüleri
Gevşemeyi deneyin
Beden-ruh ilişkisinin önemini en iyi kavrayanlardan biri olan Harvard’lı ünlü hekim Dr. Benson’a göre, modern hayatın getirdiği stres, “dövüş ya da kaç” tepkisine yol açtığında beklenmedik sorunlara yol açabiliyor.
Bunu önlemek için de yapılacak en akılcı şey, “gevşeme terapisini kullanmak” olmalı.
Gevşeme terapisi için önce bir söz, bir dua ya da bir imge seçmelisiniz. Sessiz bir yer bulup rahat bir şekilde sakince oturmalı, gözlerinizi kapatıp nefesinize odaklanmalı ve tüm kaslarınızın olabildiğince gevşemesine izin vermelisiniz.
Yavaş ve doğal biçimde nefes alıp vermeli, nefesiniz üzerindeki dikkatinizi sürdürmeli ve hissetmeli, her nefes verişinizde odaklandığınız unsuru -duanızı, sözünüzü, cümlenizi- tekrarlamalısınız.
Bunları yaparken de olabildiğince basit bir tutum takınmalı, doğru yolda olup olmadığınızı düşünmemeli, ölçüp biçmemeli, aklınız başka şeylere takıldığındaysa hemen başa dönüp süreci tekrarlamalı, devam ettirmelisiniz.
Bu işlemi ortalama 15-20 dakika yapmanız ve günde 1-2 kere uygulamanız halinde alacağınız sonuç beklediğinizden çok daha mükemmel olacaktır.
Benim de çok iyi sonuçlar aldığım bu tekniği stres yönetiminde zorlanan herkese öneriyorum.
Stres kırıştırıyor
Cildinizin güzelliğine giden yolculuk derinizden çok daha derin bir yerlerden; beyinden ve beyninizdeki düşüncelerden başlar.
Bu nedenle de cildi içten besleyip dıştan desteklemekten daha etkili bir yol yoktur. Bu görüşümü sık sık tekrarlarım. Cildi beslemek deyince aklınıza yalnızca likopen, CoQ10, alfa lipoik asit, E vitamini, resveratrol, kateşinler ve diğer antioksidanlar gelmesin.
Cildin en önemli besinlerinden biri de iyi ve güzel duygulardır. Huzurlu, keyifli ve güzel bir hayattır.
Gelecek endişesinden uzak, iyimser bir bakışla hayatını devam ettirenlerin, korku, öfke ve özellikle endişeden uzak bir hayat sürdürenlerin ciltleri genç kalıyor, ışıldıyor.
Bunun nedeni de “stres ve endişenin fazla miktarda kortizol salgılanmasına yol açması”dır deniyor.
Dolaşımda kortizol miktarı artınca ciltteki yaşlandırıcı süreçlerin neredeyse tamamı aktive oluyor. Kısacası endişe vb. kötü duygular cildi beklenenden daha hızlı yaşlandırıyor.
Güzel şeyler düşünün, endişeden uzak kalın, huzura odaklanın ki cildiniz daha genç ve dinç kalsın.
Bu tavsiyelere özellikle genç ve orta yaşlı kadınların dikkat etmesinde fayda var.
Sosyalleşin ve çoğalın
Olan bitenden daha az etkilenmenin, stresi savuşturup dolayısıyla endişe ve kaygıyı azaltabilmenin bir yolu da“sosyalleşmek ve çoğalmak”tan geçiyor. Geri çekilip yalnızlaşmak, kabuğuna dönüp dükkânı kapamak yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri.
Tersine kalabalıklara karışmak ve daha çok çoğalmak lazım. Dost ve arkadaşlarla, hatta hiç tanımadığınız insanlarla daha sık ve çok bir arada olmak, aramak, sormak, konuşmak, dokunmak, güzel sözcüklerle, güzel hislerle konuşup bakmak, ilişkilerimizde güven ve ilgiyi odak noktası yapmak çok ama çok daha önemli.
Aile bağlarımızı güçlendirmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olacağını unutmayalım.
Pembe gözlük takın
“İyimserlik” stres yönetimi stratejilerimizin en başında yer almalı. Olan bitene ve geleceğe dair olumlu anlamlar geliştirmek, daha güzel, daha iyi ve daha huzurlu yarın beklentileri içine girebilmek, yani sık sık dalga geçtiğimiz “hayata pembe bir gözlükle bakabilme”yi becerebilmek çok önemli bir konu.
Sıkıntılı bir süreçten geçerken bedenimize ve ruhumuza kaldırabileceğinden daha fazla kortizol ve adrenalin gibi zararlı kimyasallar yükleniyor.
Bu kimyasallardan korunmanın ve kurtulmanın yolu da öncelikle her sabaha iyimserlik şurubu içerek başlamayı gerektiriyor.
Paylaş