En iyi antioksidan nerede?

Yanıtım net ve açık: Güçlü, güvenli ve sağlam antioksidanlar arıyorsanız pazara, manava veya markete gidin. Antioksidanların en güçlü, taze ve etkililerini pazar, manav ve market tezgahlarında bulursunuz. Ama dikkat edeceğiniz bazı küçük nüanslar var. İşte onlardan bazıları...

Haberin Devamı

◊ Hep aynı antioksidanla olmaz, olsa da bu taktik yeteri kadar işe yaramaz. Antioksidanlar farklı kaynaklardan alınmalı. Zira her antioksidanın bulunduğu meyve sebzeler farklı.
Aynı sebze ve meyvede bile renk farkı antioksidanın tipini değiştirebiliyor. Örneğin, biberin hep yeşili değil, sarısı, kırmızısına da fırsat tanıyın. Likopeni ille domatesten değil, kan portakalından, pembe greyfurttan da kazanın. Antosiyanin deyince aklınıza yalnız üzüm değil, kiraz, vişne de gelsin.
◊ Sebze ve meyvelerin ne kadar tazeyseler o kadar yoğun antioksidan içerdiklerini unutmayın. Tezgahta beklemiş, miadı dolmuş, sanki “ben gidiyorum” diyen buruşmuş, çürümüş meyve ve sebzeleri değil, taze olanları satın alın.
◊ Farklı antioksidanları aynı anda kazanmaya çalışın. Bu nedenle nar, vişne, yaban mersini, portakal, mandalina, elma, armut, pancar, mor lahana ile çeşitlilik yaratın.
◊ Antioksidan meyve ve sebzeleri mümkün olduğu ölçüde çiğ yiyin. Hatta bıçakla ince ince kıyıp ezmeyin. Özellikle de (domatesteki likopen hariç) ısıl işlemlerden uzak tutun. Kızartılan, közlenen sebzelerdeki antioksidanlar harap oluyor. İstisna domatesteki likopendir. Domates ezilip hırpalandıkça ve ısıl işlemlere maruz kaldıkça daha çok likopen serbest bırakıyor, dolayısıyla fayda da artıyor. Ayrıca sebze ve meyveleri ağızda uzun uzun çiğneyip mide/bağırsaklardan daha çok emilmelerine yardımcı olun.
◊ Organik meyve ve sebzelere yönelmeli, bulunamıyorsa –ya da ekonomik değilse- olabildiği kadar kimyasallarla kirlenmemiş olanları tercih edilmeli.
◊ “Bedenime antioksidan kazandıracağım” düşüncesiyle meyvelere aşırı doz da yüklemeyin. Zira meyveler sadece faydalı antioksidanlarla dolu değil, aynı zamanda sağlığa zararlı olabilen fruktozu da içeriyor.

Haberin Devamı

En iyi antioksidan nerede

OKUR SORUSU

Ağız kuruluğum var, ne yapayım?

İlk yapılacak iş, kuruluğun nedenini araştırmak olmalı. Çünkü tükürük kanalının taşlarla tıkanmasından tutun da, şeker hastalığına kadar pek çok sorun ağız kurumasına yol açabiliyor. Örneğin bazı bağışıklık hastalıklarında, romatizmal sorunlarda, hatta Alzheimer hastalığında bile ağız kuruması işaret olabiliyor.
Diğer taraftan son derece basit nedenleri de var ağız kurumasının. Mesela burun tıkanıklığı nedeniyle devamlı ağızdan nefes almak zorunda kalanlarda ağız kuruması beklenen bir durum.
Ruhsal gerginlik, aşırı stres, depresyonda da ağız kuruması sık görülüyor. Sadece doğal yaşlanma bile giderek artan bir ağız kuruluğu nedeni olabiliyor.
Özetle, ağzı kurutan pek çok sağlık sorunu var. Diğer taraftan ağız kurutan ilaçları da unutmamamız lazım. Alerji ilaçları (antihistaminikler), bazı tansiyon hapları, uyku destekleri, idrar söktürücüler, ağrı kesiciler de ağız kurumasına yol açabiliyor.
Bu nedenle ağzı kuruyan herkesin, kullandığı ilaçları gözden geçirmesi şart. Son bir not daha: Alkol, sigara ve fazla kahve içmenin de ağız kuruması yapabildiği aklınızda olsun.
Peki, ne yapılmalı? İlk iş sigara, alkol konusunu çözmek, kahveyi azaltmak veya kesmek, saptanmış bir hastalık varsa onu tedavi etmektir.
Pratik önerilerimizse şunlar: Sık sık su yudumlayın, sıvı tüketiminizi artırın. Yaşadığınız ortamın, özellikle yatak odanızın yeterince nemli olmasına dikkat edin. Yumuşak bir fırçayla sık sık dişlerinizi fırçalayın. Bir çay bardağı suya yarım çay kaşığı tuz ve bir çay kaşığı karbonat ekleyip iyice karıştırın, bu sıvıyla günde 3-4 kez ağzınızı çalkalayın ve gargara yapın.
Bunlar işe yaramıyorsa doktorunuzdan tükürük salgısını artırabilecek bir ilaç için yardım isteyin.

