Kolesterol yüksekliği sorununa yeni ve farklı bir yaklaşım gerektiğini düşündüren yeni bilgiler var. Kötü kolesterolü yüksek olmasına rağmen damar hastalığına yakalanmayan veya normal düzeylerde kötü kolesterolü olmasına rağmen ciddi düzeyde kalp damar hastalığı bulunanların sırrı çözülüyor gibi görünüyor.
Bu yazımızda "en kötü LDL" için bilinenleri size aktarmaya çalışacağız. Bu bilgileri biyokimya uzmanı Doç. Dr. Nezih Hekim sizin için hazırladı.
BİYOKİMYA bilimindeki yeni gelişmeler, kolesterole ilişkin bazı bilgilerin yeniden tartışılması gerektiğini gösteriyor. Bu gelişmeler, kolesterol bombası olduğu için yıllardır yasaklanan bazı yiyeceklere ilişkin bilgilerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekebileceğini düşündürüyor.
Kötü kolesterol LDL’nin bazı alt grupları olduğu biliniyor. Bunlardan bir tanesi "Küçük ve yoğun LDL" adını alıyor. Bu parçacıklar kötü kolesterol LDL’nin en zararlı kısımları, yani "kötünün de kötüsü" kolesterol kırıntılarıdır. Kolesterol seviyesi yüksek olmasına rağmen, küçük ve yoğun LDL parçacıkları az olanların damar hastalığına yakalanma olasılıkları çok düşükken; kolesterolü normal ama küçük ve yoğun LDL düzeyleri fazla olanlarda bu olasılık yüksek olabiliyor. Kötü kolesterol LDL’nin en kötü bölümleri bu "küçük ve yoğun LDL parçacıkları" gibi görünüyor. Biyokimya uzmanı Doç. Dr. Nezih Hekim’in "en kötü" kötü kolesterol hakkındaki bilgilerini dikkatle okumakta yarar var:
RİSKİ HESAPLAYIN
LDL kolesterol, kötü kolesteroldür, ancak "küçük ve yoğun" LDL’ler (en kötü LDL) daha da kötüdür. LDL kolesterolünüz normal, en kötü LDL’leriniz yüksekse kalp ve damar hastalıkları için riskiniz artmıştır.
LDL kolesterolünüz yüksek, küçük LDL’leriniz normalse daha düşük bir riskle karşı karşıyasınız.
Ülkemizdeki 65 yaşın altında meydana gelen erken ölümlerin yüzde 50’sinden fazlasının kalp ve damar hastalıklarından olduğunu bugün artık iyi biliyoruz.
DİE’NİN BULGULARI
"Devlet İstatistik Enstitüsü (2000-2002) Türkiye Kalp Raporu"na göre ülkemizde akut miyokart infarktüsü geçiren 3358 hastanın yüzde 70’nin 65 yaşın altında olduğu görülmüştür.
Kalp ve damar hastalıkları (KDH), dünyada ve ülkemizde birinci sırada yer alan sağlık sorunudur. Kanser dahil hiçbir hastalık, erişkin toplumun yüzde 63’ünü tehdit etmemektedir. Eğer doğru bir önlem alamzsak 2010 yılında ülkemizde 3,5 milyon kalp hastası (12 milyon da risk altında), yılda 400 bin koroner hastalığa bağlı bir hasta ve 250-300 bin kalp hastalıklarına bağlı ölüm bekliyoruz. Ayrıca da 150-200 bin romatizmal kalp hastası, 13-15 bin/yıl konjenital kalp hastası (150 bin risk altında) bekleniyor.
Türkiye Kalp Raporu’na göre (TEKHARF çalışması), koroner arter hastalığı, ateroskleroz ve metabolik sendrom ile kan yağları arasındaki sıkı bir bağ var. Amerika Birleşik Devletlerinde yürütülen Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (NCEP), koroner arter hastalığı, metabolik sendrom ve ateroskleroz ile LDL kolesterolü ilişkilendirmiş ve LDL kolesterolün düşürülmesini ana hedef olarak göstermiştir.