UNUTMAYIN

Haberin Devamı

Çay var, çay var! 

1- Bitki çayıyla yeşil veya siyah çay farklı şeyler değiller. Yeşil ve siyah çay da bir bitkiden, kamelya sinensisten elde ediliyor.
2- Her kuşun eti yenmediği gibi her bitkinin de çayı olmuyor.
3- Bitki çayları sadece “sağlık yararları” için değil, lezzetleri için de tüketilebiliyor.
4- Çaylar bitkilerin bazen gövdeleri, dallarının parçaları, bazen de çiçekleri veya yapraklarından hazırlanabiliyor.
5- Bazı çaylar “kaynatma”, bazı çaylarsa “demleme” yoluyla hazırlandıklarında daha iyi netice veriyor. Hazırlama biçimlerine göre aynı çay daha sağlıklı olabiliyor.
6- Prensip olarak bitki çaylarına da şeker eklemeniz tavsiye edilmiyor. Özellikle tedavi amacıyla kullanılan tıbbi çaylara şeker ilave edilmemesi öneriliyor.
Not: “Tıbbi çaylar” bitkilerle hazırlanır ve “farmakolojik grade” kalite olarak tanımlanır. Bunlar gribi hafifletmek, uykuya, hazma destek olmak, bağışıklığı güçlendirmek gibi amaçlarla üretilmiş özel bitkisel karışımlardır.

Haberin Devamı

İYİ HABER

Balkabağı mı, çekirdeği mi? 

Balkabağı tatlısı geleneksel Türk tatlılarından biri. Lezzetli, özellikle şeker ilave edilmeden yapıldığında müthiş de sağlıklı. Posa ve beta karoten gücü onu doğal tatlıların en mükemmelleri arasına yerleştiriveriyor.
Ayrıca balkabağı meyvesinin içindeki çekirdekler de en az meyvesi kadar lezzetli ve faydalı. Örneğin prostat büyümesine karşı doğal bir ilaç gibi hareket ediyor.
Zira testosterondan dihidrotestosteron maddesinin oluşumunu engelliyor. Dihidrotestosteron ise prostat bezinin büyümesine sebep olan bir ileri ürün. Aç karna tüketildiğinde halkımız onu “kurt düşürücü” olarak da kullanıyor. Miktar mı? Prof. Dr. Erdem Yeşilada’ya göre (Erdem Hoca bitkisel tıbbın en güvenilir uzmanlarından biridir) bağırsak parazitlerinden kurtulmak için çocuklara günde 50, büyüklere günde 100 gram kadar kavrulmamış doğal kabak çekirdeği yedirmek işe yarayabiliyor.
Kabak çekirdeğinin kalorisi çok yüksek, fazlası kilo aldırabiliyor.
Erdem Hoca’dan öğrendiğim önemli bir bilgi de marifetin sadece çekirdekte değil, kabukta da gizli olduğu.

Haberin Devamı

GEÇ KALMIŞ BİR TEBRİK

Gaziantep’in mutfakbaşarısını kutluyoruz

Gaziantep mutfağı üzerinde ciltler dolusu kitap yazılabilecek kadar çok güzel ve özel bir mutfaktır.
Bu mutfakta sadece Türk, Arap, Süryani, İran veya Ermeni mutfaklarının değil, ucu neredeyse Hititlere kadar ulaşan geniş bir sentezin ürünleri var.
Bu nedenle de Gaziantep’in diğer pek çok turizm değeri yanında “gastronomi turizmi” açısından da bir dünya markası haline getirilmesi gerekiyordu. Bu yönde yapılan yeni çalışmalar her yönüyle alkışa değer.
Başta Belediye Başkanı Fatma Şahin olmak üzere bu çabada emeği geçen herkesi kutluyor ve İstanbul’da da alinazik, mumbar, sini kebabı, borani, lahmikiraz, beyran, şiveydiz, pirpirimaşı, topaç, sini köftesi, firikli acur dolması ve Gaziantep usulü lahmacun yiyebileceğimiz bir Gaziantep lokantası bekliyoruz.

 

Yazarın Tüm Yazıları