Yakın zamanda yapılan araştırmalar tek bir cins LDL-kolesterolün olmadığı ve kan LDL kolesterol düzeylerinin, aynı iki hastadan hangisinin gerçekten kalp ve damar hastalıkları açısından risk taşıdığını ayırt edemediğini, küçük LDL moleküllerinin ise bu ayrımı yapılabildiğini ortaya koymuştur.
ON CİNS LDL VAR
Bugün gelişmiş laboratuvarlar, 3 tanesi orta büyüklükte, 7 tanesi de küçük olmak üzere 10 cins LDL-kolesterolü ayırt edebilmekte ve her birinin miktarlarını ölçebilmektedir.
"Stanford Five City Project" ve "Quebeck" çalışması, kanda küçük LDL (sLDL) miktarlarının artmasının diğer kan yağlarından bağımsız olarak kendi başına kalp ve damar hastalıkları için risk faktörü olduğu ortaya koymuştur. LDL’nin boyutu ne kadar küçülürse (sLDL) o kadar fazla damar cidarlarına girebilmekte ve damar sertiğini artırmaktadır. Ayrıca okside olan LDL’ler önemli ölçüde sLDL’ler, yani "küçük ve yoğun LDL parçacıkları"dır.
Sonuç olarak Küçük LDL (sLDL), dislipidemi, hipertansiyon, Tip II diyabet ile kalp ve beyin damarlarından oluşabilecek küçük pıhtıların erken habercilerinden ve muhtemelen en önceki hazırlayıcılarından biridir. Günümüzün bilimi bizlere "total LDL kolesterol" kadar "küçük ve yoğun LDL"nin de (sLDL) öğrenilmesi gerekliliğini söylemektedir.
BESİNLERLE İLİŞKİ
Kolesterolden yana zengin olduğu bilinen bazı besinlerin toplam ve kötü kolesterolü artırsalar bile damar sertliği oluşturma bakımından sanıldığı kadar kötü etki yapmamalarında bu en kötü LDL parçasını artırmamalarının rolü olabilir. "En kötü LDL"mi nasıl öğreneceğim diye düşünüyorsanız, bu çok özel ve yeni analizin bazı laboratuvarlarda yapılmaya başladığını hatırlatalım. Özellikle LDL kolesterolü yüksek biri iseniz, "en kötü LDL" seviyenizi de öğrenmeye çalışın.
BiR BiLGi
YUMURTANIN SARISI AKLANIYOR MU?
Metabolizma dergisinde yayınlanan bir araştırma (Metabolism, June 2004), yumurta sarısı ile kazanılan kolesterolün kanda kötü kolesterolü arttırsa bile, "en kötü LDL"de herhangi bir yükselmeye yol açmadığını gösteriyor. Araştırmacılara göre yumurta sarısı kolesterolü arttırıyor, ama aterojenik bir besin değil, yani damar sertliğini arttırmıyor. Bunun nedeni "en kötü LDL"de artışa yol açmaması olabilir. En kötü LDL ile ilgili bilgilerimiz arttıkça, şimdiye kadar kötülediğimiz, korkup yemediğimiz bazı besinler aklanacak gibi görünüyor. Yumurta sarısı bu yönde bir gelişmenin ilk örneği olmaya aday.
BiR UYARI
PASTANE VE FIRIN ÜRÜNLERİNE DİKKAT
"Serbest yağ asitleri" margarinlerde, pastane, fırın ya da fabrika ürünü besinlerde bulunan "doymuş yağlar"dır. Cipsler ve margarinlerle hazırlanmış bisküvi, gofret, çikolata, pasta, kruvasan ve browniler, bu yağların en önemli kaynaklarıdır. Özellikle cipsler, serbest yağ asitleri için en tehlikeli kaynaktır. İşte bu yağların en kötü kolesterolü arttırmada müthiş bir şöhretleri var. Damarları tıkayanlar esas bu yağlardır! Bu yağların en çok yükselişe yol açtığı kötü kolesterol LDL bölümü işte bu "en kötü LDL" parçaları. Çocuklarınızı da kendinizi de bu yiyeceklerden uzak tutun. Özellikle cipsleri evinize alırken dikkat edin!